Ben Asenath. Prens Seth'in biricik hizmetkarı. Bir Firavun olduğunda, uğruma kendi kız kardeşini öldürdü.
Ben Asenath. Canı beş para etmez bir köleyken, Mısır'ın Kraliçesi olan Asenath.
&
Binlerce yılın sonunda lahiti ilk kez aralayan kişi olma ş...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
General Horus
Seth'le beraber geldiğimiz yolu gerisingeri dönüyorken, her bir ayrıntıyı zihnime kazımak için çevremi küçük bir bebeğin çevresine duyduğu merakla inceledim. Ayrıntılar zihnimdeki yerlerini almakta gecikmedi, ne de olsa görsel hafızası diğer tüm hafızalarından daha güçlü bir insandım. Tekrar buraya gelmek istersem, bu özgürlüğe sahip olmak istiyordum. Burası Seth'in kendisini dinlediği, huzura kavuştuğu tek yerdi belki de yeryüzündeki. Benim için de öyle olacaktı. Buraya gelebilmek için yalnızca Seth'e ihtiyaç duymamalıydım.
Başımı hafifçe kaldırdım ve Seth'in grilerine baktım "Saraya mı dönüyoruz?"
Seth birkaç saniye için gözlerime baktı "Gitmek istediğin başka bir yer mi var?"
"Hayır, yok." dedim ve önüme döndüm. Seth'in bir eli karnımın üzerindeydi ve nefeslerimi daha önce hiç olmadığı kadar yavaş alıp veriyordum. İki elim de onun elinin üzerindeydi ve başımı göğsünün üzerine bırakmıştım. Yüzümde insanların ilk bakışta farkına varabilecekleri bir huzuru taşıyordum.
Seth kısık bir sesle "Ellerini bırak." dedi.
Önce söylediği şeyin ayrımına varamadım ve "Ne?" dedim.
"Ellerini bırak." diye tekrarladı.
Kalbim boğazımda atmaya başlarken, düşersem Seth'in beni tutacağını düşündüm. Kendimi rahatlatmaya çalışarak ellerimi onunkilerden çektim ağır çekimde. Ve iki yana yavaşça kaldırdığım ellerimle beraber, karnıma kelebekler yeniden üşüştü. Bedenimin altındaki hayvan hala hareket ediyordu ama benim yaptığım şeyi anlamış olmalı ki adımları birdenbire yavaşladı. Ellerimi iki yana tamamen uzattım ve olduğum yerde hafifçe doğruldum. Rüzgar saçlarımın arasından yol bularak çöle karışıyordu ve bu his, tek kelime ile mükemmeldi. Kendimi çöllerin hakimi gibi hissetmeme engel olamadım. Dudaklarımdaki endişeli titreyiş yerini huzurlu bir gülüşe bıraktı. İlk kahkaham dudaklarımdan dökülürken, Seth'in gülümsediğini görmekten ziyade hissettim.
Parmaklarım yeniden Seth'in ellerini bulduğunda, karnımdaki kelebekler hala hareketliydi ve ben hala gülümsüyordum. Yaşadığım anlık heyecan, daha fazlasını istememe neden oldu. Seth'in atın ipini tutan eline uzandım ve diğer elimle de karnımdaki eline dokundum.
Seth "Bunu yapmamalısın." dedi yine o kısık sesle. Bu sesin beni öldürdüğünü söylememe gerek yoktur herhalde.
"Korkak olma Seth." dedim onu kışkırtarak.
Seth aniden hakimiyeti üzerine alarak ellerimi kavradı ve iki elimi de, kendisiyle beraber havaya kaldırdı. Kahkahalarım çölün derinliğinde kaybolup sonra yeniden kulaklarımızı bulduğunda, cennette olduğumu düşündüm. Seth'in elleri, benim ellerimle beraber boşluktaydı. Gülüyor ve kahkahalarımız çölde yankılanıyordu. Tüm kötülükleri arkamda bıraktığımı hissettim. Tüm acıları ve tüm kargaşayı. Sanki yeni bir dünyaya gözlerimi açmış, günahsız bir bebektim şimdi ben.