Gözlerimi kapattım. Alabildiğim kadar derin bir nefes aldım.
Bazen ,çok istediğiniz bir şey olunca, kalbinizin derinliklerinde hissettiğiniz, mutluluğun ve heyecanın arkasına saklanmış bir endişe ve korku olur. En azından bende oluyordu ve şu an o his ile başbaşaydım.
Hayatım boyunca zor şeyler yaşamıştım. Bunu olabildiğince insanlara göstermemeye çalışıyordum ancak hislerimi kendimden saklamam maalesef ki mümkün değildi. Ve tüm bunlar üstüne, ne kadar kabul etmek istemesem de, delicesine korkuyordum.
Güçlü görünmeye çalışıyordum ancak içimde küçük, annesinin sevgisine ve huzurlu bir aile ortamına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu yatıyordu.
Tekrar kırılabilirdim, tekrar kaybedebilirdim. Ve bu sefer ayağa kalkacak gücüm kaldığını sanmıyordum. Bunu hep gizlemiştim ancak geçmişte her şeye son vermek istediğim zamanlar olmuştu. Şimdi kolumdaki belli belirsiz izlere bakmak bile gözlerimin dolmasına neden oluyordu.
Yenilerini kaldıramazdım. Kanatlarım zaten kırılmıştı ve yeni bir düşüş onların tamamen kopmasına neden olacaktı.
Haruto ağladığımı fark etmişti. Gerçi fark etmemesi mümkün değildi. Ağlamaya başladığım anda hemen kızarır, omuzlarım titremeye başlardı.
"Aedin, ağlıyor musun sen?"
Parmakları olabilecek en yumuşak şekilde çenemi tuttu ve yavaşça kaldırdı. Bu dolu ve kızarık gözlerimin onunkiler ile buluşmasına neden olmuştu. Boyum Kore kadın boy standartlarının çok üstündeydi, buna rağmen birbirimize çok yakın durduğumuzdan ve onun aşırı uzun boyundan dolayı onunla bu göz temasını devam ettirebilmek için kafamı yukarıda tutmam gerekiyordu.
Baş parmakları ile her iki gözümdeki yaşları da sildi. Bu ağzımdan kesik bir hıçkırık çıkmasına neden olmuştu. Kollarını belime doladı.
"Aedin, arkadaş kalabiliriz. Bunu hiç dememişim gibi düşünebiliriz. Ama yalvarırım, lütfen ağlama. Benim yüzümden ağladığını bilmek ölecek gibi hissetmeme neden oluyor."
Bu sefer ortaya bir kıkırtı bıraktım ve kollarımı ona doladım. Ani duygu değişimim onu şaşırtmış olmalıydı. Burnumu çektim ve ağladığım için temiz olmayan sesimle konuştum.
"Haruto, neden üzüldüğüm için ağladığımı düşünüyorsun ki?"
Aniden kollarını benden ayırdı ve birkaç adım geriye ilerledi. Yüzündeki şaşkın ifade komik gözükmesine neden oluyordu. Tekrar güldüm.
"Ne? Yani şimdi sen, şimdi sen benim çıkma teklifimi kabul mu ettin?"
Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.
Gözlerindeki parıltıyı görebiliyordum. Birkaç saniye sonra bu parıltılar eylemlere dönüştü ve koşup beni kucağına aldı.
Muhtemelen şu an birisi bizi görse aptal olduğumuzu düşünürdü. Çünkü bilmem kaç katlı bir binanın çatısında, yıldızların hemen altına genç bir adam, kucağında bir kadınla üç yüz altmış derece dönüyor ve havaya kahkahaları karışıyordu. Ama ikimizde bunu gram umursamadık.
Sıcak ve yumuşak dudaklarıyla buluşan dudaklarım bana cennetin neresi olduğunu gösterdi.
•
Dün gece yaptığımızın aptalca olduğunu söylemiştim değil mi? O aptalcaysa şu an başımıza gelen şey için kullanabilecek bir sözcüğe sahip değildim.
Gece hiçbir şeyi umursamadan bu buz gibi çatıda, küçücük minderlerin üstünde, birbirimize sarılarak uyumuştuk.
Şanslıydık ki Haruto burayı hazırlarken bir battaniye getirmeyi de akıl etmişti.
Sabah yeni olmuştu ve etraftaki kuş çığlıkları uyanmama neden olmuştu.
Fiziksel olarak hayatımdaki en rahat uyku olduğu söylenemezdi ancak ruhsal olarak yaşadığım huzur için buna yıl boyunca katlanabilirdim.
Haruto hala uyuyordu ve bu bana güzel yüzünü izlemem için büyük bir fırsat vermişti.
Uykuyla beraber dudakları hafifçe açılmış ve şişmiş, saçları ise dağınık bir biçimde alnının üstüne dökülmüştü. Müzelerde heykelleri bulunan Yunan Tanrılarına benziyordu.
Sanki o her an kırılacak bir porselenden yapılmış gibi narin hareketlerle ellerimi saçlarına attım.
Saçlarıyla bir süre oynadıktan sonra alnından başlayarak yüzü boyunca elimi dümdüz aşağı kaydırdım.
Bu esnada ,muhtemelen huylandığı için, göz kapakları aralandı. Uykulu, oldukça yumuşak olan bakışları içimde bir yerlerin erimesine neden oluyordu.
Uyandığı için ellerimi yüzünden çektim ve önüme döndüm. Bu hareket Haruto'dan uzaklaşmama neden olmuştu.
Daha öncesinde sarılıyor olduğumuz için üşümüyordum. Bunda Haruto'nun sıcak vücudunun çok büyük bir etkisi vardı. Çünkü ben her zaman buz gibiydim.
Haruto yattığı yerden mırıldandı ve kolunu atıp beni tekrar yanına çekti. Bu sayede yeniden onun dibine girmiştim. Kafamı omzuna gömüp kokusunu içime çektim. O da bu esnada saçlarıma minik ama etkili öpücükler konduruyordu. Kollarımız birbirimizin vücuduna dolanmış bir vaziyette birkaç dakika daha kaldık.
Sonra ise Haruto ayağa kalktı ve elimden tutup beni de kaldırdı. Kot montumu omzumun üstüne koyup elimden tutarak beni aşağı çekiştirdi.
"Hadi kahvaltı etmeye gidelim."
•
Haruto kahvaltı konusunda bildiği çok iyi bir mekan olduğunu söylemişti. Bende itiraz etmemiş ve onun peşinden gitmiştim.
Geldiğimiz yer geleneksel tarzda bir Japon lokantasıydı. Küçük bir yerdi ve bu rahat ve samimi hissetmemi sağlıyordu.
Ayrıca burayı işleten yaşlı karı kocanın tavırları Haruto'yu tanıdıklarını belli ediyordu.
Önümdeki yeşil çaydan bir yudum daha aldım. Muhtemelen hasta olmuştum. Çünkü burnum akıyordu, üşüyordum ve boğazım acıyordu. Bu nedenle sıcak yeşil çay şu an için en çok ihtiyacım olan şeydi. Bende bunun keyfini çıkarmaya çalışıyordum.
Aniden gelen hapşırma isteği ile kafamı dirseğimin iç tarafına gömdüm. Birkaç hapşırık sonrası Haruto konuştu.
"Aedin, hasta oluyorsun. Çok düşüncesizce davrandım. Baksana çıkmaya başladığımız ilk günden benim yüzümden hasta oldun."
Benim için olan endişeli ve düşünceli hali sevinmeme neden olmuştu. Hafifçe güldüm. Bu sefer kafasını kaldırdı ve gözlerimizin buluşmasına neden oldu.
"Merak etme, bünyem güçlüdür. Birkaç güne atlatacağıma eminim."
Tebessüm etti ve yeniden kelimeleriyle kalbimi okşadı.
"Seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smoke • Watanabe Haruto
Fanfiction𝟐𝟐.𝟏𝟐.𝟐𝟎 𝟐𝟗.𝟎𝟕.𝟐𝟏 "...Bazen işittiğin tek bir söz, hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştiriyor. Baksana bende bunun en iyi örneğiyim..." Ⓒ_𝙖𝙧𝙞𝙚𝙡𝙞𝙢𝙣𝙙𝙖