Güne en sevdiğim marşla uyandığımda beklemeden yatağımdan kalktım ve koşarak dışarı çıktım.
Askerler yine kasaba içinde koşmaya başlamışlardı. O en sevdiğim zamanın en sevdiğim kısmıydı onların antrenmanını seyretmek. Çocukluğuma dönmüşüm gibi tanıdık bir manzaraydı ve kendimi evimde gibi hissetmeme neden oluyordu.~Biz ülkenin gülleri!
Mis gibi de kokuyor!
Susuz kalmış çöl gibi!
Nasıl da hoş duruyor!~Benimle birlikte tıpçı ve kasabalı kızlar da birikmişti bir yere. Onların yanında kendime bir yer bulduğumda marşlarına eşlik ediyorduk.
~Biz ülkenin gülleri!~
Hep birlikte bağırdık.
"Biz ülkenin gülleri!"
"Sağ sol, sağ sol!"
~Mis gibi de kokuyor!~
"Mis gibi de kokuyor!"
"Sağ sol, sağ sol!"
~Susuz kalmış çöl gibi!~
"Susuz kalmış çöl gibi!"
"Sağ sol, sağ sol!"
Son sırayı hep birlikte söyledik.
"Nasıl da hoş duruyor!"
Öyle eğlenceliydi ki. Kahkaha ve gülüşlerimiz sabahı şenlendirmişti. Enerji dolu seslerimiz askerlerin gülmesine neden olsa da onlar devam ediyorlardı. Hayranlıkla onların antremanını seyrederken yanımda duran Toprak "Bunlar insan değil bence," dedi.
"Onlar süper kahraman," dedim hayranlıkla.
"Süper kahramanlar bunların yanında utanmalı."
"Hepsi de yürüyen manzara gibi."
Toprak'la ikimiz hayranlıkla seyrederken diğer kızların sesi daha da yükselmişti. Ne olduğuna bakamayacak kadar odaklamıştım kendimi. Sonra kollarını önünde bağlamış bir şekilde önümüze geçen Bera ve Sarp çatık kaşlarla bize bakmaya başlayınca açık olan ağzımızı ve hayranlıkla gülen gözlerimizi düzelttik. Manzaramızı bilerek kapatmışlardı.
"Bakıyorum da sabahlarınız pek bi keyiflendi," dedi Sarp. "Daha bir hafta önce saçını bile taramıyordun Toprak Hanım."
Toprak sinirle Sarp'a bakarken araya Bera girdi.
"Ben de sanırım antremanları taaa oradaki tarlada yapsam iyi olacak, birileri o kadar yakından izliyor gözleri bozulacak."
Bu laf da banaydı sanırım. Gelir gelmez başlamışlardı dır dır etmeye. Kollarımı önümde bağlayıp dudaklarımı büzdüm. Onlar bize göre daha ciddi dursalar da bizim manzaramız kapanmıştı. Asıl sinirli biz olmalıydık.
"İki eğlencemiz var onu da kıskanıyorlar. Buranın havası değişti birden, yürü kız Hilal gidelim."
Toprak koluma girdiğinde birlikte yürümeye başladık. İstemsiz çekiştiriliyordum. Yolda giderken Toprak'a doğru eğilip merakla sordum.
"Gerçekten saçını taramıyor muydun?"
"Evet ya sen?"
"Deli misin?" diye sordum. "Daha yüzümü bile yıkamadım."
İkimiz birlikte halimize gülerken cık cıklayarak ardımızdan bakan ikili de kendi aralarında konuşuyordu.
"Bir an önce onu sahiplenmelisin," dedi Sarp başını iki yana sallayarak.
"Ne? Hilal'den mi bahsediyorsun? Kedi mi bu ne sahiplenmesi?"
"Ben bilmem artık bi yüzük mü takarsın ya da direkt maske takıp kimsenin ona bakmamasını mı sağlarsın bir şeyler yap işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Fiksi IlmiahKarantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hızla yayılan virüse karşı kimse bir şey yapmıyordur. Üstelik ölüme terk edilen kasabadakilerin dışarı...