𝟏

694 30 4
                                    

Aralık ayının soğuk rüzgarı ince kazağımın üstünden tenime nüfuz ediyordu. Soğuktan hoşlanmazdım, bu kabanıma daha da sarılmama neden olmuştu.

Seul'ün ortasında, oldukça işlek bir cadde de ilerliyordum. Yolda oluşan trafik nedeniyle sokaktaki onlarca gürültülü sese bir de korna sesleri eklenmişti. Seslerin iyice artması ile yüzümü ekşitmiş ve kulaklığımı kulağıma geçirmiştim. Rastgele açtığım çalma listesindeki oldukça yavaş ve yumuşak şarkı sinirimi yatıştırmıştı.

Çantamdaki sigara paketinden ustalıkla bir dal almış ve aceleyle yakmıştım. Biraz daha yürüdükten sonra oldukça büyük ve gösterişli bir binanın önünde durmuştum. Kolumdaki gümüş saat biraz daha beklemem gerektiğini gösteriyordu.

Her ne kadar karşıdaki kafenin sıcak görüntüsü aklımı çelsede içerisinin oldukça kalabalık oluşu bu düşünceden vazgeçmeme neden olmuştu. Binanın kenarındaki mermer çıkıntıya doğru ilerlemiş ve oraya yaslanmıştım. Bu kadar soğuk bir hava da yaptığım pek de mantıklı bir hareket değildi, ama kolay kolay hasta olmazdım ve bu bana güven veriyordu.

Siyah, omuzdan askılı çantamdan yeni bir sigara daha çıkarmış ve onu da tutuşturmuştum. Etrafımdaki insanlar sigara içmemden nefret ederlerdi, ama onları pek umursamıyordum. Sigaramı içerken küllerin üzerimdeki beyaz kazağa dökülmemesi için doğrulmak zorunda kalmıştım.

Parmaklarımın arasındaki ince çubuktan çıkan koyu gri duman görüşümü biraz engelliyordu. Ancak bundan rahatsız değildim. Kalabalık ve buna rağmen ruhsuz olan bu sokakları görmemi engelleyecek hiç bir şeye hayır demezdim.

Kolumdaki saati tekrar kontrol etmiş ve az zaman kaldığı için kulaklığımı çıkarmıştım. Bir kaç dakika sonra adımın seslenilmesi de bunu kanıtlar nitelikteydi.

"Aedin! Kaç kere sana şunu içmemeni söyledim, inadın ne?!"

Yüzümde hemencecik bir gülümseme oluşmuştu. Yanıma gelen 157 boyunda, sarı saçlı, kahverengi gözlü bu Japon kız her zaman gülümsememe neden olurdu.

"Amacın ne anlamıyorum ki?! Ne buluyorsun şu lanet şeyde?"

"Bırakmaya çalışıyorum, son zamanlarda daha az içiyorum."

Yalandı. Normalde yalan söylemekten nefret ederdim. Ama bu dünyada en çok umursadığım insan Karin'di. Onun üzülmemesi için her şeyi yapabilirdim.

Karin'in yüzündeki kızgın ,ama bana göre kızgından çok tatlı olan, ifade gitmiş ve yerine dalgın bir yüz gelmişti.

"Bir şey mi oldu? Dalgın gözüküyorsun."

"Bu hafta sonu yeni ölçümler yapılacak ve boyumdan nefret ediyorum."

Bana sürekli boyunu sevmediğini söylerdi ve bunu çok mantıksız bulurdum.

"Karin, bunu daha önce seninle konuşmuştuk. Boyun gayet güzel. Kendine bu konuda haksızlık ediyorsun."

"Ama diğer stajyer kızların hepsi benden uzun ve çok güzel gözüküyorlar. Onların yanında çirkin hissediyorum."

İngiltere'de doğup, büyümüştüm. Lise 3. sınıftayken bir öğrenci değişimi programı ile Japonya'ya gitmiştim. Karin ile de orada, Osaka Lisesi'nde tanışmıştım. Osaka bana göre mükemmel bir yerdi. Gelişmişti, ancak boğucu değildi. Binalar üstünüze gelmiyor, doğal kalmış bir yer görünce sevinmiyordunuz. Karin olmasaydı kesinlikle orada yaşamaya devam ederdim. Ancak Karin'in en büyük hayali bir K-Pop idolü olmaktı, Japonya'da girdiği seçmelerde bana çok büyük ve başarılı olduğunu söylediği ,adını asla hatırlamıyordum, bir şirketi kazanmıştı. Stajyer olmak için Seul'e gelmesi gerekiyordu.

