dokuz

4.8K 355 517
                                    

İlk öpücüğümü almıştım.

Ya da ilk öpücüğümü vermiştim.

Bileğimi kavramış ve bedenimi direksiyona yaslamıştı, pembe dudaklarım piercingli dudaklar tarafından kapılmıştı. Beni öperken; ilkimi alırken hiç iğrenç hissetmemiştim, en nefret ettiğim şey de buydu.

Aslında midemde kelebekler uçuşacak kadar güzeldi; ama kabullenmek çok zor kısmıydı. İçim cayır cayır yanıyordu. En yakın arkadaşımın sevgilisine aşık olamazdım.

Olamazdım.

Kalbim inatla hızlı çarpıyorken evime gelmemle kapıyı sertçe kapattım. Akan gözyaşlarım görünüşümü engellerken bacak aramın yanıyor oluşunu hiç sevmiyordum. Ondan etkilenmiş olmayı kabul etmek istemiyordum; sadece kampüste iki üç kez gördüğüm bu serseri bozuntusu adamı kalbime koyamazdım. O... En yakın arkadaşımın sevgilisiydi, bu en berbat olan noktaydı.

Dudaklarımı yıkamam gerekliydi ama onlara dokunmadan edemiyordum. Dudaklarıma yaklaştığı anı unutmam mümkün değildi. Tuhaf ve garip bir hissin altında eziliyordum.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve peluş tavşanıma sarıldım. Ağlamam durmak yerine derinleşiyordu ve artık hıçkırmaya başlamıştım. Neden ağladığımı ise çok iyi biliyordum.

Hislerimden korkuyordum.

Tavşanıma sarılıp yatağımda cenin pozisyonu aldım ve ağlamaya devam ettim. Gözlerim acıyordu. Durmak bilmeyen gözyaşlarımın ardından en sonunda peluş tavşanımla konuşmaya başladım.

"Neden böyle oldu Puffy?" hıçkırdım. "Neden en boktan durum beni buldu ki? Neden ondan nefret edemiyorum? Serserinin teki. En yakın arkadaşımın sevgilisi... Neden? Neden o en yakın arkadaşımın sevgilisi olmak zorunda ki? Başka hiçkimse yok muydu? Kalbim çok acıyor Puffy."

Peluşuma sarılmaya devam etmiş ve gözyaşlarımı dindirmeye çalıştım. Ağlamak hiçbir işe yaramayacaktı. İşleri daha da kötüleştirmeden durdurmalıydım bunu. Hem ağlarken ezilmekten öteye gidemiyordum.

Yatağımdan kalktım ve Puffy'i yatağa geri koydum. Peluş bir oyuncağım olmasaydı ne yapardım bilmiyordum.

Lavaboya gitmiş ve soğuk suyla yüzümü yıkamıştım. Burnumun ucu, gözlerim ve yanaklarım kızarmıştı. Pembe havlumla yüzümü silmiş ve derin bir nefes almıştım. Şimdi iyiydim.

Peki nasıl unutacaktım?

Jung Jaehyun ilkimi almıştı.

Ya diğer ilklerimi de alırsa o zaman ne olurdu?

Kafamı iki yana hızlıca salladım ve ayıcık şeklindeki pufuma oturdum. Bacaklarımı kendime çekmiştim. Elimi yüzüme bulaştırmıştım yine. İlerde pişman olacağım şeyler yapıyordum.

Kapı çalındığında yerimden hopladım. Parmak uçlarımda giderek kapının deliğinden baktığımda yutkundum.

O gelmişti.

Kapıya yaslandım gergince. Ne yapacaktım şimdi? Açmasam gider miydi ki? Ya da kapıyı kırar mıydı?

"Yong," kapının ardından geldiği için sesi boğuk çıkıyordu. Kalın sesiyle ekledi. "Kapıyı açar mısın? Merak etme seni yemeyeceğim. Ayrıca kaçarken cüzdanını düşürmüşsün. Fark etmediğine kalıbımı basabilirim."

O zaman beni neden öptün? Neden tutarsız davranıyorsun? Hepsini demek istiyordum ama tek yapabildiğim kapıyı aralık biçimde açmak ve koyu kahve saçlara göz ucuyla bakmaktı.

the shy boy // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin