"Minji nerede kaldın?" Teneffüs zili çaldığında girmişti sınıfa. Arkasından gelen Jeno da dikkatimi çekmişti. Birlikte mi gelmişti bunlar?
Sorgulayıcı bakışlarımın altında kaldığını fark ettiğinde kulakları kızarmıştı. Tıpkı soğuktan kızaran burnu gibi. Gözleri Jeno'ya kaymıştı fakat bu çok kısa sürmüştü.
"S-sabah servis bozuldu. O yüzden geç kaldım."
Kafamı onaylarcasına sallayarak yerimden kalktım. "Kantine gideceğim. Yuta sürükleyecek yine beni. Biliyorsun."
Sınıft kapısına geldiğimde sakince yürüyerek bana doğru gelen Yuta'yı görmüştüm. Okul gömleğinin içine giydiği anime karakterli tişörtü onu kesinlikle olgun göstermiyordu. Olgun biri de değildi gerçi.
"Hayret Kang Seolhyun shi, siz böyle şeyler yapar mıydınız? Normalde kazıyarak kaldırırdım yerinden seni."
"Kes sesini ve yürü."
Kantine geldiğimizde ben her zamanki gibi boş bir masaya otururken o da sıraya girmişti. Çok fazla sıra olmadığı için hemen gelmişti.
"Jungwoo olayını tüm okul konuşuyor. Siz bir şey biliyor muydunuz önceden?"
Kafamı iki yana salladım. "Biz her zaman onu örnek bir öğrenci olarak görüyorduk, ama öyle değilmiş."
"Soobin ile Jungwoo komşuymuş. Gece sürekli kavga sesleri geliyormuş. Tüm apartmanı ayağa kaldırdıkları bile olmuş. Cidden üzücü."
Biz böyle konuşurken zil çaldığı için yerimden kalkmıştık.
"Yarın tatil ya Seol, bize gelsene. Anime izleriz. Bizde kalırsın, annem yemek de yapar bize."
Ellerimi birbirine çarparak gülümsedim. Küçüklüğümüzden beri anime izleyip birbirimizde kalmayı çok severdik. Her seferinde sabaha kadar oturacağımızı söylesek de küçük bedenlerimiz uykusuzluğa dayanamıyordu fakat son zamanlarda bunu yapmayı başarabiliyorduk.
"Olur! Eve gidip öyle gelirim."
"Sizin eve gidelim ilk o zaman. Eşyalarını alırız bize geçeriz."
🌸🌸🌸
Annem evde olmadığı için anahtarımla kapıyı açıp içeri geçmiştik. "Sen otur salonda istiyorsan, ben eşyalarımı hazırlayıp geleyim."
Yuta kafasını onaylarcasına salladı ve koltukların birine boylu boyunca uzandı. Bugün yorulmuş olmalıydı.
Hızla üstümü değiştirdikten sonra eşyalarımı hazırlayıp salona geldiğimde Yuta'nın uyumuş olduğunu gördüm. Saate baktığımda henüz erken olduğunu fark ettim ve odama gidip 2 tane pike aldım. Bir tanesini onun üstüne örterken öbürünü de kendi üstüme alıp uzanmıştım koltuğa.
Kısa bir an içim geçmiş gibi gelse de hava kararmıştı. Yuta yerinde yoktu ve banyodan sesler geliyordu. Banyoya yaklaştıkça sesleri daha net duymaya başlamıştım. Öksürük sesi geliyordu.
"Yuta iyi misin?"
Öksürük sesi kesildi, birkaç saniye sonra kapı açıldı. Yüzü kızarmıştı. "İyiyim, neden iyi olmayayım?"
Yeni uyandığım için kafam sersem gibiydi, çok fazla takmamıştım. "İyiysen çekil kenara. Elimi yüzümü yıkayayım bir. Gidelim sonra da."
Yuta dışarı çıkarken ben de yüzümü yıkamıştım. Salondan eşyalarımı aldıktan sonra evden çıkabilmiştik.
"Bugün hangi animeyi izliyoruz Osaka prensim?" Yürürken koluna sarılmışım. Böyle yürümeyi seviyordum.
"Bilmem. Aklında var mı bir şeyler?"
"Haikyuu?"
"Tamam, Haikyuu izliyoruz."
Yaklaşık 5 dakikalık mesafeyi yürüyüp onlara geldiğimizde annesi kapıda karşılamıştı bizi. Her zamanki gibi yüzü gülüyordu.
"Hoşgeldin Seolhyun, nasılsın canım?"
"İyiyim Ren teyze oğlunla uğraşıp duruyorum her zamanki gibi."
Yuta şaşırmıştı. "Ne! Benimle mi uğraşıyorsun, asıl ben seninle uğraşıyorum."
Biz böyle tartışırken sofraya gelmiştik. Annesi de en sevdiğimiz yemeklerden yapmıştı.
Yemeklerimizi yedikten sonra Yuta'nın odasına geçmiştik. O bilgisayarı hazırlarken ben de kitaplığındaki çizgi romanlara bakıyordum. Oldukça fazla çizgi roman serisi vardı ve bunların hepsini birlikte okumuş olmamız beni mutlu ediyordu.
Yuta'nın Korecesi bayağı geliştiğinde birlikte çizgi roman okumaya karar vermiştik. Yaklaşık 10 yaşlarındaydık
Koltukta yan yana oturmuştuk. Kitabı açtığımızda ilk sayfasındaki resimler oldukça güzeldi. Yazılardan bir şey anlamadığım için yazılanları çevirsin diye Yuta'ya bakıyordum.
"Hadi Yuta, okuyalım artık. Merak ediyorum."
İkimizin de yüzü gülüyordu. Bunca zaman ben ona Korece öğretmiştim, şimdi ise o bana Japonca öğretecekti, hem de o çok sevdiği çizgi romanlarıyla.
"Başlatıyorum Seolhyun, gel hadi."
Yuta'nın yanındaki yerimi alıp sırtımı yatak başlığına yasladığım zaman bölümü başlatmıştı.
🌸🌸🌸
Gözlerim ekrana bakmaktan yorulmuştu ve başım ağrımaya başlamıştı, omzum da.
Bölüm sonunda jenerik müzik çalarken daha fazla dayanamayıp durdurdum. Gözlerimi ovuşturmak için ellerimi kaldıracağım sırada sol elime sarılmış uyuyan Yuta buna izin vermemişti.
Saat daha gece 2 olmasına rağmen ikimiz de bitmiştik. Hele uyuyakalan Yuta beni şaşırtmıştı, böyle gecelerde hep ondan önce ben uyurdum.
Sessize aldığım telefonumun ekranı karanlık odada kendini belli ederken arayanın Minji olduğunu görmüştüm. Sessiz konuşmaya çalışarak açmıştım telefonu.
"Efendim Minji-"
"Seolhyun evde değil misin sen?!" Arkadan bağırış sesleri geliyordu ve nefes nefese kalmıştı. Birinden kaçıyordu sanırım.
"Yuta'ların evimdeyim. Noldu Minji, neredesin sen?"
"Kapının önüne çık, oraya geliyoruz."
Yüzüme kapanan telefonla ekrana bakakalmıştım. Benim sesime uyanmış olan Yuta da şişmiş gözaltları ve yarı açık gözleriyle sorgularcasına bakıyordu.
Olanları anlatıp sessizce bahçeye çıktığımızda çardağa oturmuştuk. Hava soğuktu, cidden çok soğuktu. Yuta'ya daha da sokuldum. Bana sorarcasına baktığında şirine gülümsedim. "Üşüdüm de."
Yuta'nın dudakları kıvrılırken kollarını açmıştı, ben de içine girmiştim.
Sokaktan gelen sesler en son evin önünde durmuştu. Bahçe kapısından içeri girenleri gördüğümde şaşkınlığım katlanarak artıyordu.
Jeno ve Minji el ele girdi ilk önce. İkisi de koştukları için nefes nefese kalmıştı. Arkasından giren Soobin ve hastanede yatması gereken ama şuan Soobin'in sırtında baygın bir şekilde yatan Jungwoo'yu gördüğümde nasıl tepki vermem gerektiğini bilememiştim.
"Siz salak mısınız?!"
°°°
Orada aklı başında biri var mı sence yutacım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When Will You Come Back? ▪︎NAKAMOTO YUTA✅
Fanfiction''Ben hastayım." Hıçkırıklarının arasından zorla konuştuğunda saçlarını okşadım. Saçlarını okşamayı seviyordum. "Koca adam oldun hâlâ hasta oluyorsun." Ağlamakla gülmek arasında dediğim şeyle ayrıldı benden. "Değil mi, koca adam oldum ama hâlâ has...