19. I'm back

95 8 30
                                    

''Anne ben çıkıyorum!''

Annemin onaylayan sesini duyduğumda evden çıkmıştım. Minji'nin buluşalım demesiyle hazırlanmıştım.

Yazda olduğumuz için hava geç kararıyordu. Öğlen sıcak olduğu için akşama doğru buluşmaya karar vermiştik.

Göl kenarına geldiğimde beni bekleyen Minji'yi görmüştüm. El sallayarak yerini belli etmesine gülüp adımlarımı hızlandırdım.

Yanına vardığımda sarılıp oturmuştuk. ''Yeni tarifler denedim dediğinde bu kadar şey denemiş olacağını düşünmemiştim.''

Masanın tamamı yemek kaplarıyla doluydu. Bu kadar yemeği tek başımıza nasıl bitireceğimizi düşünüyordum. ''Jeno neden gelmedi? Bunların hepsini nasıl yiyeceğiz? Soobin de gelseydi. Kafasını dağıtırdı biraz. Çok çalışıyor.''

Minji bıkmış bir şekilde yüzüme bakıyordu. ''Diğerlerini düşüneceğine kendine baksana sen. Son birkaç ayda ne kadar zayıfladığını biliyor musun? Yuta bu kötü halini çakmasın diye her görüntülü konuştuğunuzda yüzüne makyaj yapmaktan bıkmadın mı? Yuta bunları fark etmedi mi sanıyorsun? Oraya gittiğinde her şeyi net bir şekilde anladı Seol.'' Ellerimle oynarken bunların hepsinin farkındayım.

Etrafa baktı sakinleşmek için. ''Her neyse. Bu yemeklerin tadına bakılacak. Sen başla ben şuradan su alacağım. Getirmeyi unutmuşum.''

Oturduğumuz masanın ilerisinde küçük bir büfe vardı fakat sırtım dönük olduğu için göremiyordum.

Minji gelene kadar kapların kapağını açmıştım fakat Minji hâlâ gelmemişti. Tam arkama döneceğim zaman telefonuma mesaj gelmişti.

Minji💕: Benim gitmem gerekiyor ama birazdan yanına biri gelecek. Onu bekle😉

Kaşlarımı çatsam da beklemeye başladım. Güneş yavaş yavaş batıyordu. Göl ve batan güneş güzel bir manzara oluştururken ben ise o manzaraya dalmıştım. O kadar dalmışım ki güneşin çoktan battığını yanıma biri oturunca fark etmiştim.

Siyah saçlarının uçlarını ensesinde toplamış, üstünde ince bir hırka giymişti. Kocaman gözleriyle yüzümü incelerken ben de onu incelemiştim biraz. Yüzü son gördüğüme göre daha iyiydi. Kilo almıştı, daha bir güzelleşmişti.

Dolan gözlerimle gözlerine baktığımda kollarını açmıştı. Vakit kaybetmeden kolları arasına girdiğimde boynuna sarılmıştım.

''Ne zaman geldin? Neden bana haber vermedin? Kaç aydır seni bekliyorum, çok özledim seni.''

Saçlarımı okşarken daha sıkı sarılmıştı. ''Bugün geldim, Jeno getirdi buraya da. Sürpriz olsun diye haber vermedim ve ben de seni çok özledim.''

Beni bir an bacaklarına oturtunca kollarımı ondan çekip yüzüne bakmıştım. Elimle yüzünü okşarken konuştum. ''Bitti artık değil mi? Gitmeyeceksin bir daha oraya.'' Bittiğini onaylar şekilde kafasını salladığında hem gülüyor hem ağlıyordum. Gözlerimden akan yaşları elleriyle silerken ellerimi saçlarına çıkarmıştım.

''B-bir de bu kendi saçın değil mi? Çok uzun zaman oldu ama tanırım ben. Doğru değil mi senin saçın?''

''Evet. B-benim saçım Seol. Sen seviyorsun diye uzattım bak.'' Elleri saçlarında dolanırken ellerini izliyordum.

Gözlerinden akan yaşları bu sefer ben silerken birbirimize bakıyorduk sadece.

''Neden bu kadar zayıfladın Seolhyun?''

Uzun sessizliği bu sorusuyla böldüğünde başım aşağı eğilmişti. ''Bilmiyorum, iştahım yoktu sadece.''

Masadan bir poğaça aldı ve ağzıma yaklaştırdı. Ben poğaçayı yerken yüzümü inceliyordu. ''Hasta olmanı istemiyorum. Ben bittim bir de sen mi hasta olacaksın?''

Kafamı hızla iki yana sallarken elindeki poğaçadan büyük bir ısırık daha aldım. ''Bak yiyorum işte. Hasta olmak yok!''

Ağzım dolu olsa da söylediklerimi anlamıştı.

O akşam bana elleriyle yemek yedirmiş, bir bebekmişim gibi ilgilenmişti benimle. O kadar çok yedirmişti ki uzun zamandır hiç bu kadar çok yememiştim. Ama bunu sorun etmiyordum, sonuçta Yuta gelmişti. Yanımdaydı ve bir daha gitmek zorunda değildi.

Yuta kanseri yenmişti, benim için.

🌸🌸🌸

Sonraki bölüm final

When Will You Come Back? ▪︎NAKAMOTO YUTA✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin