𝟐𝟒

229 27 18
                                    

Haruto ile kahvaltı yaptıktan sonra eve gitmiştim. O da prova yapmak için şirkete gideceğini söylemişti. 

Her zaman ev aşığı bir insan olmuştum. Etrafımdaki insanlar dışarıda gezip tozarken ben evde otururdum. Bundan hiçbir zaman pişman olmamıştım. Ev benim konfor alanımı oluşturuyordu. Ve evimde ,hatta tam anlamıyla hiçbir evde, geçirmediğim koca bir gecenin ardından bulduğum ilk fırsatta kendimi buraya atmam kaçınılmazdı. 

Sıcak bir duş almıştım. Aslında bundan pek hoşlanmazdım ancak hastaydım ve daha ciddi bir şeye dönüşmesiyle uğraşmak istemiyordum. Üzerime uzun kollu ve kalın sayılabilecek bir sweatshirt ve siyah basit bir tayt giymiştim. Yaz mevsiminde olmamız durumu garipleştiriyordu. 

Birkaç dakika önce Sujin beni aramış ve buluşmak istediğini söylemişti. Bende biraz üşüttüğümü, bu nedenle dışarı çıkmayı pek istemediğimi ancak isterse evime gelebileceğini söylemiştim. 

Sujin tatlı bir kızdı. Etrafındaki insanları ne kadar umursadığını belli ediyordu. Çünkü tanışalı uzun zaman olmamasına rağmen hasta olduğumu öğrenince evimin konumunu istemiş ve benimle ilgileneceğini söylemişti.

İlgilenmesini gerektirecek pek bir şey yoktu aslında. Ancak onun burada olması sıkılmamı önleyebilirdi. Bu nedenle teklifini kabul ettim. 

Henüz demlenmiş ıhlamur çayını bir fincana boşaltıp koltuğun üstündeki örtünün altına kıvrıldım.  

Oldukça kısa süre sonra çalan kapı zili ile oflayarak ayağa kalktım. Kalkar kalkmaz vücudumu sarsan soğuk dalgası sinirlerimi bozmuştu. Kapıyı açtıktan sonra salona geri döndüm ve etrafı hafifçe toparlayıp tekrar battaniyenin altına girdim. 

Sujin enerjik bir şekilde içeri girdi.

"Aedin! Geçmiş olsun. Çok üzüldüm ama merak etmene gerek yok. Senin için büyükannemin şifalı çorbasını hazırlayacağım."

Ellerindeki sebze dolu poşetleri gösterirken konuştu. 

Ortaya hafif bir kıkırtı bıraktım. Doğal olarak insanların bunun gibi durumlarda benimle ilgilenmesini seviyordum. Herkes severdi. Bu nedenle bunun keyfini çıkarmayı düşünüyordum. 

"Ama senin dinlenmen lazım. Yatağına yatmalısın. Çorba pişince ben seni uyandırırım."

Minnetle kafamı sallayıp teşekkür ettim. Ardından odama ilerleyip yorganımın altına kıvrıldım.

Adımı seslenen kibar sesle gözlerimi açtım. Mis gibi pişmiş yemek kokusu Sujin'in çorbasının hazır olduğunu gösteriyordu. Uyuya kalmış olmalıydım. Gözlerimi ovalayıp hafifçe açıldıktan sonra kenardaki tepsiden kaşığı aldım ve çorbayı yudumlamaya başladım. Tahmin ettiğimden çok daha güzeldi. Sujin'e bunun için borçlu kalacaktım. 

Kısa sürede biten yemeğin ardından Sujin bulaşıkları topladı ve mutfağa götürdü. Gelen su sesinden onları yıkadığını anlamıştım. Tekrar yanıma geldiğinde kolundaki saati kontrol etti ve yüzünü astı. 

"Aedin, çok özür dilerim ama benim artık gitmem gerek. Seninle ilgilenebilecek biri var mı? Gözümün arkada kalmasını istemiyorum."

Aklıma sabah Haruto ile yaptığımız konuşmanın gelmesi ile kafamı salladım.

"Evet, erkek arkadaşım işi bitince buraya gelecekti. Muhtemelen yarım saate gelmiş olur. Ayrıca her şey için teşekkür ederim."

Erkek arkadaş terimini kullanmak içimin hoş olmasına neden oluyordu. Henüz alışamamıştım. Bunun yanı sıra Haruto'nun işi bitince yanıma gelecek olması fikri yüzümün gülmesine neden oluyordu.

Sujin ortaya liseli kızların yapacağı türden abartılı ve ima kokan bir kıkırtı bıraktı.

"Erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum. Artık bir ara beni de tanıştırırsın."

Kahkahayla karışık bir şekilde onu onayladım. Ancak içimden adını sormadığı için dua ediyordum. Japonya'da Watanabe Haruto ismine sahip yüzlerce kişi bulabilirdiniz ancak burası Güney Kore'ydi ve ismini söylemem bile Haruto'nun tehlikeye girmesine neden olurdu. 

Düşüncelerimi belli etmemeye çalışarak onu yolcu ettim ve derin bir nefes verdim. Her güzel şeyin kötü yanları vardı değil mi? Önemli olan bunlarla başa çıkabilmekti. Haruto gelene kadar biraz daha uyumaya karar verip gözlerimi kapattım. Açıkçası hastalık bahanesiyle uyumak da işime geliyordu. 

Bir süre sonra kendiliğimden uyandım. Tabi ki beklediğim şey Haruto'nun başımda oturuyor olması değildi. Onu aniden başımda görmem ile yerimde sıçradım. 

Ortaya saldığı kahkaha tapılası cinstendi. Ancak söylediği şeyler bunun hakkında düşünmemi engellemişti.

"Bebeğim, uyurken kediye benziyorsun."

Bana "bebeğim" demesi yanaklarımın pembeleşmesine neden olurken atağa geçmeyi hedefliyordum.

"Hiçte bile! Hem sen evime nasıl girdin?"

"Bana daha önceden yedek anahtarını nerede sakladığını söylemiştin. Onunla girdim."

Anlarcasına kafamı salladım. Yedek anahtarımı tamamen unutmuştum. Ardından Haruto yeniden konuştu. 

"Daha iyi misin?"

Kafamı salladım.

"Aslında hiçbir zaman bir şeyim yoktu. Daha öncede söylediğim gibi ciddi bir şey değil. Sadece basit bir üşütme. Ben bunu biraz bahane olarak kullanıp dinlenmiş oldum."

Derin bir nefes verdi.

"Yine de keşke yanında olabilseydim."

Birkaç saniyelik bir bekleyişin ardından devam etti.

"Bu arada mutfakta yıkanmış bulaşıklar gördüm. Birde bu hasta halinle kendine yemek mi hazırladın?"

Yanlış anlamasını istemediğim için aceleyle yanıt verdim.

"Hayır, bir arkadaşımı çağırmıştım. O beni için çorba yaptı. Sanırım aile tarifi gibi bir şeymiş."

Anladığını belli ettikten sonra hafifçe eğilerek saçlarıma bir öpücük kondurdu.  

Tebessümüm ile ona karşılık verdim. 

Haruto ile önemli bir konu hakkında konuşuyorduk. İlişkimizin açık olup olmayacağı...

Onu anlıyordum. Beni diğerlerine söylemesi için onu zorlayamazdım. Ancak sorun burada bitmiyordu. Zaten birkaç ay önce bir skandalımız çıkmıştı. Yeniden yakalanırsak ne olacaktı? Bu sefer açıklayamazdık da. Üstelik şirketin tepkisi de ciddi bir problem oluşturuyordu. 

Treasure son zamanlarda çok büyük bir popülerlik kazanmıştı. Artık dünya çapında tanınıyorlardı ve bu her hareketlerinin kritik önem taşıdığı anlamına geliyordu.

"Aedin, seni seviyorum ve seni kaybetmek istemiyorum. Ama her şey çok korkutucu. Tek başıma olsaydım bunu gerçekten umursamazdım ancak grubumun benim yüzümden zarar görmesi fikri çok korkutucu. Ayrıca sana zarar gelme gibi bir ihtimal de var ki bu beni en çok korkutan."

Olabildiğince anlayışlı bir şekilde kafa salladım ve saçlarını okşadım.

"Seni anlayabiliyorum. İlişkimizden kimseye bahsetmek zorunda değilsin. Evet, insanların bilmesi beni mutlu eder ancak seni bunun için asla suçlamam."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Her şey şu anlık çok yeniydi. Bu nedenle diğer üyelere bile söylememeye karar vermiştik. Tüm bu sorunlar arasında bana zarar gelmesinden korkması erimeme neden oluyordu. 

Haruto koltuğa yatmıştı ve kafası benim kucağımdaydı. Elimin altındaki koyu kahve, yumuşak tutamları okşuyor ve onlarla dilediğim gibi oynuyordum.

Kafamı hafifçe eğdim ve dudaklarına bir öpücük kondurdum. 

Bu hissi seviyordum.

smoke • Watanabe HarutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin