''Yuta! Suyla oynamayın, hasta olacaksınız bak!''
Deredeki su birikintisiyle birbirlerine su atan Yuta ve Soobin her ne kadar gözüme tatlı gelse de, yeterince eğlenmişlerdi.
Üstleri ıslak bir şekilde gülerek yanıma geldiklerinde bir süre üstlerini süzmüştüm. Tahmin ettiğim kadar çok ıslak değillerdi.
''Soobin, sen Jeno'ya yardım et. Yuta sen de masayı kur. Ben de salata yapacağım.''
İkisi de işinin başına geçerken su doldurmaya gitmiş olan Minji elindeki şişeleri zor taşıyor gibi görünüyordu. Jeno ise mangalın başından kalkarak koşa koşa Minji'nin yanından gidip elindeki şişeleri almış ve Minji'nin yanağına bir öpücük kondurmuştu. Fazlasıyla yakışıyorlardı.
''Ee, kurdum masayı prenses, başka ne yapılacak?''
Soobin'in pişmiş etleri sofraya getirmesiyle yemek zamanının geldiğini anlamıştım.
''Jeno, Minji! Çabuk olun hadi, oynaşmayın!''
Elimi Yuta'nın omzuna koyup bana bakmasını sağladım. ''Masaya oturuyorsun ve benim önüne koyduğum her şeyi yiyorsun prens. Anlaşıldı mı?''
Elleri yanaklarımı bulduğunda vakit kaybetmeden sıkmaya başladı. ''Annem misin yoksa sevgilim mi? Yoksa ablam mı?''
''Üçü de olabilirim Nakamoto Bey. Beğenmiyorsanız yol sizin.''
Beni bir anda kendine çekip dudağıma minik bir öpücük kondurmasıyla boşluğuma geldiği için afallamıştım.
''Lan ben Jeno ve Minji'ye diyorum, siz de başladınız. Sapım ben ya, saygınız olsun azıcık!''
Soobin söylenirken Minji ve Jeno çoktan gelmiş, sofraya oturmuştu bile. Yemeğimizi yiyip biraz sohbet ettikten sonra voleybol oynamıştık. En son yorulup kendimizi çimenlere attığımızda yanımdaki Yuta'ya baktım. Gözlerini kapatmış soluklanıyordu. Dayanamayıp alnına fiske attığımda direkt ayağı kalkıp koşmaya başlamıştım. Peşimden koşarken Jeno'nun bağırmasıyla durmuştuk.
''Doyoung görüntülü arıyor!''
Hepimiz Jeno'ya bakarken vakit kaybetmeden telefonu açmıştı. Doyoung'u görmüş olmalı ki kameraya el sallamıştı. ''Sen bizi arar mıydın kardeşim? Kaç aydır yoksun lan ortalıkta!''
Telefonu, hepimizin görüneceği bir şekilde ayarlarken diğerleri de el sallamıştı. ''Birliktesiniz ha? Her zamanki gibi.''
Jeno'nun söylenmelerini es geçip bize el sallamıştı. ''Herkese selam. Yuta, iyileşmişsin kardeşim.''
Yuta kafasını sallarken birkaç saniye sessizlik olmuştu. ''Her neyse, gerginlik yaratmak için aramadım. Şuan nerede olduğumu bilin.''
Kamerasını ters çevirip etrafı gösterirken havaalanı olduğu açıkça belliydi. ''Seoul'e mi geldin lan! İnsan haber verir!''
Soobin'in bağırışıyla Minji ve ben çığlık atıp birbirimize sarılmıştık. Doyoung gideli 1 yılı geçmişti ve ondan 2 3 defa haber alabilmiştik. En son 4 ay önce görüştüğümüzde abisinin işini halletmesine çok az kaldığını söylemişti. Demek ki işini halletmişti.
''Haber verdim ya işte, gelin alın hadi beni. Ne bekliyorsunuz-''
''Biz geliyoruz şimdi, bekle sen!''
Jeno'nun heyecanlı çıkan sesi ile telefon Doyoung'un yüzüne kapandığında hızlı bir şekilde etrafı toplayıp arabaya binmiştik.
Jeno şoför koltuğuna geçtiğinde Minji de yan koltuğuna geçmişti. Ben ise arkada Yuta ve Soobin arasında kalmıştım.
Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk sonrasında havaalanına vardığımızda bizi bekleyen Doyoung'u rahatça görmüştük. Arabadan ilk inen Soobin olmuştu. Birbirlerine sıkıca sarılırken iki tavşanın sarılması beni duygulandırmıştı.
Hepimiz teker teker arabadan inip Doyoung'a sarıldığımızda mutluyduk.
''Baktım siz gelmiyorsunuz, oradaki işlerimi halledip ben geldim size.''
•••
LTY MÜEBBET YEDİ!
Lise çağındaki çocukları kandırıp uyuşturucu bağımlısı yapmakla suçlanan LTY, mahkemesinin ardından cezaevine gönderildi. Müebbet yediği bilgisi doğrulanırken suçlu LTY'un eski bir doktor olduğu da açığa çıkmış oldu.🌸🌸🌸
Bir ficimi daha bitirdim, umarım beğenerek okumuşsunuzdur.
Diğer ficlerime de bakabilirsiniz.
Yazma nedenim olan shinnysannie, umarım hoşuna gitmiştir
Saranghae❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When Will You Come Back? ▪︎NAKAMOTO YUTA✅
Fanfiction''Ben hastayım." Hıçkırıklarının arasından zorla konuştuğunda saçlarını okşadım. Saçlarını okşamayı seviyordum. "Koca adam oldun hâlâ hasta oluyorsun." Ağlamakla gülmek arasında dediğim şeyle ayrıldı benden. "Değil mi, koca adam oldum ama hâlâ has...