beş

4.7K 384 532
                                    

Defterimi köşeye çekmiş ve sıkıntıyla nefesimi vermiştim. Hâlâ kafamı toparlayamıyordum. En sevdiğim haribo jelibonları bile yemek istemiyordum şu an.

Midem kasılıp duruyordu, aklımdan o anı atamıyordum. Gözlerinin bana bakışı ve ellerinin arsızca bacağımda, baldırımda dolaşmasını. Nefesinin boynuma çarpışı, tenimin yanışını ve dudaklarından çıkan her bir cümlenin kızarmama sebep oluşunu.

jungwoo kişisinden 2 mesaj.

Pembe telefonum titrediğinde üste kaydırıp mesajı okumaya başladım.


jungwoo

yongie aşağı gel güzel bir sürprizim var 💖

ders kitaplarını da al olur mu ballı turtam 😘



Saçlarımı karıştırdım. Ne gibi bir sürpriz olabilirdi ki bu saatte? Okuldan daha yeni gelmiştik. Ödevime başlayacaktım. Uzun bir nefes verip mesajı olumlu bir şekilde yanıtladım. Rozetlerle dolu çantamın içine defterlerimi ve yarım kalan ödevimi koymuştum. Cetvel ve araç gereçlerimi de ayrı bir kutuya koymuş ve onu da çantama yerleştirmiştim. Beyaz pembe çantamı sırtıma yerleştirdiğimde duraksadım.

Ya onu görürsem?

Kafamı iki yana salladım. Bu beni ilgilendirmezdi. Arkadaşımın sevgilisi beni ilgilendirmezdi, evet.

Kalbim inatla hızla çarpıyordu.

"Sakin ol." dedim aynadan görüntüme bakarken. Platine dönen saçlarım hafif dağılmış, kaküllerim rastgele ayrılmıştı. Uzun gri kollu bluzume baktığımda iç geçirdim. Hava soğuk değildi ama nedense ellerim buz kesmişti. "Sıkıntı yok fazla abartıyorsun."

Dışarı çıktım ve adımlarımı yavaş tuttum. Bir süre sonra Jungwoo'yu görmüştüm. Sarı saçlarını hafif dalgalandırmıştı ve dudağında parlatıcı vardı.

Bana sımsıkı sarıldığında nefessiz kalır gibi oldum. "Sana çok güzel bir sürprizim var!" yüzünde güller açıyordu. "Bunun sonunda bana dua edeceğine eminim hatta," göz kırptı.

"Ne sürprizi?" kaşlarımı havaya kaldırdım.

Elimi kavradı ve çekiştirdi. "Birazdan görürsün!"

Beş dakika boyunca yürümüş ve uzun ağaçların altından geçmiştik. Her bir adımımda merakım artıyordu. Jungwoo durduğunda geldiğimizi anlamıştım.

"Jaehyun-ah!" dedi elimi bırakıp koşarken. Zorla yutkunmuş ve gözlerimi uzun bedene değdirmeden edememiştim.

Simsiyah piercingleri ile başlı başına ürkütücü duruyorken saçına siyah bir beanie geçirmişti, kaşları düz ve düzenliydi. Boynundaki saat dövmesi V tişört giydiği için net bir biçimde görünüyordu. Bakışları bana değdiğinde elmacık kemikleri çıkana kadar gülümsemişti.

Kalbim az kalsın duracaktı.

İstemsizce ayağım geri gitmişti ancak Jungwoo beni yakalamıştı. "Hey, şimdi seni asla bırakmam! Bugün üçümüz ders çalışacağız. Değil mi Jaehyunie?" sevgilisine şirince gülümsedi.

Ellerimle oynayıp ve bluzumun kumaşını çekiştirip duruyordum.

"Aynen öyle. Birlikten kuvvet doğar." onayladığında köpek dişlerini gösterdi. "Hm?"

***


Ders kitaplarımızı uzun masaya açmış ve birleşik koltuklara oturmuştuk. O ve ben yan yana otururken o ise Jungwoo ise Jaehyun'un çarprazına, tekli koltuğa oturmuştu. Masaya gelen içeçeklere Jungwoo içeceğine atlamış ve Jaehyun'a dönmüştü.

"Of, bugün de ne sıcak!" deyip bana döndü. "Bunlarla terlemiyor musun Yongie?"

Tam cevap verecekken bana bakıp otuz iki diş sırıtan birisini gördüm.

"Bence Yongie giydiği kısa şortla terlemiyordur, sevgilim."

Donakalmış ve hiçbir tepki verememiştim. Kalemi tekrar tutup defterime odaklanmaya çalıştım ama yararı yoktu, yanımda oluşu tüylerimi ürpertiyordu. Nefesi burdan bana çarpıyordu; yanımda duvar olduğu için kapana sıkışmış gibiydim.

"Ay," dedi Jungwoo içeceğinden ayrılıp. "Bu ne be, midem bulandı vallahi. Midilli boku gibi!"

Masadan kalkmış ve midesini tutmuştu. "Hemen geliyorum."

"İyi misin?" demiştim endişeyle. Jungwoo kafasını hızlıca yukarı aşağı salladı. Böyle şirin bir köpeği andırmıştı.

Ani kararla ben de gitmek için ayağa kalksam da koca bir el beni durdurmuştu.

Gözlerimiz birleştiğinde bana yavaşça gülümsedi. Gamzeleri belirirken midem kasıldı. "Benden korkmanı istemiyorum."

"B-Ben" dedim geri yerime otururken. Önümdeki ders kitabımı kendine doğru çekmiş ve sorulara göz atmıştı.

"Bunu yapamamışsın." dedi güzel elleriyle soruyu işaret ederken. "Sana anlatabilirim."

Bana yaklaşan bedeniyle nefesim kesilmişti. Parfümü sert ve yoğundu, içimi gıdıklıyordu.

Geriledim. "B-Ben tek yapsam daha iyi." gözlerimi başka bir yere odakladım. Ancak delici bakışları yüzümden bir saniyeliğine olsa bile ayrılmamıştı.

Koca elleri yüzüme sabitlendiğinde neye uğradığımı şaşırdım.

Yüzü yüzüme yaklaşırken refleksle elim soğuk bir şeye çarpmış ve masa kahve olmuştu. Tiz bir ses çıkarken insanlar bize dönmüştü.

Utancım gitgide artarken pantolonun üstüne döküldüğünü erkekliğine bakmasıyla anlamıştım.

"Ö-Özür dilerim!" Kıpkırmızı kesilmiş ne yapacağımı şaşırmıştım. Bana kızacak diye ödüm kopuyordu, elimi peçeteliğe götürdüm ve aceleyle birkaç tane kaptım.

Pantolonuna bastırmamla kaşları havalanırken boynum, yanağım ve her bir tarafım yanıyordu. Silmeye devam ettikçe o sırıtıyordu. Utancımdan ne yaptığımı bilemez bir vaziyetteydim, gözlerim dolmuştu.

Ağzımdan bir şeyler zırvalıyordum ama o hâlâ gülüyordu. Hatta bacaklarını daha iyi silmem için germişti. "Biraz daha bastır." dedi hırıltılı bir sesle.

Kahve lekesi çıkmıyordu ki! Ne diye uğraşıyordum?

Eğildiğim yerden kalkmış ve kalkarken yüzüne bakamaz duruma gelmiştim. Gözlerim ve ellerim titriyor, dudağımı ısırmaktan kanatacak duruma getirmiştim.

Ne yapacağımı bilemeden saçlarım yüzüme gelene kadar eğildim. "Yeniden özür dilerim!"

Çantamı toparlayıp ordan koşarak uzaklaştım.

Ben bir aptaldım.

the shy boy // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin