2.0

9.4K 610 117
                                    

Atalay yine dün beni dinlemeyip dövüşe çıkmış ve yüzü gözü yara içinde okula gelmişti. Bundan nefret ediyordum. Onun hayatında yer edinmek istiyordum ama bu düşündüğümden daha zordu. Anonimden yazmam hiçbir işe yaramıyordu. Gerçek kimliğimle ise onu çok kez terslemiştim. Ne yapacağımı ben de bilmiyordum ve bu durum beni üzüyordu.

Öğle arasındaydık ve ipini koparan kantine gelmişti. "Abi bir tost alabilir miyim? Şey, üstüme çıkmasaydın keşke. Abi bir tost alacaktım ama ben. Lan itmesene!"

Kantinden hayır gelmeyeceğini anlayarak sıra denemeyecek kadar karışık olan o şeyden çıktım. Bir tost alacaktım alt tarafı bir üstüme çıkmadıkları kalmıştı şerefsizlerin. Rastgele bir masaya oturdum. İster istemez gözlerim Atalay'ı aramaya başladığında kantinde olmadığını anlamam uzun sürmemişti.

Anonim hattın takılı olduğu telefonumu çıkardım. Aslında ona dün geceden sonra yine kendi içimde küsmüştüm ama bugün cumaydı. Cuma, mübarek gündü ve bu mübarek günde ona mesaj atmak benim boynumun borcuydu.

Evet, sadece bahane arıyordum.

Anonim: kaşların yay, kirpiğin ok, vurduğunu öldürürsün. Geçme mescid yakınından çok namazlar böldürürsün.

Anonim: HAYIRLI CUMALAR

Gülümseyerek Whatsapp'tan çıktım ve mesaj atmasını beklemeye başladım. Ama yarım saatin sonunda elimde koca bir hiçle kalmıştım çünkü Atalay bana dönmemişti. Moralim bozulmuştu.

Öğlen arasının bitmesine on dakika kalmıştı. Atalay bana hala dönmemiş ya da hiç kantine uğramamıştı. Acaba yine okuldan mı kaçtı bu mal çocuk? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı.

Masadan kalktım ve müzik odasına doğru yürümeye başladım. Genelde ortadan kaybolduğunda oraya gider ve kendi kendine piyano çalardı.

Müzik odasına vardığımda kapı açık değildi ama gelen piyano sesinden orada olduğunu anlamıştım. Hangi besteyi çaldığını bilmiyordum ama kulağa hoş geliyordu. Kapının ardından onu dinlemeye devam ettim.

Ne güzel çalıyordu. Böylesine güzel piyano çalabilen birinin kalbinin yosun tutmuş olması beni çok üzüyordu... Sonunda piyano sesi durduğunda kendime geldim. Adım seslerinden Atalay'ın kapıya doğru yaklaştığını anlamıştım. Arkamı dönüp oradan kaçacakken Atalay kapıyı açtı ve beni gördü.

"Ne işin var burada?" Sert sesiyle bana bunu söylediğinde ona az kalsın 'Babanın yeri mi?' diye soracaktım ama sonradan gerçekten de babasının yeri olduğu aklıma geldi. Öhm, devam edelim.

Bana attığı sert bakışların altında ezilsem de ona bunu belli etmemeliydim. Bu yüzden yüzümdeki ifadesizlik maskesini indirmedim.  "Sınıf defteri burada mı kalmış diye bakacaktım."

Güzel bir yalan bulduğumda kapıdan geçmem için kenara çekildi. İçeri geçtim ve yalandan sınıf defterine bakınmaya başladım. "Anlaşılan burada değil?" dediğinde onu başımla onayladım. Kalbim onun sesiyle hızlı hızlı çarparken tek isteğim buradan hemen ayrılmaktı.

Kapıya doğru ilerlerken önüme geçti. Kalbim daha hızlı atarken kaşındaki ve dudağındaki patlaklara baktım. Canım oğluşum... acaba canı acıyor muydu?

"Dün..." diye söze başladığında gözlerimi gözlerine çevirdim. "...o kızı neden dövecektin deli?"

Kaşlarımı çattım. Bunu bana neden soruyordu? Bir de 'deli' demişti. Bu çocuğa hakkımda kim deli diye bahsetmişse onu bulup ağzını yüzünü kıracaktım.

"Ulan bak bana bir daha 'deli' dersen kim deliymiş gösteririm sana." dediğimde sırıttı. Öyle güzel gülüyordu ki vicdansızın çocuğu... yanağındaki gamzeye parmağımı bastırmak istiyordum.

"Hakkında hep 'deli o kız' diyorlar."

"Senin hakkında da 'kavgacı manyak' diyorlar. Haberin olsun."

"Muhtemelen kafes dövüşüne çıktığım içindir." dediğinde istemsizce kafamı yere eğmiştim. Çünkü benim yüzümden çıkan bir dedikoduydu ve ister istemez onun karşısında bu konu açılınca utanıyordum.

"Niye çıkıyorsun?" Bunu sessizce söylemiştim ama duymuştu. Bilerek söylememiştim. Yüzü bir anlığına ciddileşti. O kadar derin baktı ki bana... boğulacağım sandım. "Kavgacı manyak olduğum içindir belki."

"Aslında senin sorunun ne biliyor musun?" dediğimde gözleri kısılmıştı. Bana o şekilde bakması kalbimi sanki uzun bir süre koşmuşum gibi attırıyordu ama yine de susmadım. "Sürekli öfkelisin. Öfkeni kusmak istiyorsun ama bunu nasıl yapacağını bilmiyorsun."

"Bu yüzden mi kafes dövüşüne çıktığımı söylüyorsun?" dediğinde yutkundum. Çünkü bana öyle güzel bakarken ve ben anonim olduğumu çaktırmayayım diye çabalarken karşısında durmak oldukça zordu.

"Yani... bence öyle. Yoksa kim ister ki durmadan bir şeylere karşı savaşmayı?"

Bir şey demeden öylece baktığında "Ben artık gideyim." dedim ve kapıya doğru yürümeye devam ettim. Önümden çekilmediğinde kaşlarımı çattım. "Çekilsene önümden."

Dediğimi aldırmayıp bana onun hakkında daha derin düşünmem gereken şeyler söyledi. "Belki de öyle. Belki de gerçekten öfkem yüzünden çıkıyorum o dövüşlere. Durmadan bir şeylere karşı savaşmam gerek. Çünkü eğer durursam beni yaşarken öldüren şeyleri hatırlarım. Ölmemem için durmadan savaşmam gerek."

"Yaşarken öldüren mi?" dediğimde ciddi yüz ifadesi gitmişti ve yine sırıtmıştı. Bu hali sinirimi bozmuştu. Eğer bir şey diyorsa arkasında durmalıydı.
"Gayet açıktı deli. Şimdi biraz da sen düşün."

Sınıftan çıktığında arkasından mal gibi bakakalmıştım. Atalay'ın ölmemek için savaşması gerekiyordu. Ve ben onu öldüren nedenleri bulup ortadan kaldırmalıydım.

O hep gülmeliydi. Gülmenin bu kadar yakıştığı bir yüz daha fazla acıyla kasılmamalıydı.

###

AĞAĞAĞAĞĞA ARKADAŞLAR BOK ETMİYORUM DEĞİL Mİ NOLUR BOK ETMİYİM

Bi de yanılgılar ve yenilgiler hikayeme bakar mısınız? bir katilin yanlışlıkla bir kıza mesaj atmasını anlatıyor bakın noluuuurr



beni kendinden kurtar | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin