17. Bölüm 🦠

10.4K 1.1K 43
                                    




Kahvaltıdan sonra okula girdiğimizde ilk önce öğrencilerimle birlikte tüm her yeri gezdik. Askerler hem güzel temizlemiş hem de çocuklar için köşe bucağa şekerleme bırakmışlardı. Hepi topu iki kat birkaç sınıf da olsa bu okulun hem öğretmeni hem müdürü hem hademesiydim. Bir başıma gibi görünsem de sol cebimdeki çiçek işlemesi ve sağ cebimdeki çiçek buketi yalnız olmadığımı gösteriyordu.

Sınıfımıza geçtiğimizde manzaranın çok güzel olduğunu gördük. Kahvaltı alanı, askerlerin çadırları ve hatta biraz yükseğe çıksam evimi bile görebiliyordum. Geniş çerçeveler içeri çok fazla ışığın girmesine sebep olduğu için iç açıcı bir aydınlık vardı.

"Evet çocuklar, herkes yerine otursun bakalım."

Sınıfta farklı yaşlardan karma çocuklar vardı. Onları yaşlarına göre oturacak şekilde sıralara isimlerini yazmıştım. Okuma bilmeyenleri kendim özenle oturttum ve böylelikle otuz yedi öğrencim olmuş oldu. Hepsi bana dikkatle bakarken bu kaostan bıkmış artık güzel şeyler dinlemek istiyorlardı. Kimisinin annesi, kimisinin babası, kimisinin ailesinden biri illa ki bu felakette vefat etmişti ancak çocuk, her zaman çocuktu.

Tahtaya ismimi kocaman yazdım. Yanına da güzel bir çiçek çizip yeniden onlara döndüm.

"Ben Hilal öğretmen. Bundan sonra derslerinize ben gireceğim. Birlikte matematik, Türkçe, resim ve daha birçok ders yapacağız. Aranızda daha önce okula giden var değil mi?"

Arka sıradaki öğrenciler hemen ellerini kaldırdılar.

"Aferin size. Bu seneki eğitimi farklı yaşlardan arkadaşlarınızla aynı sınıfta işlemek zorundayız. Ancak merak etmeyin herkesi kendi seviyesine göre eğiteceğim ve sene sonunda diğer öğrencilerden hiçbir farkınız kalmayacak. Yeter ki okula düzenli gelip ödevlerinizi güzelce yapın tamam mı?"

"Tamam öğretmenim!"

Hepsi bir ağızdan cevap verdiğinde mutlu olmuştum. Hevesime heves, umuduma umut katmışlardı.

İlk dersleri çocukların dikkatini çekecek şekilde yapmaya çalıştım. Uzun süredir eğitimle içli dışlı olmamışlardı ve bu onların sıkılmasına neden olabilirdi. O yüzden onlara dikkatlerini çekecek hikayeler ve mutlu edecek bilgiler anlattım. Hepsi can kulağıyla dinlerken okul açıldığı için epey mutlu görünüyorlardı.

Öğleye yaklaşan saat vaktin ne kadar hızlı geçtiğini gösterirken gülümseyerek masaya birkaç defa vurdum.

"Evet çocuklar, ders bitmiştir. Ve bugünkü ödeviniz yarın okula en sevdiğiniz minik taşı getirmek olacak. Evinizin etrafında olmak şartı ile çok dolaşmadan sevdiğiniz minik bir taşı alıp getirin tamam mı? Sonra herkes bu taşla ilgili hikayeler yazacak."

Tuhaf isteğimden ötürü hepsi birbirine baktı. İlk defa okula taş getirmelerini isteyen bir öğretmen olmuştum sanırım ancak onları okula alıştırmanın her yolunu denemek zorundaydım.

"Benim bi tane çakmak taşım var öğretmenim onu getirsem olur mu?"

"Olur ancak bundan sonra şöyle bir şey yapalım. Konuşmak isteyen kişi önce ismini söylesin sonra konuşsun tamam mı? Böylelikle birbirimizi de tanımış oluruz. Mesela senin ismin ne?"

"İsmim Cemal öğretmenim. Çakmak taşımın adı da Cevriye."

O ve yanındaki birkaç çocuk bu espriye gülerken kızlardan biri "Hiç komik değil değil mi öğretmenim?" diye sordu.

"Biraz komik ama önce adını söylemelisin," dedim.

"Cevriye," deyince daha çok gülmemek adında alt dudağımı ısırdım.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin