Cam Fanus

21 3 0
                                    

Yeni yeni çıkmış çimenler botlarımızın altında ezilirken bileğimde duran saate baktım. Yaklaşık bir saattir yürüyorduk ve önümüze hiç yaratık çıkmamıştı. Bu da demek oluyordu ki Stvorenje'nin dünyaya saldığı yaratıkların ölümünden sonra dünyaya bir daha yaratık giriş yapmamıştı.

Acaba geçidi mi kapatmıştı?

Olabilirdi ve hatta mümkündü de. Belki de Stvorenje bizi buraya hapsettiğini düşünüyordu ve şimdi her neredeyse zaferi ellerine geçirmiş gibi seviniyorlardı fakat bilmedikleri bir şey vardı, Aisley de artık geçitler yaratabiliyordu. Fark ettirmeden bizi yaraladıklarını düşünüyor olabilirlerdi fakat günün sonunda hezimete uğrayan onlar olacaktı.

"Aisley bize yetişebilecek mi?"

Soruyu soran Anna sadece ileriye bakıyordu. Ortaya atılan soruyu bu sessiz ortamda ilk cevaplayan ben olmuştum.

"Aisley bize yetişemese ne fark eder ki? Sonuçta elbet uyanacak ve gözlerini Üronyum gezegeninde açacak."

"Ve büyük savaş o zaman başlayacak."
Cümlemin devamını getiren Bellamy'e bir an meyus gözlerle baksam da kendimi hemen toparladım.

Betonla çevrili büyük arazi gözler önüne serildiğinde burnuma dolan kokuyu bertaraf etmek istesem de, bu zordu. Yine de elimi burnumdan çekmedim. Koryum'un Aisley'in halkını teker teker yaratıklara av ettiği zamandan kalma kemikler saçılmıştı her yana ve ardında toprağa hakim olan menfur kokusunu bırakmıştı.

Kemiklere basmadan ilerlemek istesek de, toprağın her yerini dolduran bu kemiklere basmadan gitmek zordu. Bazı kemikler ayaklarımızın altında çatırdamaya başlayınca ortamın sükunetini bozdu. Yüksek binaların aralarına giriş yaptığımızda etrafa dolan kasvetli havayla birlikte yüzümü buruşturdum. Sanki burada ölen insanların ruhları aramızda dolaşıyordu. İster istemez tüylerim ürperdi.

"Pekala şimdi dağılıp hızlı bir şekilde binaları arayalım." dedikten sonra aramızda anlaştık ve gruplara bölünüp binalara giriş yaptık. Daha önce Aisley'in lanetlendiği ve yine o zaman Koryum'un öldüğü, daha sonra dirildiği, binaya girdik.

Tek tek, her katı ivedilikle taradık. Bilge Kalin bir adım önümüzde, her kapıyı ilk o açıyordu. Eli kalbinde çok heyecanlıydı. Hem de oldukça.

Yaklaşan savaşın heyecanı ve bir yandan da endişesi, korkusu üzerimdeydi. Kazanacağımıza dair olan inancım tamdı fakat kimlerin öleceği belirsizdi. İçimi kemiren tek şey de buydu. Biz halkımızın çoğunu kaybetmiş olsak da en azından Aisley'in halkından geriye kalanları kurtaracaktık. Bir zamanlar bizlere çok iyiliği dokunmuş insanlardı onlar. Masum ve artık mutlu bir hayatı hak edenler.

Hızlı bir şekilde ilerlerken aynı zamanda da dikkatliydik. Hiçbir yerde yaratık izine rastlanmıyordu fakat Stvorenje'den her şey beklenirdi, sonuçta geçitler yaratmaktan başka neler yapabileceğini bilmiyorduk.

En üst kata geldiğimizde derin bir nefes aldım ve adımlarımı atmaya devam ettim. Son kattı ve burada olmalarını umuyordum çünkü henüz diğer binalara giriş yapan arkadaşlarımdan haber gelmemişti. Üstelik bu bina, diğerlerine oranla en yüksek katlı olandı.

Her kapı hızla açılıyor, arkasındaki duvara çarpıyor ve bomboş olduğu görülünce ayaklar bir sonraki kapıya ilerliyordu. Bu şekilde devam ederken son kapıya geldiğimizi fark ettiğimizde bir anlık duraksama yaşadık. İçeriden hiçbir ses gelmemesine rağmen burada olduklarını hissediyordum.

Bilge Kalin'in eli yavaşça kapı koluna doğru giderken belimdeki telsizden ses geldi.

"Clark binaların hiçbirinde yoklar. Sizin binada olmalılar."

Boyutlar Arası Savaş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin