"Hadi ama Yongie ~" dedi Jungwoo koluma asılırken. "Sevgilimi seninle tanıştırmak istiyorum! Onu çok seveceksin inan bana!"
Oh, ne demezsin.
Jung Jaehyun ile tanışmaya ne kadar çok can atıyorum bir bilsen.
"İstemiyorum." diye itiraz ettiğimde Jungwoo dudaklarını büzdü. "Hem hafta sonuna tamamlamam gereken bir ödev var..."
"Tamam," dedi Jungwoo yanaklarını şişirip. Ardından birkaç kez daha bana ısrar etmişti. Tamam dediğinde ona inanmayacağımı bildiğim için şaşırmamıştım; net bir cevap vermeyene dek beni bırakmayacaktı. "Lütfen!"
"Hayır," dedim kıyafetlere bakarken.
Morali bozulduğu düşen omuzlarından belliydi. "Of... Tamam."
Mağazada kıyafet aramaya devam etmiş ve Jungwoo'yu es geçmiştim. Simli kıyafetler ve yeni çıkmış olan gökkuşağı renkli kazaklar daha çok ilgimi çekiyordu şahsen. En azından buraya kadar arkadaşımın zoruyla gelmişken birkaç parça almadan gitmeyecektim.
Bir gökkuşağı renkli kazak ve kısa krem rengi şort bulup deneme kabinine gitmiştim. Jungwoo da bu sırada telefonla konuşuyordu.
Sevgilisiyle konuştuğuna kalıbımı basardım.
Nefesimi vermiş ve kendi yansımama bakarken düşünmeye başlamıştım. Jungwoo'nun herkese karşı böyle yaptığını uzun süreli olan yakın arkadaşlık ilişkimizde anlıyordum ama Jungwoo ilk defa bu kadar birisine takılmış görünüyordu. Jungwoo Jung Jaehyun'da ne buluyordu tanrı aşkına?
En son hatırladığım kadarıyla kaşında ve dudağında piercingler vardı.
Tanrı aşkına, serserinin tekiydi.
Jungwoo ondan nasıl hoşlanabiliyordu? Benim aksine midem bulanıyordu.
Sarı platine yakın olan saçlarımı karıştırdım yavaşça. Yansımam gayet güzeldi, baldırlarımın gözükmesi hoşuma gidiyordu; hava buz gibi soğuk olsa bile kısa şort giyinmeyi seviyordum. Aklıma bir şey takıldığında yutkundum.
Bedenim küçük olduğu için crossdress giyinmeyi seviyordum.
Aklım hizmetçi elbisesinde kalmıştı.
Dudaklarımı dişledim perdeyi aralarken, gözlerim tam olarak oraya bakıyordu ama aynı zamanda etrafı da izliyordum. Bu yaptığım şeyden utandığım için kimse görsün istemiyordum ama kendimi asla alıkoyamıyordum. Hobi gibi geliyordu.
Minik adımlarla elbisenin olduğu yere yavaşça yaklaşmış ve koyu gözlerimle etrafı taramıştım. Görünürde hiçkimse yoktu. Kıyafeti kaptığımda garip gözükmemek için adımlarımı yavaşlattım. Kabinin perdesini aralayıp kendimce gülümsedim.
Deneyecektim ki fiyatını görmeseydim.
900,000 won.
Neden bu kadar uçuktu?
Gerçi nedeni çok belliydi; seçilen kumaş, özenle işlemeleri, nefes kesen süslemeleri. Resmen emek verilmişti.
Canım yanmıştı. Giyinsem ancak moralim bozulacaktı. Kıyafeti deneme kabininde bırakıp çıktığımda Jungwoo ile karşılaştım. Üstümü başımı acele ettiğimden tam olarak düzeltemeden çıkmıştım.
Yanında uzun boylu biri vardı.
