Bir bedenden başlayıp tüm bedenlere sirayet gösteren acı ilk önce kalbimize oturmuş, ardından her bir uzvumuzu ele geçirmişti. Tıpkı zehirli bir sarmaşık gibi her yerimize dolanmayı başarmıştı.
Yutkunmak, nefes almak ya da bir yerden bir yere kıpırdamak bile bizi acı döküntülerinin bulunduğu yanardağın ortasında bulunan canhıraş sese davetiye çıkartıyordu.
Kaskatı kalan bedenlerimiz adeta ne yapacağını şaşırmıştı. Kendilerini ya acı dehlizlerinin bulunduğu derin dalgalı denizlere bırakacaklardı ya da intikam hırsıyla alev saçan yaratıklara karşı bir şeyler yapacaklardı.
İki seçim vardı ve tüm bu olanlardan kaçıp, başka dünyalara kapanmaya çalışmak en basit ve en kolay yoldu. Tabii bu vazgeçmek isteyenler için geçerliydi. Bizler ne zorlu yolları aşmıştık da bunu mu aşamayacaktık değil mi?
Ta yolun en sonu zannettiğimiz fakat aslında daha başlangıç olan bir savaşta söylediklerim o an için geçerli değildi. Tıpkı zaman bizim üzerimizde nasıl hükmünü sürdürüyorsa, o gün o sözler zamanın hafızasının en derinlerine işlemiş ve kendini bize hatırlatmak için bir çalar saat işlevini üstlenmişti.
"Bir yol görüyorum önümde; etrafı kötülüklerle çevrelenmiş, zalimlerce kuşatılmış, ateşlerle örülmüş... Sonra bir grup insan geliyor yol başından. O insanlar ki; tıpkı ateşin kendini koruduğu gibi, vücutları güven ile, birlik ve beraberlik ile, güç ile korunuyor.
Gelecekleri için, hayatlarını daim kılmak için o yerleri dikenli tellerle dolu yolda ilerlemeye başlamışlardı. Hepsi birbirine sıkı sıkı tutunmuştu çünkü birlikten kuvvet, güç doğardı. Diyemezdik hepsi yaşayacak fakat, Onların inançları koruyacaktı çoğunu.
Şimdi o zorlu yolculuğa, savaşa doğru adım attık. Yapmamız gereken birbirimizi korumak ve asla pes etmemek. Onlar zorladıkça biz direteceğiz; Onlar boyun eğdirmeye çalıştıkça biz kafamızı dik tutacağız, ta ki kazanana kadar. Unutmayın ki bu yolda hep birlikteyiz.
Artık bu zalimliğe bir son vereceğiz; savaş sırası bizde, intikam avuçlarımızda!" Bağırıyordu herkes; sevinçle, coşkuyla, heyecan ve şevkle, umursamadan. İnsanlarım kılıçlarını kaldırarak kelamımı tekrar ederken, Üronyumlular da Onlara eşlik etti.
Geçmişe kazınan sözler gün yüzüne çıkarken akıttığım gözyaşlarımı sildim. Aaron'un öldüğünü anlayan ve suratıma bakıp da bir şeyler söylememi bekleyen arkadaşlarıma baktım.
"Bir an önce toparlanıp bir şeyler yapmalıyız. Yaratıklar her an gelebilir." dedikten sonra ilk sözü Clark aldı.
"Şu durumda senin savaşman imkansız, çok enerji harcamış olduğun belli."
Dedikten sonra sokaktan çıkmış olan belli başlı insanlara baktıktan sonra devam etti. "Ve burada masum insanlar var. Onları tehlikeye atamayız."
Clark sözünü tamamladığında Sam eksik bir cümleyi tamamlamak ister gibi, "Yani uzaklaşmak zorundayız." dediğinde Clark kafasını salladı.
Geri çekilmeyi istemiyordum fakat bu durumda savaşamayacağım aşikardı. Üstelik siyah bölgeye yakındık, ne kadarını öldürsek on katı üzerimize gelebilirdi.
"Haklısınız, bunu yapmak zorundayız." dedikten sonra acı bir yutkunmanın ardından devam ettim.
"Aaron'un bedenini nasıl taşıyacağız?" diye sorduğumda tüm gözler Dominic'e çevrilmişti. Ne yapacağını anlayan Dominic kafasını salladı.
Bu durumda özellikle yardıma muhtaç insanların bulunduğu ortamda Aaron'un bedenini taşımak ve korumak bizi zorlayacaktı. Fakat Dominic havadan temkinli bir şekilde onu götürürse işimiz en azından daha kolay olurdu.
![](https://img.wattpad.com/cover/188460779-288-k195656.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası Savaş
FantasíaGEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni. Yok etmek, parçalamak, öldürmek istiyorlardı. Zorlu bir savaş bekliyordu Üronyum insanlarını. Yapmaları gereken tek şey; hayatta kalmak ve...