Teneffüste Doyoung bana merakla bakıyor, yaşadığım şeyleri ona anlatmamı bekliyordu. Unutur sanmıştım ama sanki hafta sonu boyunca bunu beklemişti. Ne meraklı bir tavşandı bu böyle!
Minji yanımdan kalkıp Jeno'nun yanına giderken Minji'nin kaltığı yere Doyoung oturmuştu.
"Seolhyun? Anlatacaktın hani?"
Sınıfa göz gezdirdim. Herkes kendi halinde takılıyordu fakat burada söyleyemezdim. Aslında söylemek istemiyordum ama belki bize yardımcı olabilirdi.
"Sınıftan çıkalım. Burada konuşmamız uygun değil pek."
Hava bugün çok soğuk değildi, bu yüzden bahçeye çıkmaya karar vermiştik. Boş bankalardan birine otururken kelimeleri kafamda toparlamaya çalışıyordum. Direkt söylemem en iyisi olacaktı sanırım.
"Jungwoo hastaneden kaçırıldı."
Duyduklarıyla gözleri kocaman olmuş, ağzı açık kalmıştı. "A-ama nasıl olur?! Nasıl yakalanmamışlar? Kim kaçırmış?"
"Jeno Minji ve Soobin."
"Vay. Cidden şaşırttılar beni. Hadi Jeno neyse de Soobin hiç öyle şeyler yapacak biri gibi durmuyor dışarıdan."
"Normalde öyle şeyler yapacak biri değil zaten. O an öyle gelişmiş sadece."
Doyoung anladım dermiş gibi kafasını sallamıştı. "Peki şuan nerede Jungwoo?"
"Yuta'ların evinde. Kendi evine giderse tekrar yatırırlar hastaneye."
"Yuta ailesiyle yaşamıyor mu? Ne zamana kadar kalacak orada?"
"Bilmiyoruz biz de."
Sessizlik olmuştu. Olayları sindirmeye çalışıyor olmalıydı. Aniden bana döndüğünde korkmuştum.
"Aklıma bir şey geldi Seolhyun. Jungwoo bizim evde kalabilir. Abimle birlikte yaşıyorum. Evimiz de müsait hem. Ne dersin?"
Bir süre düşündüm. Yuta'nın evinde en fazla ne kadar kalabilirdi ki zaten? Doyoung'un fikri gayet mantıklıydı. "Jungwoo kabul ederse bizim için de sorun yoktur. Peki abin bir şey demez, rahatsız olmaz mı?"
Doyoung hafifçe güldü. "Abim çoğu zaman eve gelmez bile. İşleri çok yoğun. O yüzden sorun olacağını sanmıyorum. Hem evde tek canım sıkılıyor, Jungwoo arkadaş olur bana. Birlikte ders çalışırız falan."
Son dediğine gülerken zil çalmıştı. Sınıfa ilerlerken rahat hissediyordum. Temiz hava mı iyi gelmişti yoksa Doyoung ile dertleşmek mi bilememiştim.
🌸🌸🌸
Okul çıkışı Doyoung ile birlikle Yutaların evine geçmiştik. Konuyu Jungwoo'ya açtığımızda Doyoungların evinde kalmayı kabul etmişti. Doyoung ve Jungwoo giderken onları yolcu edip içeri geçmiştik.
Kalktığımız koltuklara otururken gözlerim birkaç saniyeliğine kapanmıştı. Gözlerimi açtığımda kafasını geriye atmış bir şekilde uyuyan Yuta'yı gördüm. Fakat garip olan şey ise burnunun kanamasıydı.
"Yuta, burnun kanıyor!"
Kısa sürede daldığı uykusundan benim bağırmamla uyanan Yuta direkt banyoya koşmuştu. Peşinden ben de koşarken benim geldiğimi fark etmemişti. Musluğu açıp burnundan akan kanları temizlemiş, daha fazla kan gelmeyeceğini anlatıp akan suyu kapatmıştı. Islak aynadan kendine bakıp derin nefesler alıyordu.
"Tanrım, ölmem değil mi? Daha görecek yıllarım var. Ölmek istemiyorum."
Sonlara doğru sesi titrerken elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başlamıştı. Bu gerizekalı neyden bahsediyordu bilmiyordum ama şuan sormak için doğru bir zaman değildi. O zaten uygun bir zamanda bana anlatırdı.
Ona ses çıkarmadan içeri geçtiğimde onu beklemeye başlamıştım ama içim içimi yiyordu. Ölmek o kadar kolay mıydı?
Yuta yüzünde gülümsemeyle salona girdiğinde ben de ona gülümsedim. Ne olduğunu bilmiyordum ama rolünü gayet iyi oynuyordu pislik. "Ee nolmuş?"
Kalkmış olduğu koltuğa tekrar otururken omuz silkti. "Bir şey olmamış. Alerjim tuttu galiba. İçtim ilacımı, daha iyi olurum birazdan."
"Uyu sen o zaman. Ben de eve gideyim, annem çağırdı."
Beni kapıdan yolcu ettikten sonra kapıyı kapatmıştı. Yolda yürürken düşündüğüm tek şey Yuta'nın benden ne sakladığıydı.
•••
Yuta'ya ne olacak diye korkmak....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When Will You Come Back? ▪︎NAKAMOTO YUTA✅
Fanfiction''Ben hastayım." Hıçkırıklarının arasından zorla konuştuğunda saçlarını okşadım. Saçlarını okşamayı seviyordum. "Koca adam oldun hâlâ hasta oluyorsun." Ağlamakla gülmek arasında dediğim şeyle ayrıldı benden. "Değil mi, koca adam oldum ama hâlâ has...