Vahşi bakışlarla etrafımızı saran yaratıklar, biz konuşurken sinsi bir yılan gibi etrafımızı sarmıştı ve menfur suratları kan istiyordu. Dominic'in dediğinden sonra konuşmamıza fırsat bile vermeden hızla üzerimize saldırdılar.
Sayabildiğim kadarıyla yaklaşık on tane yaratık vardı, biz ise beş kişiydik. Normalde olsa yenilgimiz bu sayıyla katbekat yüksek olurdu fakat biz normal olamayacak kadar anormaldik ve ben, canlarını okumak için can atıyordum.
Hızla üzerime atılan yaratığın pençesinden son anda kurtuldum ve O yere kapaklanırken ben müstehzi bir şekilde gülümsedim. Yaratık tekrardan üzerime atılacağı o kısa sürede arkadaşlarıma bakma şansını yakaladım.
Clark ile Bellamy yanyana dururken Dominic ile Cerelia birlikte çalışıyordu. Bellamy ateşini püskürtürken Clark da tıpkı Cerelia gibi silahla ateş ederek yaratıkları yavaşlatıyordu.
Büyük bir hızla geri gelen yaratığın ne özelliğini ne de koydukları adı biliyordum fakat anlaşılan o ki bir gücü yoktu. Gerçi her yaratığın bir gücü de var denemezdi.
İki ayağı yerde üzerime saldırmak üzereyken; sağ bacağım önde, kollarım arkada, kafam ise önde duruyordu. Tıpkı bir aslan gibi iki ayak ve kolları yerde koşarken anında gözüme giren zihnini fark etmeden yerle bir ettim.
Kolları kafasını bulurken acı çığlıklar ata ata öldü. Hırçın bakışlarım bir sonrakine çevrilirken daha üzerime saldırmadan ellerimle oluşturduğum ateş vücudunda yer edindi ve külleri oluşana kadar onu yaktı.
Yaratıkların çığlıkları her bir yanı sararken buna gök gürlemesi de eklendi. Şimşekleri kontrol eden Cerelia tek hamlesinde dört yaratığı etkisiz hale getirdi. Kalan yaratık da Dominic tarafından öldürülünce rahat bir nefes aldım fakat sonrasında pişman olmuştum.
Uzaktan gelen garabet yaratık sesleri ile birbirimize baktık. Acele edip gitmezsek daha fazlası ile savaşmak zorunda kalacaktık.
Leşi yerde duran yaratığın üzerinden geçerken, "Haydi, çabuk uzaklaşalım burdan." dedim ve hız kesmeden yolumuza devam ettik.
Türlü yollardan geçerken sessiz ve hızlı bir şekilde ilerliyorduk, yaratıkların saldırması bizi yavaşlatmıştı. Fakat en azından onlarla ilk kez dövüşebilme imkanını yakalamıştım. Çoğu vahşiydi ve her hareketleri akıllıcaydı. Zaten bu planlanan saldırılardan anlaşılıyordu.
Yarısı yıkılmış evde gördüğüm yaratığın bir gücü olduğunu gördüğüm zaman, her yaratığın bu şekilde özel bir gücü olduğunu düşünmüştüm fakat gördüklerimin bir gücü yoktu. Belki de güçleri olanlar kırmızı bölgede yer alıyordu ve gördüğüm yaratık kız o yerden geliyordu, kim bilir.
Acele bir şekilde ilerledik ve vakit kaybetmemek adına ne ses çıkardık ne de mola verdik. İvedilikle ilerlerken kimse yorgunluğunu belli etmedi, bundan imtina edip yol kat ettik.
Yıkılmış binalar, parklar, devrilmiş araçlar, parçalanmış yollar... Daha niceleri gözlerimin önünden geçerken hiçbir insana rastlamamak beni üzdü. Sanırsam gezegenimizin son insanları biz DEA binasında yaşayanlardık.
Gezegendeki son yaşayanlar beş yüzü geçmiyordu. Belki hala kuytu köşelerde yardım bekleyen insanlar vardı bilemezdik fakat insan ölümlerine son vermek için yarık bir an önce kapatılmalıydı. Nasıl kapatılacağını bilmek için ise kırmızı bölgeye sızmam gerekiyordu.
Bedenimde ki külfet baş göstermeye başladığı zaman diğerlerine baktım. Peyda etmemeye çalışsalarda yoruldukları anlaşılıyordu. Dinlenmelerine müsaade etmek isterdim fakat bunu yapamazdım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası Savaş
FantasyGEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni. Yok etmek, parçalamak, öldürmek istiyorlardı. Zorlu bir savaş bekliyordu Üronyum insanlarını. Yapmaları gereken tek şey; hayatta kalmak ve...