Menezis

53 6 2
                                    

Zamanın sonsuzluğu, dillere destan şöhreti, o çıkardığı hep aynı melodi...

Denizin ortasında oluşan koca bir girdaptaydım sanki. Beni evirip çeviriyor; kusmamı, başımın acıyla zonklamasını, vücudumun ağrımasını sağlıyordu.

Çığlıklarım koca bir alev topuna dönüşüp hiddetlenirken, bir yudum su onu bozguna uğratıyordu. Sesim çığlık atmaktan mıdır bilinmez, artık bana yabancı geliyordu.

Sorular zihnimi işgal etmişken düşünmek o kadar manasızdı ki. Sanki düşününce başım bir balon gibi bum! diye patlayacaktı.

Külfet bütün ağırlığı ile üzerime çöreklendiğinde nefes alamadığımı hissettim. Yoksa öldürücü sular içime mi girmişti?

Zamanın bitmek tükenmez döngüsüne kapılmıştım ve buradan çıkışım kurtuluşum olacaktı. Nereden aklıma geldiğini bilmiyordum. Sadece biliyordum. Belki de biri aklıma sokmuştu bu düşünceleri. O zaman benim düşüncelerim neredeydi?

İşte bir baş dönmesi daha. Bir yandan zaman, bir yandan o çekilmez sesi. Etrafım inanılmaz renklerle dolu ama karanlık vakti geldi deyip beni almaya geliyordu. Göz kapaklarımda ki ağırlık artık çekilmez olmuştu.

Büyük cüsseli karanlık adam yanaştı, yanaştı ve beni içine aldı. Gözbebeklerim yukarıya doğru çıkarken midemin artık bulanmadığını fark ettim.

*****

Sert, çorak bir yer vardı altımda. Acı veriyordu; hem başımdaki ağrı, hemde uzandığım yerdeki kuru sertlik.

Göz kapaklarım yavaşça havalandı. Kırmızı renkte bir gökyüzüye bakarken, kaşlarım çatıldı. Neredeydim ben?

Uzandığım yerdeki sertlik artık beni rahatsız etmeye başladığında hızla doğruldum ve topallayarak ayağa kalktım.

Yerler kırmızı kahve karışımı bir renkteydi ve her yeri çatlaklar içindeydi. Susuz kalmıştı toprak, kupkuru ve sepsert.

Etrafıma baktım. Tek katlı evler sıra halinde sıralanmıştı. En fazla onbeş yirmi tane vardı. Tahtadan yapılma bu evler bana eski kovboy filmlerini anımsatmıştı. Küçük bir kasaba da bulunuyor olmalıydım.

Gözlerimi gökyüzüne geri çevirdiğimde çok uzaklarda bir yarık gördüm. Fakat gezegenimde ki yarığın ana renklerine sahip değildi. Çok daha farklı renkler çevrelenmişti etrafında.

Bu da demek oluyordu ki Üronyum gezegenin de değildim. Zaten şu yapılara bakılırsa hiç değildim.

Sonu yok gibi gözüken bu bölge de evlerden birine doğru ilerlemeye başladım. Her yer o kadar sessizdi ki. Anlaşılan sükunet buraya hakimiyetini kurmuştu.

Evlerden birinin önüne geldiğimde üç basamağı da çıktıktan sonra kapının önüne geldim. Nereye ayak bassam, orada bir gıcırtı vardı. Sol elimi yumruk yapıp kapıyı iki kez tıklattım ve geri çekildim.

Biraz beklesem de kapıyı açan olmamıştı. İleriye uzanıp bir kere daha tıklatmak istediğimde ise iki şey olmuştu.

Eski bedenime geri döndüğümü yumruk olan elimden fark etmiştim. Anlaşılan bedende kalan zamanı doldurmuştum.

Daha şaşkınlığımı geçiremeden de evin hemen yan tarafından bir velvele yükselmişti. Bir şeyler kırılıp parçalanınca kalbimin hızla attığını hissettim. İçimde dolan güçle hemen o eve doğru ilerledim.

Kapıya daha varmadan da bir çocuk vaveylası duyduğumda bu benim için son damla olmuştu. Kapı kolunu tutup açtığımda açılmasına sevinmiştim.

Boyutlar Arası Savaş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin