İşi kavramam zor olmamıştı, genel olarak müşterilere servis yapıyordum. Genellikle şarap ve benzeri şeyler servis etsem de şu ana kadar sıkıntı çıkmamıştı. Yanına gittiğim kişilerin delici bakışları hariç pek bir şeyle karşılaşmamıştım.
"Dokuz numara." dedi yuta servisi uzatırken bir yandan da bana göz gezdirirken. İç çekti. "Eteğini biraz aşağı çek... Yong."
Gözlerimi kırpıştırıp hizmetçi elbisemi birazcık aşağı indirdim. "T-Tamam."
Tam dönmüştüm ki elimi tuttu. "Sonra konuşabilir miyiz, baş başa?"
Kafamı hızlıca salladım. "Peki."
Servisi son kez kontrol ettiğimde birkaç peçete yerleştirip hazır hale getirdim. Dokuz numara cam kenarındaydı. Sert mizaçlı iki tane adam oturuyordu ve sabırsız oldukları her hallerinden belliydi.
Masaya geldiğimde elimdeki tabağı kibar bir biçimde servis ettim. "Afiyet olsun."
"Geciktin." dedi bir tanesi. Neye uğradığımı şaşırırken kafamı eğdim. Sana ne olursa olsun müşterilere iyi davranılması gerektiğini söylemişti. Momo ise aksine haddini aşan bir davranışta bulunursa onu oracıkta rencide edebileceğimi söylemişti.
"Özür dilerim." dedikten sonra ekledim. "Sizin için yapabileceğim bir şey var m..."
"Eteğini aç." dedi aniden.
Şaka yapıyor olmasını dilerdim ama yüzünde mimik oynatmayışı ciddi olduğunun kanıtıydı. Midem kasılmış, hatta bulanmaya başlamıştı. Avuçlarım terlerken konuşmaya çalıştım. "A-Anlamadım."
"Duydun. Soyun, bizi eğlendir. Kız mı erkek mi olduğunu açıkcası merak ediyorum."
Cevap verebilmeyi isterdim ancak kalakalmıştım. Yüzümdeki endişeyi görmemeleri için uğraşırken diğer adam yerinden kıpırdadı.
"Önemli değil." dedi diğeri gülümsediğinde altın kaplama dişi gözükmüştü. "Sonuçta ikisi de işimizi görür."
"B-Bu kafemizin kurallarına aykırı." dedim en sonunda. "Size aegyo yapabilirim. Veya yeni çıkan tatlımızı bedavaya getirebilirim. Ya da..."
Bir el bileğimi sıkıca kavrayıp kendine çektiğinde pis ağız kokusu yüzüme vuruyordu.
"Soyunacak mısın yoksa..."
Lafını tamamlayamamıştı çünkü çarpan kapıda gördüğü kişiyle kaskatı kesilmişti.
Mekan küçük olduğu için inlerken içeriyi mafyalar bastı zannetmiştim. Momo buraya sık sık baskın yaptıklarını söylemişti.
Ancak mafya değillerdi; daha doğrusu değildi.
Jaehyun.
Simsiyah ceketi ve beresiyle akıllara durgunluk veriyordu. Çatık kaşları ve siyah irisleri her yerde geziyordu. Kalbim onu görmemle hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başlamıştı. Midemdeki kelebeklere engel olamamıştım ve ağzımı açsam sanki etrafa yayılacaklardı.
Beni bulmuştu.
"Sikeyim." dedi adam bileğimi öcü görmüş gibi bırakırken. "Gidelim burdan. Jung'un oğlu bu."
"Siktir, onu da al." dedi beni kastederek. O zaman içimi çok büyük bir korku kapladı. Diğer adam bileğimi tuttu ve çekiştirilmeye başladım.
Derken yeri inleten adımları duydum, bir, iki, üç...
Üç adım sonra yanıma ışınlanmış gibiydi.
Çenesi kaskatı kesilmiş ve yumruklarını eklemleri gözükene kadar sıkmıştı. Korkunç gözüküyordu; tam anlamıyla felaketin habercisi gibiydi.
Adamın bana dokunan elini kavramış, bir hareketle masaya yatırmıştı. "Ona bir daha dokunursan seni siker atarım orospunun evladı."
Adam acıyla kıvranırken bira şişeleri teker teker yeri boylamış ve mekan birbirine girmişti. Jaehyun adamın yüzüne isabetli bir yumruk geçirirken Kalabalık kavgayı izlemeye çalışırken yüksek sesten dolayı bense kulaklarımı kapatmıştım. "Duydun mu?" demişti dişlerini sıkarken. "Ona kim yan gözle bakarsa sikerim. Doğduğunuza pişman ederim sizi, hepinizi teker teker sikerim. Duydun mu döl israfı? Onun saçının teline dokunamazsın sen. Seni sike sike öldürürüm. Duydun mu dedim."
Adamın yakasını sıkıca kavramış ve adam nefes almakta zorlanmaya başlamıştı. Ancak Jaehyun öfkesini alamamış ve gözü dönmüş bir şekilde adamı yumruğa boğmaya devam etmişti. Diğer adam ise çoktan kaçmıştı.
Yüzü kandan gözükmeyeceğe kadar onu halletmişti. Aldığı nefesler boynundaki damarların çıkmasına sebep oluyordu. "Bu hiçbir şey. Bu daha hiçbir şey. Seni öldürmediğim için bana yat kalk dua et piç kurusu."
Adamı serbest bırakmış ve bana dönmüştü.
Midem kasılırken bileğimi kavramış ve beni çıkışa çekiştirmeye başlamıştı.
"J-Jaehyun?" nereye gittiğimizi sorduğumda bana cevap yerine sert bir nefes vermişti. Dişlerini hâlâ sıktığını görebiliyordum. Vücudu demir gibi kaskatıydı.
Mekandan çıkıp arabasına bindiğinde duraksadım. Ancak şansımı zorlamam gerektiğini biliyordum bu yüzden binmiştim.
Şansımı tekrar denedim. "Jaehyun, ben,"
"Benden kaçtın." dedi bir anda. "O boktan yere gittin. İşe bile girdin. Sırf benden kaçabilmek için değil mi? O mekan benden daha mı güvenliydi senin için, ha? Benden kaçacak kadar mı bana güvenmedin? Neden, söylesene!" üstüne basa basa söylediği kelimelerle yutkundum. Boğazımda yumru oluşmuştu. "Neden benden kaçtın?"
Dudaklarımı dişledim. Diyebilecek hiçbir şeyim yoktu. Kafamı öne eğdim sonra. Dediklerinde haklıydı.
"Özür dilerim."
"Özür diliyorsun, ha?" dedi karşılık olarak. "Bu kadar kolay olduğunu mu sanıyorsun? Bu siktiğiminin mini elbisesiyle elin heriflerinin önünde eğilerek servis yapmanı özür dileyerek kapatabileceğini mi zannediyorsun?"
Ağzım açık kalmıştı. "Ne?"
Arabayı durdurup el frenini sertçe çekip dışarı çıktı. Arkasından onu takip ettiğimde evine gelmiş olduğumuzu tahmin ediyordum.
"Sen," dedi siyah irisleri yanarken. Bir yandan ceketini sıyırıyordu.
"Haddini fazlasıyla aştın Lee Taeyong ve cezanı sonuna kadar çekeceksin. Şimdi, tam burada." sonra kalbimi ağzımda atmasına neden olan cümleyi ekledi. "Önümde teker teker soyunarak."
____________
diğer bölüm smut 🤯🤌🏻👄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the shy boy // jaeyong
FanfictionJung Jaehyun sevgilisinin en yakın arkadaşını tahrik etmeyi hatta ona izinsiz dokunmaya bayılırdı. Lee Taeyong ise ondan kaçmaya çalışır ancak günün sonunda istemsizce ona doğru çekilirken bulurdu kendini. ➖ fem!ty ➖ çoğunlukla smut [m] içerir. #1...