"Seni çöpe atacağım poşete yazık. Bir sigara yakacağım ateşe yazık..." Kendi kendime boş koridorda şarkı söyleyerek sınıfa ilerliyordum. Neden Serdar Ortaç, diye sormayın lütfen. Kendisi idolüm olur. Üstelik psikolojim Atalay'la yazıştığım için biraz bozulmuştu ve ona bir haftadır yazmıyordum. Çünkü son cümlesini söylediğinde bende ona bir daha yazacak yüz kalmamıştı.
Önyargı benim bile yapmadığım bir şey demişti. O an aklıma geldiğinde şarkıyı söylemeyi kestim ve düşünmeye başladım. Ona önyargıyla yaklaştığımı sanmıştı. Ama benim amacım ona önyargıyla yaklaşmak değil, ona ruhundaki iyiliği buldurmaktı. Beni yanlış anlamıştı... ya da benim yaptığım gerçekten önyargıydı.
"Tamam, geleceğim." Boş koridorda Atalay'ın sesi yankılandığında arkamı döndüm. Atalay kulağında telefonla rastgele bir sınıfa girdi. Az önce oradan geçerken o sınıfın boş olduğunu görmüştüm. Tamam da nereye gidecekti?
Merakım sayesinde sınıfa doğru yürüdüm ama içeri girmedim. Kendimi duvara yaslayarak Atalay'ın telefonla konuşmasını dinlemeye başladım. "Geleceğim dedim ya sikik. Niye uzatıyorsun?"
Bir süre karşı tarafı dinledi. Daha sonra ise tekrar konuştu. "Aynı yerde mi?"
Karşısındaki ne dedi bilmiyorum ama sesi şiddetlenmeye başlamıştı. "Geri döndüğümü ona söyledin mi?"
O kimdi? Neler oluyordu?
"Tamam. Geliyorum birazdan."
Atalay'ın gölgesinin bana yaklaştığını fark ettiğimde yan sınıfın kapısını açtım ve kendimi hemen oraya attım. Tabii, dolu olduğunu içinin yüzde yüz boş olduğuna emin olduğum beynimle düşünememiştim. Çömezlerin gözü beni bulduğunda sınıftaki hocayla göz göze geldim. Bana gözlüklerinin ardından öylece bakarken ne yapacağımı bilemeyip saçmalamaya başladım. "Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım ve sayın veliler... overlok makinesi ayağınıza geldi! Halı, kilim, paspas, yolluk kenarına, halıfleks kenarına overlok yapılır. Beş dakikada yapılır, hemen teslim edilir.''
"Ne diyorsun kızım?"
"Hocam beni müdür gönderdi."
"Overlok makinesi için mi?" dediğinde yutkundum. "Evet hocam. Anket yapıyoruz. Overlok makinesinin geçmişten günümüze kullanılırlık derecesini ölçüp bir makale yazacağız."
Neden bu kadar saçmalıyorum? Neden? Neden?
"On ikinci sınıflardan Buğlem değil misin sen?"
"Başım belada mı?" diye sorup şirince gülümsediğimde hoca eliyle dışarı çıkmamı isteyen bir hareket yapmış ve "Teneffüste müdürün odasında ol. Ona anlatırsın overlok makinesini." dedi.
Gülümsemem yüzümden silindiğinde kendimi sınıfın dışına zor atmıştım. Pekala, şimdi az önceki anı unutup Atalay'ın peşine takılmalıydım. Çünkü ne yapacağını deli gibi merak etmiştim.
Hızlıca sınıfıma gittim. Ders beden olduğundan hemen çantamı aldım ve okulun çıkışına doğru depar attım. Atalay'ı okuldan çıkarken yakalandığımda yavaşladım çünkü beni görmesini istemiyordum. Şu an resmen Atalay için okuldan kaçıyordum ve bunu öğrendiklerinde ailem beni kesip biçecekti. Kendileri biraz katılardı da.
*
Atalay, çok normal bir yere gelmişti. Bildiğimiz dümdüz kafeydi burası. Haspam, telefonla konuşmasını duyan da cehenneme falan gidecek sanardı.
