Başkanla yaptığım konuşmadan sonra Clark'ın yanına varmış ve onunla toplantıya kadar konuşmuştum. Gezegeni kurtarma çabası yetmezmiş gibi bir de ailevi sorunlarla uğraşıyor olmam beni oldukça bunaltıyordu.
Bazen üstüme o kadar çok yük biniyor gibi hissediyordum ki, tüm bunlardan kaçmak en güzeli gibi geliyordu fakat biliyordum ki kaçmak hiçbir zaman çözüm değildir. Olanları çözüp halletmek en iyi yöntemdi ve bunu Rose da yapacağım kesindi. Sonuçta bu savaş uğrunda tıpkı dünya da olduğu gibi nice insanlarımızı verecektik ve ben bu yüzden kimseyle tartışma halinde olmayı istemiyordum. Özellikle bana bu kadar öfkeli birine karşı.
Öte yandan şu ana kadar yaşadıklarım, Kırmızı Bölge de yaşadıklarımın yanında çok ufak kalırdı çünkü gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim o kadar yeni ve değişikti ki. Bunun yanı sıra edindiğim bilgiler kat edeceğimiz yol için çok mühim bilgilerdi. Bu anda hepimizin düşünüp ne yapmamız gerekeceğine karar vermemiz gerekiyordu. Tabi ilk öncelikle benim orada yaşadıklarımı anlatmam lazımdı.
"Hey! Daldın gittin, ne oldu?"
Bir eli belinde ayakta duran Clark'ın seslenişi ile kendime gelirken, "Yok bir şey." dedim.
Gözlerini bıkkınlıkla çevirirken yanıma eğildi ve iki elimi tutarak güven verici sesiyle, "Toplantı odasında Kırmızı Bölge de neler yaşadığını anlatırken ne Rose'un gözlerine ne de Aria'ya bakmamanı istiyorum." dedi.
Benim ne Rose ne de Aria umurumdaydı. Tek derdim onlarla iyi geçinmeye çalışmaktı fakat oldu ki beceremezsem zorlamayacaktım. Sonuçta en azından denemiş olacaktım.
"Onlar canımı yakamaz Clark. Ters bir şey söylerler ise gereken cevabı ben veririm."
"Ve öyle bir şey olursa Rose senden daha da nefret edecek, sende bunu içten içe istemiyorsun."
Clark'ın dediği ile ayağa kalktım. Benimle birlikte o da kalkarken, "Bir şekilde durumu idare edeceğiz." dediğimde içten bir gülümsemesini ortaya koydu.
"Pekala o zaman gidelim. Bizimkilerle yolda karşılaşırız." dediğinde kafamı salladım ve toplantı odasına doğru ilerlemeye koyulduk.
*****
Yolda karşılaştığım arkadaşlarımla birlikte toplantı odasına girerken, içeride tanıdığım yüzlerle beraber tanımadığım insanlarında olduğunu gördüm.
Hepsine göz gezdirirken gözlerim bana gülümseyerek bakan Bayan Sara'ya takıldı. Onu Üronyum'a geldiğimden beri çok az gördüğümü hatırlıyordum. Dünyaya gitmeden önce bana yardım etmişti ve bu da demek oluyordu ki o da baştan beri başkanın kızı olduğumu biliyordu.
Ona kısaca gülümsedikten sonra annemin karşı koltuğunda ayrılmış olan yerime geçtim. Başkan gözlerini bir an olsun üzerimden çekmezken ben sadece önüme baktım. Herkes kendisine ayrılan koltukta yerini alırken kocaman masanın etrafını dolduran koltukların hepsi dolmuştu. Ben sessizliğimi korumaya devam ederken ilk sözü Başkan aldı.
"Evet, hepiniz hoşgeldiniz. Biliyorsunuz kızım Aisley Kırmızı Bölge de hayatta kalan tek kişi. Orada olduğu müddetçe neler yaşadı, neler gördü ve neler öğrendi bilmiyoruz. Bu yüzden burada toplanmış olmaktayız. Şimdi Aisley orada neler olduğunu anlatacak ve bizde bunun üzerine düşüneceğiz, çözüm yolları arayacağız."
Başkan sözünü sonlandırdıktan sonra bakışlarını bana çevirdiğinde sert bakışlarımla suratına baktım. Gücümü kısa süreliğine de olsa kaybettiğimi öğrendiğimde toplantı odasında nasıl konuştuysam, nasıl tepkiler verdiysem; velhasıl insanlara kendimi nasıl gösterdiysem aynı şekilde devam ettim. Sonuçta ben Elementlerin Efendisiydim ve bu yüzden girdiğim ortamlarda da nasıl duracağımı bilmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası Savaş
ФэнтезиGEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni. Yok etmek, parçalamak, öldürmek istiyorlardı. Zorlu bir savaş bekliyordu Üronyum insanlarını. Yapmaları gereken tek şey; hayatta kalmak ve...