Arabadan indik ve Haruto anahtarları valeye uzattı. Düzgünce döşenmiş taş yolun iki tarafında küçük birer çimenlik alan vardı. Burada yetişen çiçeklerin canlılığı ne kadar bakım yapıldığının büyük bir göstergesiydi.
Krem rengi, yarım daire şeklindeki, mermer merdivenleri tırmandıktan sonra altın detaylarla süslenmiş kapıdan içeri girdik.
İçerisi aynı dışarıdan gözüktüğü gibi oldukça klasik bir atmosfere sahipti. Girişte üstümdeki kürkü teslim edip Haruto'nun rezarvasyon yaptırdığı masayı öğrenmesini bekledim.
Sonrasında masamıza doğru yürümeye başladık.
Etraftaki lüks hava diken üstünde olmama neden oluyordu. Aslında buraya gelmeyi pek tercih etmezdim ancak Haruto yarın doğum günüm olduğu için beraber yemeğe çıkmayı teklif etmişti ve onu kıramamıştım.
Üstümdeki koyu kırmızı, saten elbiseyi düzelttikten sonra Haruto'nun benim için çektiği sandalyeme oturdum ve önüme konan menüyü incelemeye başladım.
Bir şeyler sipariş ettikten sonra yemeğimizin gelmesini beklemeye başladık.
Bu esnada etrafta bir göz gezdirdim. Yemek yiyen insanlar genelde orta yaşlı kesimdendi. Kıyafetleri, mimikleri, konuşma şekilleri ve hatta ellerindeki çatal bıçağı kullanma şekilleri bile para akıyordu.
Böyle bir ortamda istemsizce gerilirdiniz. Çünkü yaptığınız her şeyin etrafınızdaki insanlar tarafından izlendiğini bilirdiniz. Çocukluğumda da böyle yerlerden nefret ettiğimi hatırlıyordum. Ne yazık ki babamın gösteriş merakı yüzünden kendimi sık sık oralarda bulurdum.
Gelen yemeklerimiz ile çok beklemeden yemek yemeye başlamıştık. İkimizde konuşmuyorduk ve bu biraz garip bir ortam oluşturmuştu.
Yemeklerimiz bittikten sonra daha fazla oturmadık. Bulunduğumuz yer Han Nehri'ne oldukça yakındı, bu nedenle oraya gitmeye karar vermiştik.
Aslında normalde bunun gibi şeyler yapamazdık, çünkü Haruto bir idoldü. Tanınma riskini göze almak istemezdik. Ancak bugün bana güzel bir gün geçirtme konusunda oldukça kararlı gözüküyordu. Bundan hoşnuttum ama tedbirleri elden bırakmama tarafındaydım.
İkimizinde yüzünde birer maske vardı ve yedek olarak yanımıza aldığımız hoodieleri giyip kapşonlarını kapatmıştık.
Aklıma gelen şey ile sessizliği bozdum.
"Geçen gün sana bir iş teklifinden bahsetmiştim hatırlarsan. Onu reddetmeye karar verdim."
Kafasını aniden bana çevirmişti.
"Reddetmek zorunda değildin, seni desteklerdim."
Umrumda olmadığını belirtmek için omuzlarımı silktim.
"Biliyorum, sadece öyle bir hayat istemediğimi fark ettim. Çok fazla sorumluluk var ve ünlü olmak benim için uygun bir yaşam tarzı değil."
Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı.
"Dediğim gibi, benim için en önemli olan senin mutlu olman. Çünkü sen mutlu olursan bende olurum."
Sözünü bitirdikten sonra başımın üstünü hafifçe öpmüştü.
Hoodiemin cebinde olan elimi çıkarıp ellerimizi birleştirdim. Artık soğuk o kadar da rahatsız edici değildi.
•
Perdenin arasından süzülen güneş ışıkları ile uyandım.
Gece Haruto'nun evinde kalmıştım ve bu eve hala alışamamıştım. Bu yüzden çok rahat edemiyordum.
Haruto'nun odasına doğru ilerlerken gelen seslerden mutfakta olduğunu anlamıştım. Banyoda işlerimi halledip bende onun yanına gitmeye karar vermiştim.
İkimize kahvaltı hazırlıyordu. Ancak yemek yapma konusunda iyi olmadığı için yiyeceklerle boğuşuyor gibi gözüküyordu. Bu kahkaha atmama neden olmuştu.
Haruto duyduğu ani sesle arkasını dönmüş bu esnada tezgahın üstündeki çikolata kavanozunun devrilmesine neden olmuştu.
"Bana mı gülüyorsun sen?"
Kavanozu düzeltirken kafamı salladım.
Haruto yüzünü ekşitip elindeki pankek hamurunu karıştırmaya devam etti.
"Bu neden böyle oldu?"
Kafamı biraz kaldırıp elindeki kapta bulunan hamura baktım. İçinde pütürler vardı ve kıvamı çok katıydı.
Kenarda duran süt kutusundan hamurun içine süt ekledim.
"Böyle daha iyi olacaktır."
Dolaptan tabakları çıkarıp arka tarafta olan masanın üstüne koydum. Çekmeceden çatal ve bıçak çıkartıp bunları da yerlerine yerleştirdim.
Bu esnada Haruto pankekleri pişirmeye başlamıştı, ona yardım edip her şeyin yolunda gitmesini sağlamıştım.
Masaya oturduktan sonra çok oyalanmadan kahvaltılarımızı yemiştik.
"Pankekler çok güzel olmuş, ellerine sağlık."
Haruto söylediğim şeyle gülümsemişti.
"Emin ol senin sayende güzel oldu, önceden nasıl olduğunu hatırlamıyor musun?"
•
İkimizin de hiçbir işi yoktu, bu nedenle günü beraber evin içinde geçirmeye karar vermiştik. Hava artık kararmıştı ve planımız beraber film izlemekti.
Elimdeki büyük pikeyi koltuğun üstüne bırakıp kumandayı elime aldım. Bu esnada Haruto patlamış mısırları hallediyordu.
Aslında film seçme işini bana bırakınca şaşırmıştım. Yinende elimden geldiğince düzgün bir seçim yapıp Haruto'yu beklemeye başladım.
Yemeğe doğum günümde değil, önceki gün gitmemizin sebebi buydu işte. Orada istediğimiz gibi vakit geçiremezdik. "Yüksek kademe" olarak adlandırılan kesimdeki insanlar sizi yargılamayı severlerdi. Bunu size her bakışlarında fark ederdiniz ve kendiniz olamazdınız. Onların mekanlarında "onlardan biri" olmak zorundaydınız, yoksa ayıplanırdınız.
Samimiyetsizlikten ve sahtelikten nefret eden biri olarak basit bir film gecesini, oldukça pahalı bir mekanda akşam yemeğine tercih etmem pek şaşırılacak bir davranış değildi.
Haruto elindeki kaseyle beraber içeri girdikten sonra beraber koltuğa oturmuş ve pikenin altına girmiştik. Birbirimize yapışık oturuyorduk ve onun vücut ısısını hissetmek beni mutlu ediyordu.
Arada sırada elimi mısır kovasına atıp patlamış mısırların keyfini çıkarıyordum.
Film bittikten sonra yerimde yavaşça kıpırdandım.
"Ben şu kaseyi mutfağa götürüp geliyorum."
Haruto kafasını sallayıp beni onayladı.
Elimdeki kaseyi mutfak tezgahının üstüne bıraktıktan sonra salona geri döndüm.
Ancak bulduğum ortam çok daha farklıydı.
Haruto, tavanın kenarlarını boydan boya süsleyen led ışıkları açmıştı. Bu hafif loş ortam romantik bir alan oluşturuyordu.
Elinde siyah kadifeden bir kutu bulunuyordu. Yavaşça yanıma doğru yürüdü ve elindeki kutuyu açıp içindeki kolyeyi görünür kıldı.
Kolyenin altın sarı zincirinin ucunda pembe, çiçek yaprağı şeklindeki taşlardan bir ağaç oluşturulmuştu.
Haruto'ya daha önce sakura ağaçlarını ne kadar sevdiğimden bahsetmiştim, şimdi bana sakura ağacı şeklinde bir kolye hediye etmesi gözlerimin dolmasına neden olmuştu.
Tamamen yanıma geldikten sonra ensemdeki saçları kaldırdı ve kolyeyi boynuma taktı. Enseme minik bir öpücük kondurdu.
"İyi ki doğdun güzelim, iyi ki benimlesin."
"Seni seviyorum."
"Bende seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smoke • Watanabe Haruto
Fanfiction𝟐𝟐.𝟏𝟐.𝟐𝟎 𝟐𝟗.𝟎𝟕.𝟐𝟏 "...Bazen işittiğin tek bir söz, hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştiriyor. Baksana bende bunun en iyi örneğiyim..." Ⓒ_𝙖𝙧𝙞𝙚𝙡𝙞𝙢𝙣𝙙𝙖