Kafe kalabalık olduğundan Atalay beni görmeden peşinden buraya kadar gelmiş ve hemen arkasındaki masaya oturmuştum. Atalay'ın sırtı bana dönüktü. Karşısında da taş çatlasın ondan birkaç yaş büyük bir adam vardı. Ne dediklerini duyamıyordum çünkü kafedeki müzik bunu engelliyordu.
Yaklaşık on beş dakika oturduktan sonra ayaklandılar. Ben 'buradan çıkacaklar' diye sanıp çoktan çıkışın oraya gelmiştim bile. Ama arkamı dönüp baktığımda hiç de öyle olmadı. Mekanın arkasına doğru ilerliyorlardı. Hemen peşlerine takıldım minik adımlarla.
Önünde iki tane izbandut gibi adamın beklediği bir kapıdan içeri geçtiler. Tam ben de geçecektim ki önüme koyulan kaslı kollar buna engel oldu.
"Senin buraya girmeye yaşın yetiyor mu?"
"Burası neresi ki?" dediğimde adamlar birbirine bakıp sırıttı. Dayanamayıp tekrar konuştum sinirle. "Yaşımızın yetmediği yere yaşantımız yeter aslan parçası."
"Git buradan ufaklık." dedi birisi ve tekrar eski ciddi hallerine geri döndüler. İçeride ne olduğunu o kadar merak ediyordum ki. Ve filmlerden öğrendiğim kadarıyla bu adamları ancak para konuştururdu. Allahtan babam aylık harçlığımı komple veriyordu. Gerçi Mete'ye de bu ay bir sürü para vermiştim. Aç gezecektim ama Atalay'ın burada ne işi olduğunu öğrenmeye değerdi.
Cebimden iki yüz lirayı çıkardım ve adama uzattım. Adam bir bana bir de paraya bakıp tekrar sırıttı. "Ya sabır..."
Öteki adam konuşmaya başladı. "Bir de utanmadan iki yüzlük uzatıyor. O bizim saniyede cebimize giriyor zaten. Gidip arkadaşlarınla saklambaç falan oynasana."
"Çok biliyorsun sen." diyip parayı geri cebime koydum ve kenara geçip beklemeye başladım. İçeride ne olduğunu deli gibi merak ediyordum ve nasıl öğreneceğimi de bilmiyordum. Ve anlaşılan burası benim boyumu aşıyordu. Tam oradan ayrılacakken garson olduğunu tahmin ettiğim kız beni kolumdan tutarak adamların yanından uzaklaştırdı.
"Ne arıyorsun sen orada?" dediğinde ofladım. "Anladık be. Yaşımız yetmiyor. Salın beni." diyip garson kızın yanından uzaklaşacaktım ki beni durduracak şeyler söyledi.
"Orada her gece kafes dövüşü yapılıyor ve tanınmadık hiçkimseyi almazlar. Boşuna uğraşma diye söylüyorum. Gidip polise haber ver diye değil." Sırıttı. "Gerçi polis bile artık bakmıyor oraya."
"Ne diyorsun sen ya? Horoz dövüşü dedin değil mi sen? Benim kulakların yanlış duydu değil mi? Horoz dedin horoz..."
"Ne horozu ya? Bildiğin birbirlerini yumrukluyorlar orada. Yerler seni. Hadi git buradan."
Yanımdan geçip gittiğinde öylece kalmıştım. Atalay kafes dövüşüne mi çıkıyordu? O yüzden hep yüzü gözü yara bere içindeydi...
###
Sonunda anonimin adını da öğrendiniz dlsşlflslfkdl
Ve günün son bölümüydü yarın yine görüşürüz arkdşlar
he bu arada atalayın hayatına yavaş yavaş girmeye başlıyorum artık ARE YOU READDYYYY
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beni kendinden kurtar | texting
Truyện NgắnAnonim: İzmir'den kalktı tren Anonim: Ankara'da yaptı fren Anonim: Bu mesaja cevap vermeyen Anonim: Ya pezevenk ya da götveren *