Bazı şeyler olmuyorsa ya daha iyisi olacağı içindir ya da daha kötüsü olmasın diyedir.Bazı şeyler de olmuyorsa sonradan iyi ki olmamış dememiz için. Kendimizi ve beklentilerimizi gözden geçirmemiz için.
Ve bazı şeyler olmuyorsa da biz hak etmediğimiz için. Dünyada her şey titreşimle varsa o seviyeye denk gelene dek çabalamak gerektiği için.
Fakat bazen çabalamak yetmez. Akışa bırakmak her şeyin çözümüdür. Bu ikisini ayırmak epey zor olsa da böyle anlarda kendimi bir kurbağa gibi düşünürüm. Süt dolu bir kovaya düşmüşüm gibi hayal ederim ve evvela çabalamaya başlarım. Çabalarım, çabalarım, çabalarım...
Çabam bir kaymak misali beni sütün üstünde tutmaya başladıysa işe yarıyor demektir. Yok eğer onca çabaya rağmen batmaya devam ediyorsam bırakırım. Belki de kova deliktir ve kendimi bırakınca kurtuluşa ererim.
Eskiden anneannem böyle nasihatler ederdi bana. Çok istediğin bir şeyin altında seni kıracak ve senin göremediğin birçok şey olabilir. Ulaşamıyorum diye kızarsın ve belki isyan edersin ama aslında doğru olanı o şeyin olmamasıdır. Bazen doğru sevmediğin bir yöndedir. Göz ucuyla bile bakmak istemediğin bir taraftadır ancak doğru eninde sonunda insanı mutlu eder.
İçimde düşündüğüm tek şey, sırlarla dolu olan bir adam, kısıldığım bir kafes, onlarca masum insan ve derin bir çaresizlikti. Bunca zaman çabaladım, çabaladım ve ne bu kafesten kurtulabildim ne beni hayatta tutabilecek bir şey elde edebildim. Böyle bir durumda artık her şeyi bırakmak geçiyordu içimden.
Toprak'tan ayrıldıktan sonra yaklaşık üç saattir kendi kendime düşünüyordum. Oturduğum yer insanlara uzak bir tarlanın yakınıydı ve esen rüzgârın kulağıma dolan uğultusundan başka ses yoktu. Kendi kendime yürürken bir hayli uzaklaşmışım fark etmeden. Şimdi de düşüncelerimle boğuştuğum için geri dönemedim.
Gözümün önüne onca kare geliyordu.
Neşeli ve enerji dolu bir yüzbaşı...
Torunu aç öldü diye kendini affetmeyen yaşlı bir dede...
Ne pahasına olursa olsun canını vermeye hazır bir yüzbaşı...
Hayattan koparılan minik bir kız çocuğu...
Birini öldürdüğü için gözyaşlarına boğulan bir yüzbaşı...
Ardında kimin olduğu belli olmayan sırlar silsilesi...
Her geçen gün tükenen umutlarım ve buradan bir an önce kurtulma isteğim...
Gözyaşlarımı elimle silip derin bir nefes aldım. Tek başıma durmam pek de güvenli sayılmazdı. Ayrıca ona bunu sormalıydım. Sadece duyduğum bir şeyden dolayı ona kin beslemem doğru olmaz. Onun ağzından da duymam gerek. Toprak'tan duyduğumu söylersem yalan söyleyemez. Mutlaka ondan teyit almalıyım.
Ayağa kalkıp kasabaya doğru yürümeye başladığımda vereceği her cevaba kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Şahsi hislerim, öylesine yoğundu ki, yine de gerçekleri öğrenmeliydim.
İnsanların çoğunlukta olduğu yere yakışırken yine bir topluluk oluştuğunu gördüm. Geneli askerlerden oluşan topluluk bir şeyler taşıyorlardı. Yüzlerinden düşen bin parçayken gözüme tanıdık gelen onbaşıya yaklaştım.
"Onbaşı? Ne oluyor?"
Gözlerinde dolu olan yaşlarla bana baktı. Yüzüne hafif bir tebessüm kondurdu ve elindeki valizi yere indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Научная фантастикаKarantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hızla yayılan virüse karşı kimse bir şey yapmıyordur. Üstelik ölüme terk edilen kasabadakilerin dışarı...