"Biz ülkenin gülleri!"Sol sağ, sol sağ!"
"Mis gibi de kokuyor!"
"Sol sağ sol sağ!"
"Susuz kalmış çöl gibi!"
"Sol sağ sol sağ!"
"Nasıl da hoş duruyor!"
Kerpiç evimin içinde hazırlanmaya devam ederken kulaklarıma dolan bu ses yüzümü güldürüyordu. Bera'nın askerleri yine bir iş yapıyorlardı muhtemelen. Ne zaman bu sesi duysam etrafın güvenli olduğunu anlıyordum. Antremanları herkes tarafından beğeni ile seyredilirken o da bunu gururla yürütüyordu. Bu marş o kadar hoşuma gidiyordu ki bazen moralim bozuk olduğunda eğer duyarsam birden mutlu oluyordum. Biraz ninni gibi biraz bizden bir akraba gibi hissettiriyordu.
Dün gece güzelce yıkarak astığım önlüğüm kurumuştu ve eski beyazlığını koruyamasa da idare ederdi. En son tarlada toz bulanmış sonra da kahverengi lekeler oluşmuştu ancak yapacak bir şey yoktu. Bu şekilde giymeye devam edecektim. Kırışık olan bölümlerini düzeltip ayakkabılarımı giymek için eğildim ve içindeki tozları çırparak aklıma gelen dünkü tarla işi ile bir kere daha gülümsedim. Hayatımda ilk kez bir tarlayı biçmeye yardım etmiştim. Öyle anlamlı bir gündü ki benim için bir daha böyle bir şey yaşayabilir miyim bilmiyorum. Bera'nın hislerini ilk itiraf ettiği ve onca yanlış anlaşılmadan sonra bir kere daha ona yaklaştığım bir döneme girmeme neden olmuştu.
Ayakkabılarımın bağcıklarını bağladığımda hazırdım. Kapıyı açmamla kalabalık ile karşılaşmam bir oldu. Doktor ve hemşirelerden oluşan bir topluluk benim evimin önünde ne yapıyor olabilirdi ki? Aralarından sıyrılmaya çalışırken biri kolumdan tuttu.
"Günaydın cesur kız."
"Günaydın Sarp. Ne oluyor? Neden insanlar toplanmış?"
Yüzünü buruşturup ilerideki askeri birliği gösterdi. Askerlerin tamamı teker teker tuvale benzer malzemeleri düzenli bir sıra halinde diziyorlardı. Ne olduğunu anlamakta güçlük çeksem de askerlere yardım eden öğrencilerimi de gördüğümde şaşkınlıkla ağzımı açtım. Hepsi birlik olmuş aynı işi yapıyorlardı. Peki ama neden?
"Ne oluyor böyle?"
"Yüzbaşı," dedi Sarp.
"Öğrenciler için aktivite hazırlattırıyor. Yani, öğrenciler için hazırlatıyor ama onları kullanmayı da ihmal etmiyor. Bera yüzbaşı işte ne yaparsın.""Yüzbaşı mı? Niye böyle bir şey yapıyor ki? Hem benim haberim bile yok."
Gözlerim etrafta onu ararken kahvaltı çadırının orada bir kutuyu incelerken buldum. Yine ciddiyetle kaşlarını çatmış kendini işine vermişti. Tripli adımlarla ona doğru yürürken beni fark etmemişti bile. Demek o kadar umrunda değilim ki gelsem bile farkında olmayacak.
"Yüzbaşı?"
"Evet?"
Bana bakmadan cevap verdiğinde beni tanıdığından şüpheliydim.
"Yüzbaşı dedim?"
"Evet ded..."
Kaşları hızla düzelip gözlerine o aşina olduğum parıltı geldi. Dudakları hep olduğu gibi yumuşak bir tebessüm ile kıvrılırken "Öğretmen hanım? Ben de sana geliyordum," dedi.
"Ne zaman? Okul çıkışında mı acaba?"
"Hayır hayır, derslere sen girmiyor musun? Okul çıkışı nasıl gelebilirim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Ficção CientíficaKarantinaya alınan bir kasaba. Olanlardan habersiz atandığı yere giden bir öğretmen ve tüm karanlık sırların ardında duran bir yüzbaşı. İnsanlara hızla yayılan virüse karşı kimse bir şey yapmıyordur. Üstelik ölüme terk edilen kasabadakilerin dışarı...