Yumruk

7.1K 572 98
                                    

 "İşte geldik."

 William arabayı bir McDonalds'ın önüne park ettikten sonra bana göz kırpıp arabadan indi. Ben de yapacak başka bir şey olmadığını bildiğimden sessizce takip ettim.

 İçeri girdiğimizde kasadan kendini yiyecekmiş gibi bakan kıza siparişleri verip beni tekrar belime koyduğu eliyle masalardan birine doğru yönlendirdi. Elini itip,  sert sert baktıktan sonra onun beni yönlendirdiği masaya gidip oturdum. Geri zekalı yüzünden kendimi tripli ergen kızlar gibi hissediyordum. Ben bu yeni düşüncenin farkına canlılıkla suratımı daha çok asarken, çok geçmeden o da yanımda bitmişti.

"Bak o kadar da kötü değilmiş değil mi?"

 Artık ağrıyan kaşlarımı daha da çatıp homurdandım.

"Bana verdiğin sözü unutma. Seninle gelmeyi bundan sonra bana mesaj falan atmaman koşuluyla kabul ettim."

 Gülümseyip göz kırptı ama bir şey demedi.

 Bir iki dakikalık sessizlikten sonra garson kız siparişlerimizle masaya geldi. Tövbe. Bu kız da adamı gözleriyle soyuyordu. O değil bunu gizleme zahmetine bile girmiyordu. Nasıl bir ülkeyse her köşeden ayrı bir abaza çıkıyordu.

 Kız nihayet defolup gittiğinde önümdeki manzarayı süzdüm. Tam burgerimi elime alıp iki ısırıkta öğütecekken konuştu. Adam yemeğimi yememe bile fırsat tanımıyordu.

 "Kaç yaşındasın?"

Kaşlarımı kaldırıp ciddiyet yüklü suratına baktım. Ne yapacaksın diye lafı yapıştırırdım ama bunun konuyu uzatacağını ve leziz burgere dişlerimi geçireceğim zamanı erteleyeceğini bildiğimden onun yerine direkt cevaplayıp burgeri ağzıma bastım.

"Yirmi bir."

Gülümseyip ağzındakini yutana kadar bekledi. "Hmm, ben de 28."

 Şaşırmış olsam da çaktırmayıp başımla onayladım. Kesin otuz falandı ama demeye götü yemiyordu. Bunak!

"Eee?"

Kolamdan bir yudum alıp gözlerimi ona geri çevirdim. 

"Ne?"

 Masanın üzerinde duran telefonumu işaret etti.

 "Engelimi kaldırmayacak mısın?"

 Başımı olumsuz anlamında sallayınca meraklı bir ses tonuyla üsteledi.

"Neden?"

Elimde kolamla arkama yaslanıp, "çünkü erkeklerden hoşlanmıyorum" dedikten sonra ekledim. "Ve sen baya baya yavşıyorsun."

Bir süre baktıktan sonra burnundan gülüp başını iki yana salladı.

"Suç bende değil. Gereğinden fazla sevimli olan sensin ben ne yapayım?"

  İçtiğimi ciddi ciddi burnumdan getirmeyi becermişti adam. Damlayan kolayı yüzümden silmek için eline aldığı selpakla bana doğru uzanınca kolunu itip kendi aldığım selpakla akan kolayı kurulamaya başladım. Bu kadarı da fazlaydı ama. Bana ne yaparsan yap affederdim ama yediğim şeyi burnumdan getirmek mi? O zaman adamın ebesini ekerdim!

 Kendimi yapışkan sıvıdan temizleme işim biter bitmez yerdeki çantamı kapıp ayağa kalkarak çıkışa doğru yol aldım. Belki fazla tepki veriyordum. Ya da hayır. Fazla tepki falan verdiğim yoktu. Adama açık açık belirttiğim halde bana asılmaya devam ediyordu. Sert adımlarla kasanın yanından geçerken göz ucuyla duvardaki aynanın üzerindeki yansımama baktım. Kıpkırmızı kesilmiş yüzüm kum sarısı buklelerimle tam bir tezat içerisindeydi. Kapüşonumu kafama geçirip gözlerimi kapayacak kadar uzamış saç tutamlarını geriye ittirdim. Belki de saçlarımı falan kazıtmalıydım, ya da sakal bırakmalıydım. Şu anda içinde bulunduğum durum midemi bulandırdığından yumuşak görünüşüme dair ne varsa değiştirmeye hazırdım. 

 Geniş camlı gözlüklerimi sert bir hareketle çıkarıp cebime tıkıştırdım. Zamanında beğenerek aldığım bu zımbırtı bile şimdi canımı sıkmaya başlamıştı. Neden dar çerçeveli kemik falan almamıştım ki? Salaklık işte.

 Derin düşünceler içinde yönüme bakmadan ilerliyordum. Ne yöne gittiğim hakkında bir fikrim yoktu. Nasıl olsa yurdun adresini birilerine sorar bulurdum. Caddeye vardığımda arabaların geçmesini beklerken siyah bir jeep gelip tam önümde park etti. Adam ıṣınlanmıṣtı sanki. İşte tekrar başlıyoruz!

 Ön camdan uzanan kafaya kötü bir bakış atıp sert çıkarmaya çalıştığım sesimle sordum.

"Beni neden takip ediyorsun ya?"

 Fakat ses tonum sertten biraz uzaktı... birazdan kastım birkaç kilometre falandı!

 Aceleyle araçtan inip yanımda dikildi. Yüzü ifadesi endişeliydi.

"Neden ağlıyorsun?"

 Ağlıyor muydum? Elimle yüzümü kontrol edince yanaklarımın ıslak olduğunu fark ettim. Bu sulu gözlülüğüm ben... 

"Hadi atla seni evine bırakıyorum!"

 Söylediğine burnumdan gülüp ondan uzaklaşmaya çalışınca hart diye bileğimi kavramıṣtı. Canımı yakmaktan uzak olsa bile istese kemiklerimi kırabilecek güce sahip olduğunun farkındaydım ama umurumda değildi. İçimde yükselen öfkeyle sol elimi yumruk yapıp tüm hızımla suratının ortasına indirdim.

 Hayatında daha önce birine gerçek anlamda hiç yumruk atmamış biri olarak bunun nasıl hissettireceği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Eğer bunun canımı bu kadar acıtacağını veya yumruk attığım şahsın ölüm saçan bakışlarını üzerime yoğunlaştıracağını bilsem aklımın ucundan bile geçirmeyeceğim bir şeydi bu.

 William'ın da elini yumruk yaptığını gördüğümde daha fazla zapt edemediğim göz yaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. Söylemiştim işte. Sonunda beni bildiğin dövüp hastanelik edecekti.

 Fakat beklediğim yumruk yerine beni belime koyduğu eliyle arabanın içine doğru iteledi. Buna direnecek gücüm olmadığından uysalca benden istenildiği gibi arabaya girip koltuğa oturduğumda dizlerimi kendime çekerek bu sefer lanet hayatım için ağlamaya başladım. Zengin olsam ne olurdu ki sanki? Lanet olası ülkede çektiğim onca sıkıntıyı ve yalnızlığı düşündükçe ağlamam daha da şiddetleniyordu.

 William ben ağlarken sesini çıkarmadan aracını sürdü. Allaha şükür en azından bana yavşamaya bir süre ara vermişti. Bir iki dakikanın ardından aracı durdurduğunda başımı kollarımın arasından kaldırıp camdan dışarı baktım. Sahildeydik. Hıçkırıklarım arasında ona dönüp neden buraya geldiğimizi soracakken uzanıp beni kendine çekerek başımı omzuna yaslayıp kollarını vücuduma doladı. İlk şokum geçtiğinde debelenip kollarından kurtulmaya çalıştım ama bu mümkün değildi. Kalınlıkları bacağım kadar olan kollarını yerlerinden oynatamıyordum bile. 

 Uzun bir süre pes etmeden kollarından sıyrılmaya çalışsam da sonunda yenik düşüp ne olacaksa olsun artık diyerek sanki annemmiş gibi sırtımı okşayıp beni kollarında sallamasına izin verdim. Daha kötüsü de olabilirdi sonuçta. Mesela kucağına oturtmak isteyebilirdi. Bu düşünceyle kızaran yüzümü elimle kapatıp parmaklarımın arasındaki boşluktan yurdumun olduğu sokağın adresini mırıldandım. Artık tek istediğim odama gitmek ve yatağıma yatıp uzun bir uykuya dalmaktı.

Okuyup beğenirseniz yorum ve oylarınızı eksik etmeyin. Yeter artık her bölüm bunu mu söyleyeyim😡(😊)

ALIAS (BXB) -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin