𝟗

301 49 39
                                    

Uykumdan sıçrayarak uyandığımda saat gece yarısını geçeli çok olmuştu. Tam anlamıyla ter içinde kalmıştım ve nefes nefeseydim. Başım döndüğü için yatağımdan yavaşça ,ve oldukça güçlükle, kalktıktan sonra lavaboya ilerledim.

Yüzüme bir kaç avuç soğuk su çarptıktan sonra biraz da olsa kendime gelmiştim. Ancak gözlerimden hala yaşlar akıyordu. Bunca yıl sonra bile kendimi affedememiştim.

Osaka'da lise okurken bir çocuktan aşk itirafı almıştım. Kimsenin tanımadığı, aşırı derecede sessiz bir çocuktu. Kimseye karşı hiç bir şey hissetmiyordum, ayrıca oraya eğitim amaçlı gitmiştim, kendime sevgili bulmam benim kriterlerime göre etik değildi. Üstelik öyle bir mental pozisyonda hayatıma bir anda bu kadar yakın birini almak gerçekten sağlıklı olmazdı. Bu yüzden olabilecek en kibar şekilde onu reddetmiştim. Bir kaç hafta sonra ise çocuğun intihar ettiği haberini almıştık.

Herkes intihar etme sebebinin ailevi problemleri olduğunu söylüyordu. Söylenene göre alkolik bir babası ve depresyonda bir annesi vardı. Haftanın her günü, okul biter bitmez işe gidiyordu, bu yüzden hiç arkadaşı yoktu.

Bu haberi aldıktan sonra kendimi asla affedememiştim. Belki kendini öldürmesinin sebebi ben değildim ancak ona karşılık verseydim belki de şu an yaşıyor olacaktı.

Kapıdan gelen açılma sesi ile Karin'in içeri girdiğini anlamıştım. Gecenin bir yarısında, soğuk banyo zeminine oturmuş, hıçkırarak ağlıyordum. Karin, aceleyle yanıma geldi ve çömelip kollarını boynuma doladı.

Dışarıdan bakan bir insan rahatlıkla bir buz küpü olduğumu düşünebilirdi. Ancak bu asla doğru değildi. İçimde bir yerlerde, çok az insana açtığım sevgiye ihtiyacı olan bir bölüm vardı. Ve Karin bunu bildiğinden ağladığım zamanlarda bana sarılırdı.

İkimizde konuşmadık. Sadece o bana sarılırken ağlamaya devam ettim.

Kısa bir süre sonra beni yerden kaldırdı ve tekrar lavaboya yaklaştırdı. Yüzümü soğuk su ile yıkayıp, kuruladı. Ardından yatak odasına doğru götürmeye başladı. Ona karşı gelecek güçte değildim. Şimdiden başım ağrıyordu ve bu bayılacak gibi hissetmeme neden oluyordu.

Karin ağırlığımın büyük bir kısmı onun omzunda olduğu için oldukça zorlanarak beni yatağıma getirmişti. Cüsse olarak ondan çok daha büyüktüm ve bu kadarını bile yapabilmesi büyük bir başarıydı.

Beni pencere kenarındaki yatağımın sağ tarafına yatırdıktan sonra o da yanıma uzanıp bana yeniden sarılmıştı. Tek kişilik olan yatakta oldukça sıkışmıştık ancak bu ikimizin de umurunda değildi, bunu düşünecek halimiz yoktu.

Perdenin arkasından süzülen hafif ay ışığı yüzüme düşüyordu. Göz kapaklarımdaki ağırlık ile birlikte gözlerimi yavaşça kapattım ve uykuya daldım. Zaten insanı ağlarken rahatlatan en iyi şeyler sıcak, güven verici bir kucak ve uyku değil miydi?

Şakaklarımdaki yoğun baş ağrısıyla gözlerimi araladım. Kış mevsiminde olmamıza rağmen dışarıda parlak bir güneş vardı ancak hava soğuktu. Yatağımdan kalkıp, krem renkli hırkamı üzerime geçirdim. Lavaboya gidip, rutin işlerimi hallettikten sonra hoş kokuyu takip ederek mutfağa ilerledim. Karin erken kalkmış, kahvaltı hazırlamıştı.

Mermer tezgahın üstünde duran iki geniş kase ve bu kaselerden yükselen ramen kokusu ağzımın suyunu akıtıyordu. Kendime büyük bir bardak su doldurup içtim. Ardından evin havalanması için camları açıp, yatağımı topladım. Pencereden içeri dolan soğuk hava hafifçe ürpermeme neden oluyordu.

Pencereye iyice yaklaşıp dışarıyı izlemeye başladım. Seul'ün diğer arka sokakları gibi burası da ıssızdı. Sokakta rüzgarla uyum içinde uçuşan bir kaç yapraktan başka bir şey yoktu. Burası genelde bizim gibi öğrencilerin kaldığı, nispeten ucuz kira bedelleri olduğu için pek fazla geliri olmayan insanların tercih ettiği sıradan bir sokaktı.

Ara sokak olmasına rağmen ana caddeye 10 dakika da ulaşmak mümkündü, ki bu benim gibi hayatı toplu taşımaya bağlı biri için bir cevher niteliğindeydi. Odanın yeterince havalandığını düşünüp sürgülü pencereyi kapattım. Hafif esinti yüzünden karışan saçlarımı yeniden tarayıp, hazır olan kahvaltıyı yemek üzere masaya ilerledim...

Aniden telefonuma gelmeye başlayan sürü dolusu bildirim ile kaşlarımı çattım. Muhtemelen basit uygulama bildirimleriydi, bu nedenle umursamadan işime devam ettim. Ancak bildirimlerin ardı arkası kesilmiyordu. Sinirle telefonumun ekran kilidini açıp bildirimlere baktım. Garip bir şekilde hepsi mesajdı ve etrafımda dünyanın sonu gelmediği sürece bana bu kadar mesaj atacak hiç kimse yoktu.

Tek tek okumaya başladım. Okudukça kaşlarım çatılıyor, ağzım şaşkınlıkla aralanıyordu. Mesajdaki linke tıklamam ile şaşkınlığım daha da büyüdü. Klasik bir magazin sayfası gibiydi, ancak sorun bu değildi. Sorun büyük ve kalın harflerle yazılmış manşetteydi.

"Ünlü TREASURE grubunun üyesi Watanabe Haruto kız arkadaşıyla kameralara yakalandı!

Son zamanlarda yıldızı parlayan ve K-pop sektöründe oldukça büyük bir yer edinmeyi başaran TREASURE grubunun Japon üyesi Watanabe Haruto geçtiğimiz günlerde yabancı bir kızla kameralara yakalandı. Bu kızın kim olduğu ya da Watanabe Haruto ile ilişkisinin ne durumda olduğu ise henüz bilinmiyor.

Olaya tanık olan muhabirlerimiz TREASURE grubunun yurduna oldukça yakın bir konumdaki, bir parkta buluştuklarını ve beraber kahve içtiklerini söyledi. Onlardan başka kimsenin olmadığı bir parkta buluşmaları ise akıllarda soru işaretleri uyandırdı...

TREASURE grubu hakkındaki diğer bilgilere ve dedikodulara ulaşmak için tıklayınız... "

Telefonu elimden fırlatıp, yüksek sesli bir küfür savurdum. İşte şimdi batırmıştım! Haberin ne kadar çabuk yayıldığı belliydi, kim olduğumu bulmaları da uzun sürmezdi. Üstelik bu "gizemli kızın" aile faciaları olduğunu öğrenirlerse işin içinden asla kurtulamazdım. Ne yapmam gerektiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bu nedenle Haruto'ya mesaj atmaya karar verdim. Bu işe beraber bulaştıysak beraber de kurtulmamız gerekirdi.

smoke • Watanabe HarutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin