Hastane

2.5K 243 123
                                    

Büyüdüğümüz evin anılarının zihnimizde saklı kaldığı, çocukluğumuza dair rüyalarımızı süslediği çoğu insan için bir gerçekti. Bazen acı, bazen tebessüm, bazen özlemi getirirdi bu dört duvar.

Barış için öyle değildi. Onun için çocukluğu hastane odalarıydı. Çaresizlik, korku , umutsuzluk ve ölümdü onun evi. Ne zaman bir anı belirse zihninde köşe bucak kaçardı bu yüzden.

Fakat şimdi ikinci kez sevdiği birini kaybetme korkusuyla kabuslarının merkezindeydi. Babası birkaç adım ötesinde bankodan bilgi alırken o dalgındı. Gelen geçen çocuklarda kendini arıyordu. Her an bir feryat duyacak olmaktan yana tedirgindi.

"Barış." İrkildi babasının elini omzunda hissedince.

"Hadi oğlum." Barış başını sallayıp babasını takip etti. İkinci kattaki servislerden birine girip öğrendikleri odanın kapısına ilerlediler.

Barış sanki kemiklerinde tonlarca ağırlık varmış gibi zorlukla kaldırdı elini. Kapıyı açtığında gördüğü yüz onu rahatlattığı kadar endişelendirdi de. Yatakta solgun yüzüyle yatan dostunun siyah saçları dağınıktı. Gözlerinin altı morarmıştı ve kemikleri belirginleşmişti. Fakat hayattaydı, gözleri açıktı. Şükürler olsun ki hayattaydı.

Ege camın kenarında Barış'a saklamaya çalıştığı dolu gözleriyle bakıyordu, odanın diğer köşesinde Savaş ve Aslı duruyordu. Her şey normalmiş gibi davranmaya çalışmayı belli ki o gelince bırakmışlardı.

Eylül onu fark ettiğinde gözlerinde yaşlar birikmeye başladı.

"Barış." Dedi titreyen sesiyle. Barış zaman kaybetmeden yanına ilerleyip kollarını sardı boynuna.

"Özür dilerim buraya gelmene sebep olduğum için." O, belki de Barış'ın hassasiyetine en çok kıymet veren kişiydi.

Barış arkadaşının başını göğsüne yaslarken hafifçe titriyordu.

"Çok korktum..." dedi ağlamamak için kastığı sesiyle.

"Çok korkuttun beni Eylül." Eylül onun beline sarılırken gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Öte yandan Ege'nin iç çekişleri duyuluyordu.

"Böyle olsun istemezdim."

"Biliyorum bebeğim."

Aradan birkaç dakika geçti. Gözyaşları dinse de Barış hâlâ Eylül dışında kimseyle göz teması kurmuyordu. Ege arada ona kaçak bakışlar atsa da, Savaş kuzenine takılsa da görmezden geliyordu. Belli ki hâlâ kızgındı.

Eylül'ün elini aldı avuçlarına. Bir tek ona kızamazdı, hele ölüm varlığını hatırlatmışken.

Öte yandan durum bu olmasa bile Eylül'le konuşsalar arkadaşlarıyla çoktan aralarının düzeleceğini biliyordu. Birbirlerini en iyi anlayan ikiliydi onlar. Ve en çok kıyamayan.

"Konuşacağız... Şimdi yorma kendini. Ama bana bir söz ver Eylül." Dedi kısık sesiyle Barış.

"Bana bir daha bunu yaşatma... Yalvarırım yaşatma. Dayamamam, lütfen."

Eylül hızla başını salladı. Zorlukla gülümsedi.

"Söz veriyorum." Barış da gülümseyip arkadaşının avucunun içindeki elini öptü. Kendi de bir yıkıma uğrasa da, arkadaşına destek olamamanın vicdan azabını çekiyordu.

Kapı tekrar çalındı dakikalar içinde. Başı öne eğik Mert yavaşça içeri girdiğinde Barış hariç herkesin gözleri ona döndü. Bir köşeye geçip sessiz sessiz durduğunda ise o da gözlerini çevirdi istemsizce.

"Mert..." dedi Eylül ılımlı bir tonda.

Mert de sevdikleri konusunda en az Barış kadar hassastı. Fakat o gün içindeki duygu bambaşkaydı. Kendinden nefret ediyordu. Eylül'le en çok zaman geçiren, her probleminde arayan oydu. Fakat arkadaşının yaşadıklarından haberdar değildi.

Üstelik ömründe benzerini yaşamadığı bir kaybetme korkusunu tatmıştı. Eylül'ün kalp ritminin yavaşladığını duyduğunda sanki kendi kalbi durmuştu , o an bu andır göğsünde müthiş bir ağrı taşıyordu.

Mert sesli bir şekilde yutkundu. Bakışlarını Eylül'e çevirip onun bitkin halini gördüğünde saatlerdir ağlamaktan kızaran gözleri tekrar yaşlarla doldu.

"Ben..." dedi boğuk bir sesle. Fakat konuşamadı. Boğazını temizledi, ondan bir söz bekleyen yüze baktı. Yapamadı.

Başını iki yana sallayıp bir şey söylemeden çıkışa yöneldi. Eylül garipsemedi çünkü böyle bir tepkiyi bekliyordu. Büzülen dudaklarıyla baktı arkasından.

Barış'sa ters bakışlarıyla arkadaşlarını süzüyordu. Birinin peşinden gitmesi gerekiyordu çünkü Mert böyle anlarda çok bilinçsiz olurdu. Fakat hepsi kendi halinde kalmaya devam edince derin bir iç çekti.

O an grubun babasının kendi olduğunu hatırlayıp ayaklandı her ne kadar kırgın olsa da onlara.

"Ben bakayım." Diye mırıldanınca Eylül yüzünde minnet dolu bir tebessümle baktı ona. O da gülümseyip göz kırptı her durumda anne rolüne sadık kalan arkadaşına.

Ardından Mert'i aramak için odadan ayrıldı.

Bizden Olmaz | ⚣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin