3.4

8.5K 658 365
                                    

Derste hocanın söylediklerine not tutarken bir yandan da arka sırama oturan Atalay'ın varlığını unutmaya çalışıyordum. Normalde duvar dibinin en arka sırasında otururdu. Ama öğlen arası yaptığımız küçük konuşmadan sonra bu ders arka sırama oturmayı tercih etmişti. Benimle ilgisi var mıydı bilmiyordum ama arkamda oturması ve bana yakın olması beni mutlu etmişti.

O sırada salık saçlarımın ucunda bir hareketlilik hissettim. Refleks olarak arkamı dönüp baktığımda Atalay'ı gördüm. Ona doğru döndüğümü gördüğünde kafasını pencereye doğru çevirdi. Az önce saçımla oynamıştı ama saçımla oynadığını farketmemem için salağa yatıyordu. Kalbim ritmini değiştirdiğinde gülümsedim. Bakışlarını bana çevirdi. "Ne bakıyorsun?"

"Niye saçımla oynuyorsun?"

"Oynamadım."

"Oynadın."

"Oynamadım."

"Oynamadın."

"Oynadım."

"Biliyorum." diyip hafifçe güldüm ve önüme döndüm. Atalay'ın gülme sesini duymuştum. Birkaç saniye sonra ise elini yine saçlarımın ucunda hissettim.

Yaklaşık on beş dakika sonra teneffüs zili çaldığında Atalay elini saçımdan çekti. Ona doğru döndüm ve "Sen var ya bana aşıksın, haberin olsun." dedim.

O ise bu dediğime güldü ve ellerini sıranın üstüne koydu. Parmaklarındaki dövmelere baktım. Her birinde farklı semboller vardı. Mesela birine kırmızıyla çizilmiş bir yılan dolanırken birine bir kılıç saplanmış gibi duruyordu.

"Anlamı var mı?" diye sordum. Dövmelerini kastettiğimi anladığında o da benim gibi ellerine bakmaya başladı. "Var."

"Ney?"

"Bedel ödendi."

Dediğini algılamam birkaç saniye sürmüştü. Önce birkaç saniye yüzüne baktım. Daha sonra ise sesli bir şekilde gülmüştüm. O da benim kadar olmasa da hafiften gülmüştü.  Ayrıca yanımdayken espri yapması hoşuma gitmişti. Bu, benimleyken rahat olduğu ve kendini kasmadığı anlamına geliyordu.

"Ben de kanayan gül yaptırmak istiyorum," dediğimde gülmekten kısılan gözleriyle bana baktı. "İstersen sen kanayan gül modeli seç. Tanıdığım bir dövmeci var. Yaptırırız sana da."

Tam bir şey diyecektim ki gözleri arkamdaki bir noktaya takılıkaldı. Gülümsemesi yüzünden silinirken ben de merak ettiğim için arkamı dönüp nereye baktığına baktım. Tanıdık bir erkek siması bize doğru geliyordu. Furkan'dı sanırım.

Atalay ayağa kalktığında ona 'Nereye?' diye bile soramadan yanımdan geçip gitti. Bu beni üzse de Furkan'ın yanında durduğunu görmüştüm. Onu kolundan tutup dışarı çıkardı.

Ve o gün onu okulda bir daha göremedim.

---

Buğlem: Atalay

Atalay: Efendim

Buğlem: Bugün ne oldu?

Atalay: Bugün 4 Mayıs.

Atalay: Özel bir gün mü?

Buğlem: Atalay, salağa yatma.

Atalay: Ha sen şeyi diyorsun...

Atalay: 1814 - I. Napolyon, Elba Adasının Portoferraio kasabasına vardı ve sürgün hayatı başladı.

Buğlem: ATALAY MAL MISIN

Buğlem: BİR DE GOOGLE'DAN KOPYALA YAPIŞTIR YAPMIŞ YA

Atalay: Senin de Napolyon'un sürgün hayatının başlatması günün kutlu olsun.

Atalay: Ben şimdi gidiyorum.

Atalay: Hoşçakal.

Buğlem: LAN MAL MISIN

Buğlem: Gülüşüyorduk. Sonra Furkan geldi. Sen gittin ve bir daha da gelmedin?

Atalay: Yani?

Buğlem: Ne oldu Furkan'la?

Atalay: Bir şey olmadı.

Buğlem: Atalay, ben salak değilim.

Buğlem: Bir şey olmuş işte. Söyle uzatmadan.

Atalay: Geldi yanıma. 'Atalay abi çok kaşınıyorum. Beni bir kaşır mısın?' dedi. Ben de kaşıdım.

Buğlem: Ne olduğunu şimdi söyler misin yoksa iki gün sonra okul gazetesinde mi okuyayım? Eninde sonunda çıkar kokusu çünkü.

Atalay: Seninle bu günlerde çok yakınmışız, hayırdırmış, ne alakaymış, senden uzak duracakmışım falan. Sinirlenmiş. O öyle diyince ben de sinirlendim bir şey yapmadım ama sayemde Furkan'ın yeni bir yeteneği oldu.

Buğlem:Ne gibi bir yetenek?

Atalay: Artık götüyle de görebilir çünkü gözlerini götüne monteledim :d

Buğlem: Atalay

Buğlem: Olaya ciddi olarak bakmamız gerekiyor mu?

Buğlem: Seni sıkıntıya sokar mı?

Buğlem: Yani kafes dövüşüne çıktığını babana söylediğini söyledin. Baban ne tepki verdi bilmiyorum ama hala seni tehdit ediyorsa konuşmayabiliriz.

Buğlem: Zor durumda kalmanı istemem.

Atalay: Babam, Furkan'a inanmadı. Kafes dövüşüme çıktığımın yalan olduğunu düşünüyor.

Atalay: Furkan nerede dövüştüğümü bilmediği için babama kanıt da sunamıyor.

Atalay: Bu yüzden sıkıntı yok.

Buğlem: Salak baban öğrenmemişken bıraksana şu dövüşü. Sana hiçbir faydası yok.

Atalay: Ayrıca o kim ki bana kiminle konuşup konuşmayacağımı söylüyor?

Buğlem: Niye dediğimi görmezden geliyorsun?

Buğlem: Bırak şu dövüşü.

Atalay: Bırakamam.

Buğlem: Neden?

Atalay: İçimdeki öfkeyi dışarı atabildiğim tek yol bu. Bırakırsam ne yaparım bilmiyorum.

Buğlem: Sana iyi gelen başka bir şey bulalım o zaman. Sonsuza kadar böyle gidemez.

Atalay: Ben buldum.

Buğlem: E ne güzel işte.

Atalay: Yeni yeni tanıyorum ama çok iyi geliyor.

Buğlem: Tanıyorum? Bu bir insan mı?

Atalay: Evet.

Atalay: Ateşten çemberin ortasında bir insan.

Atalay: Yanına gidebilmem için yanmam gerek.

























beni kendinden kurtar | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin