2 gün sonra
DEA binasının girift koridorlarından geçerken ezberimde tutmayı ihmal etmedim. Daha önceleri DEA binası beni cezb etsede artık burası insanların tek sığınağı olan bir yere dönüşmüştü ve burada acıdan başka bir şey yoktu.
Saflığı temsil eden, nereye dönsem gördüğüm renk olan beyaza ait değildim ben. Beyaz olamazdım, siyaha hiç girmiyordum; ikisinin arasında kalmış, güçlü kalmaya çalışan umutlu bir griydim.
Nereye bakarsam bakayım acılı ve umutsuz bir insan görüyordum ve bu beni içten içe üzüyordu. Gri rengi gibi cesur ve duygularımı peyda etmemeye çalışıyordum fakat Onlara umut ışığı olmam gerekiyordu, bunu biliyordum. Her ne kadar insanlarımı çok özlemiş olsamda, Onları bir süreliğine aklımdan çıkarmam gerektiğini biliyordum fakat Koryum'un yaşıyor olma ihtimali beni türlü düşüncelere boğuyordu ve ben, boğulmaktan korkuyordum.
Odama girer girmez yatağımın çaprazındaki duvarda bulunan, masanın önündeki koltuğa bıraktım kendimi. Saçlarımı ellerimin arasına aldım ve gözlerimi kapattım. İki gündür elementin söylediği bilmeceyi çözmeye çalışıyordum. Bay Gabriel bu zor bilmece hakkında bir yorum yapamamıştı. Diğerlerinin zaten söyleyecek bir şeyi yoktu.
Umutsuz bakışlarım umuda aç gibi gözlerini kocaman açarken, kapının gümbürtü eşliğinde açılmasıyla daha fazla açıldı. Kalbim teklerken, kapıyı bu şekilde hızlı açan kişiye bağırmak üzereyken Bellamy'i gördüğümde kaşlarımı çattım.
Ah! Bellamy.
"Neler oluyor böyle?" Yarı kızgın, yarı endişeli sesimi tartma ihtiyacı duymadım. Kapıyı kapattıktan sonra üzerindeki heyecanı atmadan omuzlarımdan tuttu.
Mavilerim bir şey demesini beklerken dudağımdan öpmesi şaşırdığım bir şey olmuştu. Öpüşünce karşılık verirken Onu ihmal ettiğimin yeni farkına varıyordum. Elimde olmayan bu sebep ikimizi de üzüyordu.
Saçlarımı okşarken, "Bellamy sen iyi misin?" diye sordum. Gülüşüme karşılık verirken gamzelerini okşadım. Annem, Bellamy ve belirli kişiler dışındakiler ile pek konuşmuyordum. Toplu ortamlarda gülmüyor ya da sadece söylemem gerekenleri söyleyip çıkıyordum. Velhasıl katı maskemi üzerimde tutmaya özen gösteriyordum.
"Seni özlemiş olamaz mıyım?" dediğinde dudağımın kenarını ısırıp yüzüne baktım. Öyle tatlıydı ki.
"Bir tek bu sebepten kapıyı çarpıp gelmiş olamazsın." dedim kaşlarımı havalandırarak. Bana aynı şekilde bakarken ellerini belime yerleştirip kafasını salladı. Ne diyeceğini beklerken yüzünü yüzüme yaklaştırıp fısıltıyla konuştu.
"Galiba bilmeceyi çözdüm." dediğinde yüzüne saf bir şaşkınlıkla baktım. Heyecan ve mutluluk kanımda gezerken kollarını sıktım.
"Bellamy sen ne diyorsun?"
"Şöyle prenses." dedi ve arka cebinden unuttuğum kolyemi çıkarttı.
"Bilmecenin kolyenle bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Dünyadayken güçlerin onu özel bir şeye dönüştürmüştü fakat sen ne olduğunu bilmiyordun. Şimdi onu kullanma zamanı."
Söyledikleri mantıklı gelirken parıldayan gözlerle Ona baktım. Benden beklemediği bir atak yapıp Bellamy'i öptüm. Şaşırsa da karşılık verdi.
Geri çekildikten sonra elindeki kolyemi kapıp kendi kendime söylendim. "Sen muhteşemsin Bellamy! Düşündüğün o kadar mantıklı ki."
Gülümseyerek karşılık verdiğinde kafama takılan şeyi sordum. "Anlamadığım şey, kolye neden sende?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası Savaş
FantasyGEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni. Yok etmek, parçalamak, öldürmek istiyorlardı. Zorlu bir savaş bekliyordu Üronyum insanlarını. Yapmaları gereken tek şey; hayatta kalmak ve...