Saat ilerlemiş kasaba sessizleşmişti. Gün boyu o kadar çok şey yaşamıştım ki uykum gelmişti. Pijama olarak temiz bir çift giydim üstüme ve Esma'nın yanına yatmak için hazılanırken kapı çaldı. İki vuruştan sonra sessizleşti. Henüz yatmaya bile fırsat bulamadan kalktığımda kapıya doğru yürüdüm. Saat on bire geliyordu ve bu saatte insan daha çok korkuyordu."Kim o?"
Sorumdan sonraki birkaç saniye geçmek bilmedi.
"Benim, Bera."
Gözlerimi kapatıp rahat bir nefes aldım. İyi de bu saatte niye gelmişti ki? Kapıyı yavaşça açınca bayağı uzakta durduğunu gördüm. Gecenin bir vakti olduğundan hava iyiden iyiye soğumuştu, o da ceketini üzerine almış yolun ortasında bekliyordu. Elindeki askeri beresini bükerek tutuyor ve gülümseyerek bana bakıyordu.
"Öğretmenim, kusura bakma çok geç oldu ama ancak gelebildim. Program vardı ve..." derin bir nefes aldı.
"Birkaç cenaze işlemi de girdi araya. Sonuç olarak Esma'ya göz kulak olduğun için teşekkür ederim. Onu almaya geldim. Zahmet verdim kusura bakma."Ona bakarken derin bir nefes aldım ve ayakkabılarımı giyerek ondan tarafa birkaç adım attım. Bakışları yüzümde gezinirken gülümseye devam ediyordu. Neden gülümsüyordu ki böyle sürekli? Tamam gülümsemesi beni de mutlu ediyor böyle bir karanlık içinde ama neden bana? Özellikle bana?
"İstersen bende kalabilir. Yani, şöyle ki..."
Ne diyeceğimi düşünürken hala gülümseyerek bana bakıyordu.
"Neden sürekli gülümsüyorsun sorabilir miyim?"
Masum bir çocuk gibi omuzlarını silkeleyip başını iki yana salladı.
"Bilmiyorsun yani öyle mi?" diye sordum. Başıyla onayladı. Bilmiyormuş.
"Sadece seni gördüğümde elimde olmadan gülümsüyorum. Nedeni yok yani, bu sanki, nasıl desem hoş bir koku ile başının dönmesi gibi bir şey. Belli bir açıklaması yok."
Cümleleri etkilese de konuyu hızla değiştirdim.
"Pekala, Esma bende kalabilir eğer istersen. Yani biliyorsun hem ben yalnızım hem de bir kız çocuğu olduğu için..."
"Aslında," dedi gözlerini kısıp evime bakarken. "Babasından başka birinin yanında uyuyamıyordu. O yüzden kimseye bırakamıyordum ama sanırım seni çok sevdi. O halde tamam, teklifini kabul ediyorum. Eğer bir sıkıntı olursa bana haber verirsin olur mu?" diye sordu elindeki telsizi sallayarak. Telsizi kullanamıyorum doğru dürüst ama olsun.
Başımı kabul için sallarken "İyi geceler," dedim. Sonra da evime doğru yürümeye başladım. Ayakkabılarımı çıkarıp tam kapıyı kapatacaktım ki "Bir saniye öğretmen hanım," dedi. Durup ona baktım.
Elindeki şapkayı daha çok sıkarak bir iki adım atıp yaklaştı ve "İyi ki geldiniz," dedi.
Öyle bir vakitte söylenen öyle bir cümleydi ki içimdeki tüm kara bulutları dağıtıp geçmişti. Bir güneş gibi doğmuştu üzerime içim aydınlanmıştı. Ayrıca söylerken gülümsememesi bendeki ciddiyeti de arttırmıştı. Onun gerçekten samimi olduğunu hissediyordum. Lakin bir şey demedim ve ona bakmaya devam ettim. O da beklemedi ve asker selamı verip elindeki bereyi başına geçirerek yürümeye başladı.
O an o kadar da soğuk gelmedi kasaba. Evet gece karanlıktı ve kötü bir heyula içine düşmüştüm ama sanki o kadar da kötü değildi. Ne bileyim, kendimi daha güçlü hissetmiştim.
O karanlıkta yürürken bir süre arkasından baktım. Askeri botlarının her toprakla buluşunca çıkardığı sesi işittim, ay ışığında askeri üniformasının parlayan yerlerine dikkat kesildim ve bütünüyle onu seyrettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Science FictionKarantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hızla yayılan virüse karşı kimse bir şey yapmıyordur. Üstelik ölüme terk edilen kasabadakilerin dışarı...