Toprak örtüyü süsleyen yeşil çimenlerin üstünde bedenim rüzgarla birlikte salınırken, mavinin en güzel tonundan oluşan göl rüzgarın etkisiyle tıpkı benim gibiydi. Hafifçe dalgalanıyor, dalgalanıyor...
Yere çömelip elimi göle doğru uzattım ve duru suyu avuçlarımın arasına aldım. Su isteyen yüzümün isteğini gerçekleştirirken soğuk su ile tam olarak uyanabilmiştim. Ayağa kalktım ve bir müddet daha gölün fevkalade manzarasını seyre daldım.
Tekrardan yaklaşan bir savaşla birlikte duygularım girift haldeydi ve bu sefer onları toparlamak hiç kolay değildi. Belirsiz sularda yüzerken şimdi az çok bazı şeyleri çözebilmiştik ve şimdi arkadaşlarım artık harekete geçmeyi isterken neden onları hala beklettiğimi bende bilmiyordum. Belki de bu, Clark ve Dominic'in bana anlattığı bir takım olaylardan dolayıydı. Stvorenje'yi gördüğümü onlara anlatırken suratlarından geçen az buçuk korkuyu görmüştüm. En az benim gördüğüm kadar korkmuşlardı. Sözlerim bir kez daha zihnim de dolandı.
"Gökyüzün de kocaman bir yaratık, bütün korkutuculuğuyla az kalsın beni yerle bir ediyordu. Bu Stvorenje'ydi arkadaşlarım, onu gördüm..."
Yüzlerinde ki korku şimdi yerini bırakmıştı daha güçlü duygulara ve bu beni oldukça tatmin etse de sonrasında duyduklarım... Ah o sonrasında duyduklarım benim elimi ayağımı birbirine bağlamıştı. Ne yapacağımı bilemez bir halde olamazdım, olmamalıydım biliyordum fakat Clark'ın gördüklerinin gerçekliğini bir türlü kabullenemiyordum, kabul etmek istemiyordum. Onun sözleri zihnimi, bilmiyorum kaçıncı kez, fethetmişti yine.
"Aisley onlara yalan söyledim, ben bir şey daha gördüm ve bunu şimdi seninle beraber bir tek Dominic biliyor." dedi Clark, yanıbaşındaki Dominic'i işaret ederek.
"Anlat." dedim, sesimdeki stresi peyda etmemeye çalışarak ama gözükmüştü, biliyordum.
Kararsız ve meyus bakışları beni daha da heyecanlandırırken bir an önce anlatmasını istedim. Dudakları aralandı ve sihirli sözcükler yerine kabul etmek istemeyeceğim şeyler döküldü.
"Düşüşümüz yaşanırken keskin olmayan bir şey gördüm. O kadar değişik bir şeydi ki hem gerçekleşiyor hemde gerçekleşmiyor gibiydi. Aisley... Nasıl olduğunu bilmiyorum ama Bellamy'nin öldüğünü gördüm..."
Daha sonrasında ne konuşmuştuk hatırlamıyordum açıkçası, ya da hatırlamak istemiyordum. Aradaki bir cümle yeterdi bana.
Şimdi yükselişimizi gördüğüm için sevinmem gerekirken, Bellamy'nin öleceğini bilmek beni yerle bir ediyordu. Bir buçuk gündür benden bir fikir bekleyen arkadaşlarımı cevapsız bırakıyordum. Beyhude bir şekilde ormanda geçiriyordum günümü. Yaratıklardan arınmış ama onların pis kokusunu duyumsadığım ormanda.
Elbette Clark ve Dominic'e bunu Bellamy'e veya herhangi bir başkasına, Bay Gabriel'e bile, söylememelerini tembihlemiştim. Herkes savaşın başlangıcı için kendini hazır hissederken, Bellamy bile bu denli güçlü dururken bunu onlara söylemek olmazdı. Her şeyi yerle yeksan ederdi. Baştan toparlanmamız zor olurdu çünkü Bellamy gibi gücünü iyi kullanan birinin öleceğini öğrenen arkadaşlarım kendileri için de şüphelenmezler miydi? Tabi ki de duraksarlardı. Bunu Bellamy'e söylememek haksızlık mı bilmiyordum ama elimden geldiğince kendisine belli etmeden koruyacaktım onu. Başka türlüsünü düşünemiyordum. Hem kim bilir belki de ona bir şey olmayacaktı, sonuçta Clark bile tam olarak gördüğünden emin değildi.
Aptal bir gülüşle göle arkamı döndüm ve mağaraya doğru yola koyuldum. Minik umutlara tutunmayı kendime huy edinmiştim sanırım. Artık arkadaşlarıma istediklerini vermeliydim, bir an önce harekete geçmeliydim. Peki ya nasıl?
![](https://img.wattpad.com/cover/188460779-288-k195656.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boyutlar Arası Savaş
FantezieGEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni. Yok etmek, parçalamak, öldürmek istiyorlardı. Zorlu bir savaş bekliyordu Üronyum insanlarını. Yapmaları gereken tek şey; hayatta kalmak ve...