𝟖

328 50 39
                                    

Kader. Kadere inanıyor muydum? Hiç bir fikrim yoktu. Sanırım daha önce üstünde hiç kafa yormamıştım. Ancak şu an olanların benim için kader dışında bir açıklaması yoktu.

Şirket ve üniversitenin ardından onunla burada da karşılaşmıştık. Bana grubun yurtlarının bu sokakta olduğunu, markete gitmek için çıkınca beni burada gördüğünü, ardından hava soğuk olduğu için kahve aldığını söylemişti.

Haruto kesinlikle pek sıcak ya da samimi bir insan değildi. Bunu onu ilk görüşümde anlamıştım. Pek konuşmuyordu. Ancak bunun yanında oldukça düşünceli olduğunu da söyleyebilirdim.

Elimdeki kahveden küçük bir yudum alıp, acı, sıcak sıvının boğazımdan aşağı akmasını bekledim. İyi hissettirdiği aşikârdı.

Sessizlikten hoşlanmamıştım, ortaya bir soru atmaya karar verdim.

"Japonya'nın neresindensin?"

Aniden kafasını bana çevirmişti. Gözlerine bu kadar yakından bakmak garip hissettiriyordu.

"Fukuoka."

Anladığımı belirtmek üzere kafa salladım.

"2 yıl Osaka'da yaşadım."

Ardından ekledim.

"Bir kaç yıldır Kore'de yaşıyorum. Daha önce hiç karşılaşmadık ama baksana son bir kaç haftadır, alakasız yerlerde karşılaşıp duruyoruz. Garip bir tesadüf."

Hafifçe yüzünü buruşturdu, söylediğim bir şey hoşuna gitmemiş gibiydi.

"Tesadüflere inanmıyorum. Bana göre gerçekleşen her olayın bir sebebi var, hiç bir şey boş yere olmaz."

Düşününce gerçekten mantıklıydı, Newton'un yanına düşen elma sayesinde yer çekimi bulunmuştu, o elmanın Newton ağacın altında otururken düşmesi tesadüf değildi, bir amaç uğruna gerçekleşmişti.

Aniden elindeki telefonunun saatine baktı, ve konuştu.

"Diğer üyeler beni bekliyor, artık gitmem lazım."

Bir kaç saniyelik bir duraksamanın ardından devam etti.

"Sorun olmazsa telefon numaranı verebilir misin?"

Kibarca gülümseyip, bana uzattığı telefonunu elime aldım. Rehber bölümündeki minik "+"ya tıklayıp, isim kısmını doldurdum. Yakın değildik, aslına bakılırsa bir kaç kez konuşmuş sıradan iki insan dışında hiçbir şey değildik. Bu nedenle basitçe kendi adımı yazmıştım. Numaramı da yazıp, kaydettikten sonra telefonu tekrar ona uzatıp, basitçe vedalaştım. Hayat gerçekten bazen garipti.

Haruto gittikten sonra psikopat gibi kışın ortasında, yalnız başıma parkta oturmaktan vazgeçmiş, yapabileceğim daha iyi bir şey olmadığı için eve dönmüştüm. O, gerçekten garipti. Oldukça soğuk bir karakteri vardı, ne kadar benimle ilk konuşan genelde o olsa da söyleyiş tarzından araya bir mesafe koyduğunu anlayabiliyordum.

Lise kurgularındaki kötü çocuklar gibi olmadan kendine karanlık ve oldukça gizemli bir hava verebiliyordu. İstemsizce onun hakkında daha çok şey bilmek istiyordum, mesela en sevdiği renk neydi? Nelerden hoşlanırdı? En büyük hayat amacı neydi? Hayatında bir dönüm noktası olmuş muydu? Olmuşsa bu onu nasıl etkilemişti?

Ona sormak istediğim çok fazla soru vardı. Ve garip bir şekilde bu konuda çok sabırsızdım. Hatta bir kaç kez internette adını aratmış, onun hakkında ki haberlere ve bilgilere göz atmıştım.

Anladığım kadarıyla medyanın da onun hakkında çok fazla bilgisi yoktu. Bildikleri onun vermek istediğiyle sınırlıydı, hayatı ile kameraların dünyası arasına kalın bir çizgi çekmiş, kimsenin bu çizgiyi geçmesine izin vermiyor gibiydi.

smoke • Watanabe HarutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin