Uyandığımda William çoktan çıkmıştı. Kollarımı esnetip, bacaklarımı yatağın kenarından sarkıtarak birkaç dakika boyunca duvara boş boş baktıktan sonra yataktan kalkıp yavaş adımlarla odadan çıktım. Alt kata inip mutfağa girdiğimde William'ın buz dolabının üzerine bir not bıraktığını görmüştüm. Notta "Acil bir işim çıktığı için evden erkenden çıkmak zorunda kaldım. Kahvaltılık gevreklerin yerini zaten biliyorsun. Öğle yemeğini de paketleyip dolaba attım acıktığında ısıtır yersin" yazıyordu ve kocaman bir kalple bitiyordu.
Magneti kaldırıp kağıdı katladıktan sonra cebime atmamın ardından (nedense çöpe atmak gelmemişti içimden) kahvaltımı yapıp oturma odasına geçtim. William yurt odamda bana ait ne varsa toplamış getirmişti. Bunları arabasına nasıl sığdırdığına veya buraya kadar nasıl taşıdığına dair hiçbir fikrim yoktu. Üzerinde düşünüp teoriler üretecek enerjim de olmadığından üzerinde pek durmadım. Adam zengin ve kaslıydı. Bu tiplerden açıklanması zor olan her bok beklenirdi. Malum, türleri bayağı enderdi.
Kıyafetlerim yatağın üzerine yığılmıştı. Kitaplarım ve dizüstüm falansa sehpanın üzerindeydi. İki gündür üniversiteye uğramadığımdan ödev var mı kontrol etmek için laptopumu kapıp açtım. Bu arada onun yanında duran gözlük kutumu da fark etmiştim. Demek gözlüğümü bir günde tamir ettirip getirmişti.
Mutlulukla Gözlüğümü takıp mailime girdim. Hay anasını girmez olaydım. XVIII. Yüzyıl romanından hoca 2500 kelimelik bir makale ödevi vermişti. Hapı yutmuştum. Köpek's boku yemiştim. Son teslim tarihi bu gün beşe kadardı.
.
.
.Saat dört buçuğu bulduğunda son dokunuşları yaptığım ödevimi hocaya atmış, mutfakta fırının kullanma klavuzunu arıyordum. İçimden William'a birşeyler yapmak gelmişti. Bana yaptığı o kadar iyilikten sonra bu azdı bile. Klavuzu bulamadığımda laptopu kapıp fırının model numarasını yazarak internetten arattım. Evet bazen çok zeki olabiliyordum. Tanrım, CIA bu zekamı duysa kapımda biterdi kesin. Cambridge full burslu öğrencilik teklif ederdi... falan!... Evet hayal gücüm bayağı genişti.
Fırını ayarladıktan sonra çikolatalı kurabiyelerimi dizdiğim tepsiyi içine sürüp alarmını ayarladım. Tam yirmi dakikam vardı. Telefonumdan yemektarifleri.com'u açıp bu sefer fırında makarna tarifini arattım. William ne zaman gelirdi bilmiyordum ama umarım şimdi gelmezdi. Mutfak aşırı dağıktı ve daha makarnanın sosunu yapmayı bile bitirememiştim.
.
.Kırk beş dakikalık bir maratondan sonra kurabiyeleri çıkarmış, makarnamı da pişmeye bırakmıştım. Ama işim bitmiş miydi? Tabiki de hayır. Daha temizlemem gereken bir lavabo üstü vardı.
Un kabının ağzını kapatıp yerine kaldırmamın ardından ambalajları geri dönüşüm kutusuna, diğer atıkları da normal çöp kutusuna fırlattım. Kirli tencereler ve tabakları da hızlı bir şekilde suyun altından geçirip makineye attığım sırada kapıda kilitte dönen anahtarın sesini duydum. Gelmişti.
Elimi kurulayıp kolunun altında küçük siyah bir kutu tutan William'ı karşıladım.
Ev sahibim içeri girip kapıyı arkasından kapattıktan sonra yüzünde şaşkın bir ifadeyle havayı kokladı.
"Atlas bu koku da ne?"
Şortumun bağcıklarıyla oynarken cevapladım.
"Kurabiye pişirdim. Şey bir de fırında makarna."
Ben niye birden böyle ergen kızlar gibi utanmaya başlamıştım ki? Adam bana iyilik yapmıştı ben de kalkıp onun için bir kaç birşey pişireyim demiştim bunda utanılacak ne vardı sanki? Gören de evini havaya uçurdum, veya çıplak fotoğraflarını onlyfans hesabımda paylaştım sanırdı... Fena fikir değildi bu arada. Fena para kırardım.
Ben William'ın çıplak fotolarını Onlyfans'ta paylaşıp zengin olma fikrini aklımda tartarken adam birden beni şaşırtacak bir şey yapmış, elindeki kutuyu yere koyup teşekkür ederim diyerek beni kucaklamıştı. Bu ani hareketi beni öyle şaşırtmıştı ki aklımdaki tüm senaryolar uçup gitmiş, zaten sıcak olan ev sanki daha da ısınmaya başlamıştı.
Beni nihayet bıraktığında yüzüne artık favorim olan gülümsemesiyle (bu gülümsemesi favorimdi çünkü kızgın halini de görmüşlüğüm vardı, ve Jesus şahidim onu öyle gören kesin oturup ağlardı) beraber eğilip yerdeki kutuyu alarak bana uzattı. Lan bana hediye almıştı. Bunun düşüncesiyle yüzüm ısınmaya başlamıştı yine. Bana karşı neden bu kadar iyiydi ki? Evinde kalmama izin vermesi başlı başına devasa bir iyilikti zaten. Ha bir de yatağında yatıyordum... şey yani birlikte yatıyorduk. İyi arkadaştık o yüzden!
Kutuyu elinden aldığımda muzip bir ifadeyle açmamı söyledi. Ne çıkacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Yani ne çıksa şaşırırdım ama bu kadarını da beklemiyordum. Bu yüzdendir ki kutunun içinde yatan açık kahve ve beyaz karışımı yavru bulldog'u gördüğümde Mariah Carey'nin bile çıkamayacağı kadar yüksek bir notada çığlık atmıştım. Bu ses kutuda uyuyan yavruyu yerinden hoplatmış, ve kendi kulağıma bile yabancı gelmişti. Böyle bir sesin ağzımdan çıkmış olmasına imkan yoktu. Ama kimin umurunda! Bebeği elime alıp öpmeye başladım.
"Çok şanslısın!"
William bunu yavruya mı yoksa bana mı söylemişti kestirememiştim. Sormaya cesaretim de yoktu. Onun yerine kucağımda yeni arkadaşımla mutfağa girdim. Yavrunun sevimliliği bana yemeğimi unutturamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIAS (BXB) -TAMAMLANDI-
Akcja-TAMAMLANDI- *** "Engelimi kaldırmayacak mısın?" Başımı hayır anlamında sallayınca birden ciddileşen tonuyla sordu. "Neden?" Elimde kolamla arkama yaslanıp, "çünkü erkeklerden hoşlanmıyorum" dedikten sonra ekledim. "Ve sen baya baya yavşıyorsun." B...