Geçen sene yayımladığım bölüm beğenilmiştir umarım. (Yılbaşı esprisiydi takılmayın)
"Conrad'ın bu eseri üzerinde fazla durmadan geçeceğiz. Tek bilmeniz gereken eserini yazarken o dönem kullanmış olduğu zihin akışı tekniğidir."
Elimi kaldırıp söz istedim.
"Profesör neden eseri incelemeden geçiyoruz ki? Şahsen Conrad'ı okumak bana Shakespeare'ı okumaktan çok daha fazla zevk veriyor."
Adam bana tip tip baktı. Shakespeare'a ayrı bir hayranlığı vardı ve ben bunu bildiğimden kalkıp en hassas yerinden vurmak istemiştim. Çünkü tanrı şahidim kemikleri sızlasın rahmetli Shakespeare'den nefret ediyordum. Oreo ve Juli-et adlı iki azgın ergenin hikayesinin yazarını bu kadar abartmanın ne manası vardı?
"İstersen kitabı evde kendin de okuyabilirsin biliyorsun!"
Yan sırada oturan, sınıfın maydonozu çırpı bacaklı sümsük bilmiş bir şekilde bana akıl vermeye çalışmıştı yine. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip kıza döndüm.
"Sarah, mümkünse konuşurken yüzüne baktığım kişi sen olmadığın müddetçe bana cevap verme."
Normalde bir profesörün önünde kavga çıkaracak kadar salak değildim ama bu kızın geldiğim günden beridir sinirlerimle gitar teli gibi oynamaktan başka bir şey yaptığı yoktu. Muhtemel bir kavganın çıkacağını anlayan profesör dikkatlerin derse verilmesini rica edip (bakın rica etti diyorum bizimkiler olsa kendileri de kavgaya dahil olurlardı) ardından anlatısına devam etti.
Ders boyunca gözüm hep saatteydi. Vaktin dolmasını dört gözle bekliyordum çünkü hem ders adamı uyutacak kadar sıkıcıydı (ya da siz ingilizce klavyeyle yazılmış halini düşünün. Hani sıkıcı yazarken her sessiz harf i olur ya...) hem de Sarah denen sürtük yanındaki sırtlan sürüsüyle benim hakkımda konuşup duruyordu.
Nihayet akrep ve yelkovan olmaları gerektikleri sayıların üzerlerinde durduklarında eşyalarımı yavaş yavaş toplamaya başladım. Acelem yoktu çünkü birazdan hararetli bir bitch kavgası olacaktı ve başrol bendim. Bir yandan not defterimle kitaplarımı çantama sokarken bir yandan da bildiğim ingilizce küfürleri ve hakaretleri aklımda tekrarlıyordum. Bitch, pussy, dick, shit...
Profesör yavaş götünü sınıftan dışarı atar atmaz kız arkamdan seslendi. Daha doğrusu olmayan götünü yırttı.
"Sen benimle nasıl böyle konuşabiliyorsun ha?"
Kıza yan bir bakış atıp elimle köpek kovalarmış gibi bir hareket yaptım.
"Kış kış lan kuduz musun nesin?"
Kız bir şey diyemeyince lafı yanındaki devraldı. Bu kıza da gıcık oluyordum. Toplamda dört kişilik, National Geographic'deki şempanze grupları gibi bir şeylerdi.
"Yerini ve kiminle konuştuğunu bil köylü."
Kız... Şimdi gel de ağzını bozma. Bunun gibi sürtüklerin benim gibi yabancı öğrencilere köylü muamelesi yapmak gibi bir huyları vardı. Bu tipleri tanımak çoğunlukla kolaydı. Dişileri genelde dudaklarını beyaza boyar, parfümle banyo yapardı ve kaşları beş santim kalınlığında olurdu. Erkek versiyonlarıysa genelde çalı gibi kastan yoksun bacaklarını balerinlere taş çıkaracak derece açarak oturan, ağzından çıkan her kelimesi küfür olan ve yine leş gibi fakir parfümü kokan erkek fahişelerdi. Tüm İngilizler böyle değildi tabi. Her şey olabilirdim ama ırkçı bir racist değildim. Neyse şey diyordum eğer bu tür tiplere haddini bildirmezsen senin tepene çıkar daha inmezlerdi.
"Bana bak Godzilla'nın anası, şu ayağımı ne yaparım biliyor musun?" Ayağımı kaldırıp salladım. "Kıçına öyle bir sokarım ki bağcıklarını dişlerinle bağlarsın."
Bunun da ağzının payını vermiştim. Sırada kim vardı?
Kimseden ses çıkmayınca çantamı omzuma atıp arkamı dönerek bir şampiyon edasıyla sınıftan çıktım. Geriye tek bir dersim kalmıştı. Ardından boştum.
*
Yeşil gözlü sevimli bir hocanın verdiği roman dersi de bittiğinde saat 11.30 olmuştu. Nihayet odama gidip çizgi romanımı bitireceğimi bilmenin mutluluğuyla kendimi koridora atıp çıkışa doğru yol aldım.
"Hey, yer cücesi!"
Üst kata çıkan merdivenlerin arkasından son sınıfta okuduğunu bildiğim ama adını bilmediğim sarışın bir adam çıktı. Peşinde de manitası Sara vardı. Al işte hayatım klişe benim. Kız beni sevgilisine şikayet etmişti. Şimdi adam beni dövecekti, sonra birden kapıdan William girecekti ve adamı dövüp beni kurtaracaktı. Mutlu son...
Adam elini yüzümün önünde salladı.
"Orda mısın?"
Hayal dünyamdan sıyrılıp adamın mavi olmayan kahverengi gözlerine bakarak konuştum.
"Ne istiyorsun..." baştan aşağı süzüp devam ettim "çöl devesi?"
Pis pis sırıtıp üzerime yürüdü. Dişleri sap sarıydı şerefsizin. Bu kız bunu nasıl öpüyordu harbi?
Şimdi bizde olmasa da bu Amerikan ve İngilizlerde yaygın bir söz vardır. "Sikimi em." Bu adam da bana tam bunu söylemişti işte.
Yüzümde saklayamadığım sırıtışımla adamı izledim. Şimdi elime düşmüştü şerefsiz.
"Gerçekten çok isterim," bu cevabı beklemediğinden afallamıştı. Ellerimle ceplerimi arıyormuş gibi bir hareket yaptıktan sonra cümlemi bitirdim. "Ama malesef yanımda senin spagettini emebileceğim pipetim falan yok. Şansına küs."
Kaşlarını çattı. Adama 32 santimlik lafı iyi sokmuştum, ama işim daha bitmemişti. "Belki bunu Sarah istese durum farklı olabilirdi. O eteğinin altında yirmi beş santimlik aleti yoksa ne olayım."
Laf sokmak benim işimdi. Ama sanırım biraz fazla ileri gitmiştim. Zira ben daha noluyor ulan diyemeden adam beni kazağımın yakasından kavrayıp sivri sinek gibi duvara yapıştırıvermişti. Bu cılız nasıl bu kadar kuvvetliydi harbi? Ben düşüncelere dalmışken sıktığı yumruğunu havaya kaldırdı. Ben dememiş miydim size?
Adam yumruğu indiremeden arkadan arkadaşları koşuşturup kolundan bacağından tutarak benden uzaklaştırlar. Bu esnada köpek yakamı bırakmadığından kazağım cart diye yırtılıvermişti. Seni.... bitch fahişe whore... eating shit! Benim yeni kazak almaya param mı vardı ulan? O değil giydiğim markalıydı yani waikiki malı falan değildi ki aman neyse olan oldu diyeydim.
Şu dünyada benim için aşktan sonra ilk gelen şey paraydı. Ve bu söylediğim bir yalandı. Para gerçekte benim için en öncelikli varlıktı. Bu kazağa harcadığım parayı düşününce birden gözüm dönmüştü. Hulk görse Hulk'luğundan utanırdı yani o denli gözüm dönmüştü. Ne yaptığıma bakmadan çantamı sırtımdan çıkarıp tüm gücümle adamın kafasına savurdum. Şerefsiz zaten arkadaşları kolundan bacağından çekiştirdiğinden bir şey yapamamıştı.
Kitaplarla dolu çantamla adamı linç etme işim son bulduğunda çantamı sırtıma geri takıp çıkışa doğru koşar adım ilerledim. Öküz gibi adam peşimden falan gelirdi neme lazım. Kendimi dışarı attığımda tabana kuvvet tüm hız yurt binasına doğru yol aldım.
![](https://img.wattpad.com/cover/251159792-288-k442412.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIAS (BXB) -TAMAMLANDI-
Action-TAMAMLANDI- *** "Engelimi kaldırmayacak mısın?" Başımı hayır anlamında sallayınca birden ciddileşen tonuyla sordu. "Neden?" Elimde kolamla arkama yaslanıp, "çünkü erkeklerden hoşlanmıyorum" dedikten sonra ekledim. "Ve sen baya baya yavşıyorsun." B...