on bir

4.7K 350 471
                                    

Yaklaşık yarım saattir banyoya girmiş, kapıya sırtımı yaslamış ve nefeslerimi tutuyordum. Her şey çok hızlı gerçekleşirken kafamı toplamam imkansızdı.

Dizlerim hafif titrerken kapı tıktıklandı.

"Taeyong?" tam ismimi söylediğinde yutkundum. Onun ağzından sesimi duymam bile bir hoş olmama sebep veriyordu. Hem ilk kez tam adımı kullanmıştı. Kalbimin hızla çarpmasına engel olamamış ve refleksle elimi eteğimde tutmuştum. "E-Evet?"

"Yardıma mı ihtiyacın var?" dedi duymadığım bir ses tonuyla. Az kalsın endişelendiğini zannedecektim. Kafamı iki yana sallamıştım. Sonra beni görmediğini anlayıp hızlıca konuşmuştum.

"H-Hayır," dedim yutkunarak. "Yok"

Sorunum sensin. Sorunum hızla atan kalbim ve kaçamadığım, içine daldığım beni yakan his.

"G-Gitsen." dedim dudaklarımı dişleyerek. Kalbim ise tam tersini istiyormuşum gibi gümgüm atıyordu.

Cevap vermemiş ve aramızdaki sessizliği dinlemiştim bir süre. Aramızdaki sessizlik bile ona daha çok yakınlaşmamı istememe neden oluyordu.

"Sadece ben... Ben düşünmeliyim. Aramızdaki şeyi," yüzümü kapatmıştım. Devam edebilmek çok zordu, kelimeler boğazıma diziliyordu. "B-Ben her şeyin çok hızlı ilerlediğini düşünüyorum... Biz, yani... Senle ben... Bir süre konuşmasak."

Bir süre.

İstemediğim her şeyi ona söylüyordum. Bir yandan evet demesini isterken bir yandansa hayır gitme diye bağırmak istiyordum.

Kapı aralanmış ve kalbim ağzımdan çıkacak vaziyete gelmişti. Jaehyun içeri girip mekanik bir hareketle kapıyı kapatmış ve bana yaklaşmıştı.

"Yong." dedi aramızdaki mesafeyi koruyup yüzüme bakmaya çalışırken.

Gözlerim doldu dolacaktı.

Saçlarımı okşamasını o kadar istemiştim ki o an.

Elleri saçlarımda gezsin istemiştim.

Ondan kaçarken ona tutulmak. Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak gibiydi; ama ben asla şikayet etmiyordum. Hislerim nasıl bu kadar ağırlaşmıştı kalbimi ezecek kadar? Bir anda kendimi olayların içinde bulmuştum ve kendimi alıkoyamıyordum. Hiçbir zaman mantıklı düşünebilen biri olmamıştım. Hiçbir zaman doğru düzgün konuşabilen biri de. Kendimi açık ifade etmede kötüydüm bir kere, ne istediğimi açıkça söyleyemiyordum. Dilim ve aklım olsa da hiçbiri işe yaramıyordu ki. Çaresizdim.

Ellerimi yüzümden bileklerimi nazikçe kavrayıp çekmiş ve çeker çekmez gözlerimden daha fazla tutamadığım yaşlar süzülmüştü.

Ağlamaya başladığımda bunu neden yaptığımı biliyordum. Hep çaresiz hissettiğimde ağlardım. Küçüklüğümden beri böyleydi, güçlü değildim. Sıra arkadaşım Yuta bana dokunsa ağlardım, boya kalemlerim kaybolsa ağlardım, pembe balonum gökyüzüne yanlışlıkla uçtuğunda ağlardım...

Düştüğümde, koştuğumda, yorulduğumda ağlardım. Ağlak çocuğun tekiydim işte. Çocuklar bana hep ağladığım için yaklaşmak istemezlerdi. Zaten feminen özelliklere sahip olduğum için dalga konusu olurdum. Kendimi değiştirmeye çalıştım ama olmadı. İşte, şimdi yeniden ağlıyorum.

"Biliyorum." dedi bir anda.

Hıçkırdım. "Ne?"

"Anlattığın her şeyi biliyorum."

Dışarıya mı konuşmuştum?

Saçlarıma dokundu sonra. Sarı saçlarımdan elini geçirdi ve başımı okşadı. Gözyaşlarım akarken onları silmekle uğraştı. Yanaklarım şimdi avuçlarındaydı. Boyu benden uzun olduğu için gözlerimi yukarıya dikmekte zorlanmıştım.

the shy boy // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin