Yirmi İki

1.1K 54 190
                                    


ARKADAŞLAR 6K OLDUK

TEŞEKKÜRLER🥺🥳 

Bölüm sınırımız 21 vote, 140 yorum  ❤️

Vote ve yorum atmadan geçmeyelim❤️

•Hepinizi Bulutların Üstünde' ye bekliyorum 🥳

"...Estou feliz por estar aqui. Não te preocupes com os lados. Este ano, campeão Beşiktaş. Boa noite."

"...Burada olmaktan mutluyum. Taraftarlarımız merak etmesin. Bu sene şampiyon Beşiktaş. İyi akşamlar."

Basın toplantısından ayrılan Josef De Souza'nın arkasından Llewella'da salondan çıktı.

Geriye kalan takım ise Antalyaspor ile olan maç öncesi son antrenmanını öğle saatlerinde bitirmiş ve hemen alt katlarındaki salonda yapılan basın toplantısını ortak salonda televizyondan takip ediyorlardı.

Llewella'nın salondan çıktığını gören Dorukhan ayaklanıp kızla karşılaşmak için merdivenlere doğru ilerledi. Llewella'yla denk geldiklerinde sanki tesadüfmüş gibi bir yüz ifadesi takındı.

"Selam."

"Şu an çok meşgulüm Dorukhan sonra konuşsak olur mu?"

"Tabi."

Üzerine düştüğü günden beri Llewella'yla bir türlü düzgünce konuşamamıştı. Hep işi olduğunu söyleyip uzaklaşıyordu. Şu bir haftada karşılıklı konuştukları kelime sayısı 30'a bile ulaşmazdı ve bu durum Dorukhan'ın iyice canını sıkmaya başlamıştı. Morali bozuk bir şekilde ortak salondan arkadaşlarını da çağırıp yemekhaneye indi.

Llewella yorgunca iç çekti. Yeni kulübe uyum sağlama çabası ve Sergen'in gereksiz mükemmeliyetçiliği onu oldukça yormuştu. Ayrıca kuzenlerinden biri aniden Trondheim'den gelmiş, iş saatleri dışında yanından ayrılmıyordu. Kendisine İstanbul'u gezdirmesi için Llewella'ya uzun süre yalvarmış ve istediğini almıştı.

Llewella son bir haftadır her gün 5-6 saatlik uykuyla önce kulüpte sabahtan akşama kadar çalışıp ardından gece saatlerine kadar kuzenine İstanbul'u gezdiriyordu. Boş kaldığı her saniye ise onun için bir lütuftu. Kim diyordu çevirmenler yan gelip yatıyor diye? Gelip bir de Llewella'nın iş temposunu görmeliydi.

Dorukhan'a vakit ayıramadığı için biraz suçlu gibi hissetsede açıklama yapmak için bile zamanı yoktu.

"Llewella, depodan kırmızı ve mavi antrenman yeleklerini getirebilir misin?"

Bu adam at yarışlarından kazandığı paralarla tekrar oynamak yerine uşak tutmalıydı artık kendine. Ya da yardımcılarından birinden istesindi? Önceki çevirmen sakatlandığı için şükrediyor olmalıydı şu an.

"Tabi hocam getiriyorum hemen."

Telefonunu odasında bırakıp üç kat aşağıda olan depoya indi.

Yemekhaneden çıkarken Llewella'nın bodrum kata indiğini gören Dorukhan orada ne işinin olduğunu merak edip arkasından ilerledi.

Depoya giren Llewella en üst raftaki yeleklere ulaşmak için duvara dayalı duran merdiveni açıp rafın önüne getirdi. Tam merdivenin üzerine çıkacakken "Bekle ben alırım sen çıkma." Dedi arkasından Dorukhan.

Llewella'yı hafifçe kenara ittirip merdivenin ilk basamağına çıktı.

"Dorukhan bak geçen sefer gördük, düşersen cidden tutamam kafanın pekmezi akar şuraya. Bırak ben çıkayım."

"Kafanın pekmezi akması deyimini nereden biliyorsun sen?"

"Cahil miyim ben? Bilmemin nesi garip?"

"Norveçlisin diye öyle dedim."

Llewella sinirle göz devirdi.

"Norveçliyiz diye Türkiye'de yaşamıyor mu sayılıyoruz? Çekil şuradan kendi işimi kendim hallederim ben."

Merdivenin 3. basamağına kadar çıkıp en üst rafta kutunun içinde bulunan yeleklerden mavi ve kırmızı olanların hepsini yere atıp kendide aşağı indi.

O sırada Dorukhan'ın hiçbir şey demeden bodrum kata yönelmesiyle durumu merak eden Utku, peşinden gelip kapı kenarından arkadaşını ve Llewella'yı izliyordu.

Llewella merdivene çıktığında dengesini kaybedip düşerken Dorukhan tarafından tutulmasını ve ardından slow bir şarkı eşliğinde yarım saat bakışmalarını ya da bir süre odada kilitli kalmalarını umsada olaylar hiç yaz dizisi kıvamına gelmemiş hatta Dorukhan, Llewella'dan ilk tribini yemişti.

Llewella yerdeki yelekleri toplamak için eğilince, Utku kapının kenarından çıkıp söze girdi.

"Yelekleri kirli yere atmışsın onlarda kirlendi şimdi. Ben giymem bu şekilde."

Llewella gözlerini sinirle Utku'ya dikip "Git yıka öyle giy o zaman." dedi.

Eline topladığı yelekleri Dorukhan'ın kollarına atarcasına koyup, Utku'ya da yerde kalanları işaret etti.

"Bu yelekler 10 dakika içinde Sergen hocaya teslim edilirse sevinirim."

Llewella'nın odadan çıkmasının ardından şaşkınlıkla arkadaşına döndü Utku.

"Oğlum bu kimdi? Benim yengem olamaz."

"Ben ne bileyim? Aylardır platoniğim ilk defa bu kadar sinirli gördüm."

Utku depodan çıkmak için hamle yapınca Dorukhan uyarıcı bir şekilde öksürdü.

"Yerdeki yelekleri toplamayı unuttun kardeşim."

"Hoca görevi Llewella'ya vermiş niye biz yapalım ki? Allah allah."

"Yapmazsak Llewella bizi çiğ çiğ yer bu sinirle."

Utku bezgince yere eğilip kalan yelekleri toplamaya başladı.

"Yenge dedik bağrımıza bastık yaptığına bak."

"Az laf çok iş kardeşim, az laf çok iş."

Bölüm 609 kelime 🥳

Selaaaaaaaaaaaaam

Nasılsınız?

Bölüm nasıldı?

İstek, öneri veya şikayet?

Yeni kitabıma bakmayı ve yorum yapmayı unutmayınn ❤️

Querencia | Dorukhan ToközHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin