"Eylül nerde?"
"Rahatsızmış, yanına uğradım ama dinlenmek istediğini söyledi." Başını sallayarak onayladı Mert Ege'yi. Genç kız için artık çok fazla endişeleniyordu. Yanlarında neredeyse hiç yemek yemiyor, nadiren gülümsüyordu. Solgun görünmesi iyice şüphe çekiyordu fakat regl olduğu gibi bahanelerle dağıtıyordu ilgiyi.
Mert ne yapacaklarını düşünürken gözlerini boşluğa sabitledi.
"Oğlum bizim toplam Iq'muzu maymundan fazla yapan tek kişi Eylül'dü zaten." Mert gülerek daldığı yerden kurtuldu.
"O kadar haklısın ki kızamıyorum bile." dedi Aslı sevgilisine dönerken.
"Peki!" Ege gözündeki gözlüğü düzeltti. Sadece okuma gözlüğüydü ama kendini profesyonel hissetmek istemişti. Üstüne ilgiyi çektiğinde beyaz yazı tahtasını işaret etti cetveliyle.
"Durum değerlendirmesi yapalım."
"Cem'in duymayacağına emin misin?"
"Uyuyor, sabah da içme gibi özellikleri varmış. Kendinde olduğunu sanmıyorum."
"Neden Barış'la iyi olduklarını anlamış olduk." Gülüştüler.
"Biri ayyaş biri keş." diye takıldı Savaş.
"Tamam, tamam. Ciddiyet!" dedi Ege tekrar otoriter tonuyla. Üstüne mükemmel oturan tişörtü ve siyah kemik gözlükleriyle havalı görünüyordu. Verdiği çocuksu hissiyatın aksine oldukça çekici biri olması Ege'yi Ege yapan özelliklerdendi.
"Şimdi düşünüyoruz... Biliyorsunuz ki planımıza ara verip tayfa desteğine odaklandık. Böylece Barış ve Mert'in arası tekrar normalleşti."
Diğerlerleri onaylarken Ege aniden koltuğa attı kendini.
"Bu kadar işte elimizdeki bilgiler. Şimdi ne yapalım?" Savaş göz devirip yerinde dikleşti.
"İyiye gidiyor hissiyatı veriyor... Sürekli uyuyordu. Şimdi çoğunlukla bizimle olduğundan işimiz daha kolay."
"Bence hazır iyiye gidiyorken zamanın akışına bırakmalı, daha fazla ona zarar vermeden son vermeliyiz plana." Herkes şaşkınca ona döndüğünde şirince gülümsedi Mert.
"Derdi, Eylül olsa." Birer 'haaa' nidasıyla kafalarını salladılar.
"Tam onluk bir cümle... Fazla mantıklı, yapmayalım." dedi Ege bütün ciddiyetiyle.
"Beyler." Aslı sırtını sevgilisinden ayırıp koltuğa yasladı.
"Mert-Eylül haklı olabilir. Barış kendi başına başa çıkabiliyor ve bizimki biraz boşa kürek çekmek." Savaş kaşlarını çattı.
"Gündüzleri gördüğümüz yüzün aslı olduğuna inanıyor musunuz? Barış muhtemelen yalnızken acısını çekiyor. Ki sinir krizlerine birkaç kez şahit de olduk. Şimdi onu boşlamak boşa kürek çekmek olur asıl."
"Sen ne diyorsun Mert?" dedi Ege onun da fikrini alma umuduyla.
"Ben sadece Barış iyi olsun istiyorum." Aslı minik bir gülümsemeyle baktı ona.
"Tamam, minik adımları atlayalım. Cinsel çekim kozunu kullanalım."
Aslı sevgilisine göz devirdi.
"Eylül'üm de yok ki size bunun mantıksız olduğunu anlatsın."
"Aslında mantıklı... Aşk ruhsal olduğu kadar da fiziksel bir olay. Cinsel çekim duygusal olanını da yaratabilir." Savaş başını bir Ege'ye bir Mert'e çevirdi.
"Eylül gelmeden zekasından yolluk mu yaptı size, niye böyle mantıklı cümleler kuruyorsunuz?" Ege yanındaki yastığı arkadaşının kafasına atarken gülüyordu ikisi de.
