Dışarıdan nasıl gözüküyorum bilmiyorum. Ancak içim bir savaş kaybetmişçesine isyanlarla dolu. Hayata hep Annem için tutunmuştum. Doya doya yaşayamama rağmen onun için yaşamak için savaştım. Hayat birçok insan için güzelliklerle dolu desem bencillik etmiş olur muyum? Benim gözümden çoğu insan bir zamanlar öyleydi. Şimdi daha iyi görüyorum. Şu an mutlu olan insanlar zaferlerini kazanmıştı. Ben ise kaybedenlerdendim. Sizce hayat nedir? Savaş mı? Izdırap mı? İnsanlar hayatta gerçek bir savaş mı veriyor? Yoksa günahlarının vebalini şimdiden mi çekiyor? Ne demişti La Fontaine 'Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez.' Umarım yaşadıklarım, bu kanlı yolun sonundaki zafer içindir.
'Tutku?'
Düşüncelerimden sıyrılıp İnci'nin sesine kulak verdim. Odanın kapısından başını uzatmış beni izliyordu.
'Efendim?'
'Nerelere dalıp gittin yine deminden beri sana sesleniyorum burada.'
'Dalmışım işte.'
İçeriye girip kapıyı kapattı. Uzandığım sedyenin ucuna oturdu. Ferit Bey benim için oda ayarlamıştı hastanede normalde benim yatışım için erkendi ama bir nevi torpilli yatış oldu diyelim biz buna.
'Halini hiç iyi görmüyorum.' dedi sinirle. Dalga geçer gibi baktım yüzüne.
'Tamam.' dedi ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırarak, 'İyi olmaman gayet normal ama bu böyle devam edemez.'
Ben cevap veremeden odanın kapısı gümbürtü ile açıldı. Odaya tanımadığımız bir çocuk girdi. Hatta daldı, bildiğin daldı. İnci hemen ayağa kalktı.
'Ne oluyor be kapı çalmayı öğretmediler mi sana?'
'Adetim değildir kusura bakma.' dedi pişkin pişkin.
'Kimsin sen?' diye sordum sessizliğimi bozarak, yüzü pekte yabancı gelmemişti, fakat çıkaramamıştım.
'Sıradan bir insan diyelim.' dedi rahat bir tavırla.
'Bana bak seni var ya!'
Hemen sedyeden kalkıp İnci'yi tuttum. Çocuğun üstüne yürümüştü. Kavganın hiç sırası değildi oysa.
'Siz kızları ufak oyunlarla çileden çıkartabilmek çok eğlenceli!' dedi gülmeye devam ederek, katıla katıla gülüyordu ukala! Karşılık verdim.
'Bu ucuz oyunlarla insanları sinir etmeye çalışmak, tam da senin gibi beyinsizlere göre zaten.'
'Waow!' dedi ve alkışlamaya başladı. Hem alkışlayıp hem de katıla katıla gülmeyi sürdürüyordu. Ruh hastası!
'Pekala.' dedi gülmeyi bırakarak, 'Beyinsiz değil de, ucuz şakalar yapan baş belası olduğumu kabul ediyorum.' dedi sırıtarak.
'Buğra!?' aralık kapıdan sese doğru döndüğümüzde Uğur'u gördüm. Nerden tanıyordu bu çocuğu?
Bize dönüp 'Sizi rahatsız mı ediyor?' diye sordu.
Aynı anda ben 'Hayır.' derken İnci 'Evet.' dedi. Hayretler içinde İnci'ye bakarken 'Ne var?' der gibi omuz silkti. Durumu toparlamayı denedim.
'Biz hallediyorduk.' dedim, Uğur'a baktığımda yumruklarını sıktığını gördüm. Buğra denen çocuk Uğur'u bir bakışta süzdü, ardından da beni.
Gözleri hâlâ üzerimdeyken 'Demek yeni çıtırın bu ha? Bu sefer korkmana gerek yok Uğur. Bir zamanlar Gizem'den hoşlanmış olabilirim ama bu sefe-'
Gözlerim söylediği sözlerle büyürken, sözünü kesen şey Uğur'un çenesine indirdiği yumruğu oldu. Buğra dengesini sağlayınca Uğur'a saldırdı. İnci' de ani refleks ile çığlığı bastı. Uğur deliye dönmüştü. Acımasızca yumruklarını çocuğun suratına indiriyordu. Buğra da bir yandan vuruyordu. İnci ile beraber kollarından tutup ayırmaya çalıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cevapsız Sorular
Ficțiune adolescențiTutku hayatı boyunca kendini bir burukluğun içinde hissetmiş acı kayıplarıyla kalbi paramparça haline gelmişti. Her şeye rağmen dik durmaya çalıştığı bu yolda karşısına hem engeller hem de güzellikler çıkacaktı. Tutku artık daha fazla kayıp vermemek...