Koyu kahve saçı yataktan kalkıp gelmiş gibi dağınıktı ama ona fazlasıyla gitmişti. Siyah yırtık kot ve üstüne giydiği parlak ceketle koyu bir auraya sahipti. Bakışları ise soğuk ama aynı zamanda iç yakan türdendi. Dudağındaki siyah çift metal piercing gözlerimi kamaştırmıştı. Kaşında da metalik bir piercing mevcuttu. Boynunda hatta ellerinde dövmeleri vardı ve gömleği açık olduğu için göğsündeki diğer dövmeyi görebiliyordum. Yutkundum. Ne yapıyordum ben?
En yakın arkadaşımın sevgilisini mi beğenmiştim?
Jungwoo gözleri kısılana kadar gülümsedi. "Bak Jaehyun-ah, bu en yakın arkadaşım Taeyong!" dedi beni göstererek. Sevgilisinin koluna asılırken devam etti. "Yongie, sevgilim Jaehyun."
Konuşmak ve onunla tanışmak istemiyordum, bu stresli durumla beraber ellerimle istemeden oynamaya başladım.
"Yongie baya utangaçtır, sen ona bakma. Sonradan birbirinize alışırsınız, eminim!"
Jaehyun'a gözlerimi değdiremiyordum. Tanrı aşkına derdim neydi?
"Hmhm," diye mırıldandıktan sonra gülümsemişti. Köpek dişleri açığa çıkarken hafif gamzeleri belirmişti. Gözlerimi kırpıştırdım, midem kasılmıştı. Gözlerini açık kalan omzuma diktiğinde içimi hayatım boyunca hiç hissetmediğim bir ürperti almıştı. Gözleri her bir yerimdeydi; kısa şortum, baldırlarım, açık kalan karnımın hafif seğirişi, nefes alışımı bile izliyordu. Kahve gözleri, bedenimi hatta açık kalmış karnımdan dolayı gözüken hello kitty'li boxerımı dolaşıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Kızarmaktan başka.
"Yongie ile iyi anlaşacağımıza emin olabilirsin bebeğim." Jaehyun Jungwoo'nun yüzüne eğildikten sonra refleksle kafamı döndürdüm. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum.
"Yongie dilini mi yuttun? Niye bu kadar sessizsin?" Jungwoo Jaehyun'a döndü. "Sanırım seni görünce heyecanlandı!"
Tanrı aşkına, ne diyordu? Patavatsızlığın sırası değildi.
Saçımın bir tutamını tutmuştum. "Benim gitmem gere..."
"Bir kahve içmeden bırakmam." diye sözümü böldüğünde yutkunmuştum. Beni istemeden geriyordu ve nedenini kesinlikle bilmiyordum.
Konuşması, ses tonu, mimikleri ve duruşu; kısacası her şeyi tüylerimi ürpertiyordu. "Hepsi benden."
"Oley!" dedi Jungwoo gerçek bir sevinişle. Yanında mutlu olduğu her halinden belliydi. "Geliyorsun Yongie, itiraz istemiyorum!"
İtiraz edersem üzerimde daha beter bir baskı olacakmış gibi hissediyordum. Kabul etmekten başka çarem yoktu; hem belki de abartan sadece bendim. Jaehyun da hiçbir sorun yoktu. Elleri cebinde dudaklarını dişliyordu.
"Pekâlâ." dedim yavaşça. Sesim oldukça kısık çıkmıştı.
Neden korkuyordum?
________
merhabalar yine ben, benden bıktınız ama ben sizden bıkmadım!! 💗
umarım yeni kitabımı seversiniz, biraz bitch'e benzeyebilir fakat tabi olay kurgusu tamamen farklı olacak. ve uzun zaman sonra sanırım ilk kez birinci kişi anlatımıyla fic yazıyorum. garip geldi. 🤔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the shy boy // jaeyong
FanfictionJung Jaehyun sevgilisinin en yakın arkadaşını tahrik etmeyi hatta ona izinsiz dokunmaya bayılırdı. Lee Taeyong ise ondan kaçmaya çalışır ancak günün sonunda istemsizce ona doğru çekilirken bulurdu kendini. ➖ fem!ty ➖ çoğunlukla smut [m] içerir. #1...