"Onun gibi bir şey." dedi Mert. Ege tekrar doğruldu. Beyaz tahtaya büyük harflerle 'sexual tension' yazarken zihninde aslında gizlice o andan farklı kareler geziniyordu. Boğazını temizledi.
"Büyük bir adım atmamız gerek, bu yüzden seksüel bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Hatta mümkünse... Yatakta biten birine." Ege beklentiyle Mert'e baktığında Mert bu düşünceyle irkildi.
"Barış ve ben mi?" Başını sallayarak onayladı onu kıvırcık saçlı çocuk.
Kendini garip hissetti. O ana kadar her şey bir bakıma şaka gibi gelse de en yakın arkadaşıyla sevişme düşüncesi çok fazla şey demekti. Yutkundu. Yine de oyunbozanlık yapmak istemedi.
"Tamam... Pekala."
"Tensel çekim iş görecektir, inanın bana. Barış'ın aklında bir şüphe belirtmiştir bile. Eminim kısa zamanda aşık da olacaktır." Diğerleri kısaca onayladığında Ege son kez üstünü çizmek için dikkatle arkadaşlarına baktı.
"O hâlde planın son parçasına geçiyoruz... Herkes iyice anladı mı?"
"Evet." Sesini duydular. Fakat bu ses içlerinden birine ait değildi.
"İyice anladım."
O an gözlerini çevirmek imkansız gibiydi. Tıpkı canavarları görmezse güvende olduğuna inanan birer çocuk gibi üstlerine bir battaniye çekip sabah olduğunda çıkmak istediler.
Fakat mümkün değildi.
Çünkü Barış Sezer kollarını göğsünde birleştirmiş, sert ifadesi ve hayretle dolu gözleriyle kapıya yaslanmış onları izliyordu. Hemen arkasındaki Cem'se hafif aralık dudaklarıyla duyduklarını sorguluyordu.
"Barış." dedi Mert kısık, çok kısık bir sesle. Barış cevap verecek oldu fakat boynundan fırlamak üzeri gibi duran damar ona engel oldu. Fark etmeden sıktığı yumruğunu kapı pervazına geçirdi. İnler gibi bir sesle öfkesinin ilk demlerini yansıtırken çocukların hâlâ eli kolu bağlıydı.
"Barış!" dedi Mert bu kez nükseden korkuyla. Onun ardından kapıya ilerlerken Cem'in Ege'ye Barış'la telefonla konuşurken kapıda olduğundan, kapıyı çalmadan onun açmasını söylediğinden bahsediyordu. Maalesef artık kurtuluşu yoktu bu gafın. Kimse Cem'i uyarmamıştı ve olan olmuştu da.
"Barış, dur bekle." dedi tekrar kapıdan çıkmak üzere olan çocuğun koluna asılırken. Barış sert bir hareketle elini kurtardı.
"Sakın..." dedi alev gibi gözlerini ona çevirirken.
"Sakın Mert, söz verdiniz." Onun başka bir şey söylemesine fırsat kalmadan kapıdan çıktığında Mert büyük bir hayal kırıklığıyla ardından bakıyordu. Birazdan Cem yanına gitti.
"Neden peşinden gitmiyorsunuz?" dedi ters bir tonda.
"Söz verdik lisede ona, sinirliyken yanına yaklaşmıyoruz." Mert'in sesi güçsüz ve kırıktı. Kendini hiç olmadığı kadar kötü hissediyordu.
Cem yarım ağız gülümsedi.
"Ben vermedim."
Biraz sonra kapıdan çıktığında Mert hâlâ Barış'ın gittiği yöne bakıyordu. Hafifçe gözleri yanıyordu. O an en yakın arkadaşını kaybettiğini her hücresiyle hissediyordu. Açıklama yapamamanın çaresizliği içinde arkasına döndü. Dostları tıpkı onun gibi korku ve çaresizlikle bakıyordu. Ege herkesin zihninden geçen cümleyi dile getirdi kısık bir sesle.
"İşte şimdi sıçtık."
Düşüncelerinizi lütfeder misiniz