~Salgın KTM3~
🟩🟩🟩🟩🟩Yüzbaşıyı beklerken biri dokundu dizime. Yumuşak bir dokunuş olduğu için ürpermeden dokunan kişiye baktım. Güzel gülüşlü bir kız çocuğu, kıvırcık saçlarının rüzgârla savrulmasına aldırmadan bana bakıyordu. Avuç içim kadar yüzü vardı ve teni de güneşten yanmış hoş bir esmerlikteydi. Buraya gelişimden sonra gördüğüm en güzel şeylerden biriydi. Gülüşünün asıl parıltısı gözlerinin içindeki ışıltıydı. Beyaz dişleri ve küçük çenesi ile gördüğüm en tatlı çocuklardan biriydi.
Öylesine tatlı bir yüzü vardı ki, o gülümseyince ona bakan insan da istemsizce gülümsüyordu. Dizlerimin üstüne çökerek onun boyuna kadar küçüldüm. Böylece bana daha yakından bakabildi. Ben onu incelerken o da beni inceliyordu. Gözleri hayranlıkla saçlarımda, yüzümde ve kıyafetlerimde gezinirken yanağından bir fiske almamak için kendimi zor tuttum.
"Merhaba?"
"Merhaba."
"Tek başına mı geldin buraya?"
"Evet."
"Peki, birine bakmak için mi geldin yoksa geziyor musun?"
"Babama bakmaya geldim. Babam gezmemin tehlikeli olduğunu söyledi. Ona bakıp gideceğim."
"Baban doğru söylemiş ama bak buralarda hep tarla var. Babanın burada olduğunu sanmıyorum."
"Hayır babam buralarda. Bana burada olduğunu söyledi abiler."
"O zaman sen burada yaşıyorsun öyle mi? Evin yakınlarda mı?"
Küçük kolu ile kasaba merkezini işaret etti.
"Orada evim. Babamla birlikte kalıyoruz. Ama abiler de var."
"Peki madem, senin adın ne bakalım?"
"Esma."
"Ne güzel ismin varmış Esma. Biliyor musun ben Esma ismini çok severim. Genelde tatlı çocukların ismi Esma oluyor."
O benim övgülerimle utangaç bir gülümseme sergilerken yüzüne dikkatle bakmaya devam ettim. Yanaklarında ve ellerinde is izleri vardı. Muhtemelen yanık otlarla oynamıştı ama bu onun tatlılığına gölge vuramamıştı.
"Ben de Hilal," dedim elimi ona doğru uzatarak.
Elimi sıkmasını bekliyordum ama o öpüp alnına götürdü. Bu tatlı hareketine ben gülmeye başladığımda o da güldü. İkimiz birlikte uzun süre bu tatlılığa gülerken yaklaşık birkaç saatlik yaşadığım kaosun yerini hafif bir sürura bıraktığını hissediyordum. O yüzden çocuklar dünyanın umuduydu. Bu yüzden çocuk demek yaşam demekti. Ve işte ben tam da bu yüzden öğretmen olmuştum. Her bir çocuğun yaşama sevincimi daha şok arttıracağını biliyordum. Onun gülüşü tertemiz ve masumaneydi."Peki kaç yaşındasın bakalım Esma?"
Merakla açtığım gözlerimle ona bakarken daha hevesli konuşmaya başladı. Ben de bir yandan yanağında ve çenesinde olan is izlerini siliyordum.
"Üç," deyip beş minik parmağını birden açtı. Sonra doğru olmadığını düşünüp diğer eli ile birkaç parmağını kapatmaya çalıştı ancak hakim olamadığı için kapattığı her parmak yeniden açılıyordu. Gülmemek için kendimi zor tutup onun tatlı parmaklarından birini ısırmamak için beklerken hemen yanıma biri çömeldi.
"Ama olmadı ki güzellik. Bu iki parmağını kapatmanı söylemiştim oysaki."
Bera yüzbaşı sevecen bir tavırla minik kızın serçe ve yüzük parmağını kapatırken bir yandan da gülümseyerek bana bakıyordu.
"Parmakları çok kısa öğretmeni, bu seferlik affet. Uzayınca doğrusunu yapacak."
Bera, tıpkı Esma gibi yakından daha da tatlı görünüyordu. Gülüşü bir çocuk masumiyeti barındırıyorken olabildiğine sempatik görünüyordu. Biraz önce ağladığı için gözlerinde hafif kızarıklık olsa da çok belli olmuyordu. Zaten insan onun yüzüne odaklanınca tüm dikkati dağılıyordu. Belki de yüzbaşı olduğu için tertemiz bir yüzü vardı. Güzel şekilli bir burnu, bembeyaz dişleriyle çok tatlı gülümsüyordu. Daha önce hiç yüzbaşı görmediğim için öyle bir çıkarımda bulunmuştum. Yoksa bu kadar hoş olmasının başka bir açıklaması olamazdı.
İkimizin de çok yakın durduğumuzu fark edince ben hızlıca ayağa kalktım ve bir adım geri çekildim. O ise çömeldiği yerde minik kızı kucağına alıp sonra kalktı. Esma Bera'ya zaten alışkıncasına boynuna sıkıca sarıldığında "Baba," diye seslendi. Baba mı?
Bu kelimeyi duyunca gözlerim açıldı hafifçe. Yani Esma'nın görmek için geldiği babası, beraber yaşadıkları evdeki babası ve abileri yani onun babası Bera mıydı? Şaşkınlıktan bir Esma'ya bir Bera'ya bakıyordum.
Bera da bu halimi anlamış olacak ki gülüşü hafifçe azalırken ciddi bir hal almaya başladı yüz ifadesi. Böyle bir şeyi asla beklemiyordum. Tuhaf bir şekilde kalbim sızladı. Gafil avlanmıştım sanırım.
"Kızın mı?" diye sordum gergince.
"Hayır benim kızım değil," dedi heyecanla, rahatladım. O da gerginliğimin farkına varmıştı anlaşılan. Sonra ona merakla bakan Esma'ya kaydı gözleri ve "Yani benim aslında," dedi. Hemen sonrasında bana bakıp "Ama benim değil." Az çok ne olduğunu anlamıştım ve hafifçe tebessüm ettim.
Esma yavaşça Bera'nın kucağından inerken ben hâlâ yüzbaşına bakıyordum. İkimiz arasında kalmışa benziyordu. Bir Esma'ya bir bana bakıp ne diyeceğini bilemez halde şaşkın ve afallamış bir ifadeyle anlattığı şeyi iyice karışık hale getirmeye başladı.
Bir kere daha bana odaklandı ve derin bir nefes alarak Esma'yı işaret etti.
"Yani öğretmen hanım bu çocuk benim aslında ama benden değil, aldım onu ben. Yani aldım derken çalmadım, almak öyle bir almak değil. Çalmak gibi değil anlatabildim mi? Hay Allah. Evlenmedim ben onu bir söyleyeyim de en başta, hiç evlenmedim ama yani," dedi iki elini sallarken.
Dudaklarımı ısırıp içimdeki gülme hissimi durdurmaya çalışırken benim ciddiyetim onu daha çok strese sokuyordu. Stresten saçmaladığının da farkına varmıyordu. Bu duyguyu biliyordum. Gerçekten çok önem verdiğim herhangi bir şeye karşı ben de böyle oluyordum. Üstüne titriyordum ve sonunda saçmalamaktan kendimi alamıyordum.
"Yani şimdi bu çocuk senin öyle mi?" diye sordum Bera'nın dizine sarılıp bana gülümseyen Esma'yı işaret ederek.
"Evet," dedi Esma'ya bakıp. "Demek senin öyle mi?" Sonra bana baktı. "Yo yo hayır, benim değil."
Dudaklarımı ıslatıp gülüşümü durdurdum bir kere daha.
"Babasın ama değil mi?" diye sordum bu sefer de. Şu an Bera ile uğraşmak beni o kadar mutlu ediyordu ki onun kızarıp bozarım terlemesi ve ne diyeceğini bilememesi gözüme çok tatlı geliyordu.
"Evet babayım," dedi pes etmiş bir ifade ile. "Babayım ben."
"O halde bu seni evli yapar," dedim olayı bambaşka bir boyuta getirerek.
"Öyle mi oluyor o işler," diye sordu şaşkınca.
"Yoksa evlenmeden çocuğun olmasını mı istersin?" diye sordum. Bu seçenek ona daha kötü gelmiş olmalıydı ki yine heyecanla "Yo yo evliyim ben evli," diye bağırdı.
"Evlenmeden ne çocuğu? Evliyim."Sonra dedikleri kendine de garip gelmiş olacak ki yüzünü buruşturarak "İyi de ne zaman evlendim ki?" diye sordu.
Bu cümlesinden sonra dayanamayarak püskürdüm işte. Sadece birkaç saat olmasına rağmen Bera yüzbaşının karakterinden çıkardığım ilk tez tamamen saf olduğuydu. Saf ve sevdiği çocuklar kadar masumdu. Askeri alanda eminim çok başarılı işlere imza atıyordu ancak sivil bir insanken kesinlikle tertemiz bir kalbe ve saf bir zihne sahipti. Bilemiyorum belki de hepsini beni güldürmek için bilinçli olarak yapıyordu ama yine de hem kızı ama aslında kızı olmaya. Esma hem de kendisi görüp görebildiğim en tatlı insanlardan biriydi.
💊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Fiksi IlmiahKarantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hızla yayılan virüse karşı kimse bir şey yapmıyordur. Üstelik ölüme terk edilen kasabadakilerin dışarı...