Karin çok utangaç bir kızdı, tek başına asla buraya yerleşip, kendine bir hayat kuramazdı. Bende ona yardım etmiştim. 1,5 senedir Seul'de küçük bir dairede kalıyorduk.

"Karin, kendine haksızlık ediyorsun. İkimizde senin çirkin olmadığını biliyoruz."

Karin kızaran yanaklarını saklamak ister gibi kafasını aşağı eğmişti. Yolun geri kalanında ikimizde konuşmadık.

Çalan alarmın oldukça rahatsız edici olan sesiyle, yerimde sıçrayarak uyanmıştım. Gözüme gelen beyaz ışık yorganı kafama kadar çekmek istememe neden oluyordu. Hemen sağ tarafımda kalan pencere havanın henüz tam olarak aydınlanmadığını gösteriyordu. Uyuşuk hareketlerle yatağımdan kalkmış ve banyoya ilerlemiştim. Rutin işlerimi hallettikten sonra oldukça fazla ses gelen salona ilerlemiştim. Bugün ölçüm günleriydi ancak şirketin ani kararıyla gelişimlerini görebilmek için bir gösteri sergilemeleri istenmişti. Dolayısıyla kendisine kıyafet seçmekle meşguldü.

Ona baktığımı fark ettiğinde kafasını kaldırıp bana gülümsemişti.

"Günaydın"

Bende gülümseyip, cevap vermiştim.

"Sana da günaydın"

Ayaklarımı sürüyerek mutfağa ilerledikten sonra kahve makinesini çalıştırmıştım. Kendime çok ağır olmayacak bir kahve hazırladıktan sonra bende giyinmek üzere gardrobumun önüne ilerlemiştim.

Çok düşünmeden elime gelen bir pantolon ve sweatshirtü üzerime geçirip saçlarımı taramıştım. Saçlarım düz olduğu için çok uğraş gerektirmiyordu, hoş düz olmasa bile uğraşacağımı çok düşünmüyordum. Kahvemin kalanını da içtikten sonra Karin'i beklemeye başlamıştım.

Oraya varabilmek için on yedi dakikamız vardı. Geç kalmamak için taksiye binmiştik ama şans pek bizden yana değil gibiydi. Trafiğin açılmasını beklerken Karin stresten bayılacak gibi gözüküyordu. Program saat 9'da başlayacaktı, stajyerlere ise 8'de şirkette olmaları söylenmişti.

Sonunda önümüzdeki arabanın ilerlemesi ile Karin derin bir nefes almıştı.

Kulağımda kulaklıklarım, The Neighbourhood'un yumuşak sesini dinliyordum. Ses oldukça kısıktı, bu sayede dışarıdaki sesleri de duyabiliyordum.

"And if I may just take your breath away
I don't mind if there's not much to say
Sometimes the silence guides your mind
So move to a place so far away..."

Bu şarkıyı seviyordum, bir şekilde iyi hissetmemi sağlıyordu. Belki de şu an da bulunduğumuz soğuk kış mevsimiyle bağdaştırdığım içindi bu his. 

Buhar tutmuş camdan görebildiğim kadarıyla dışarıyı izliyordum. Sokaktaki küçük dükkanlar ve lokantalar kepenklerini açmaya başlamışlardı. Tanıdık kafeyi görmem ile başımı diğer tarafa çevirmiştim. Duran taksi ile Karin ücreti aceleyle taksiciye uzatmış ve taksiden inmişti. Bende iyi işler dileyip onu takip etmiştim.

Şanslıydık ki bir kaç dakika gecikmeyle kurtarabilmiştik. Karin hazırlanmak için giderken bende kantine inmeye karar vermiştim. Merdivenleri hızlı adımlarla ,neredeyse sekerek, indikten sonra kantinin çift kanatlı kapısından içeri girmiştim. Etrafı incelemeden çay ve tost sipariş ettikten sonra beklemeye başlamıştım. Bir kaç dakikalık bir bekleyişin ardından parayı ödeyip kahvaltımı elime almıştım. Boş masa bulmak amacıyla etrafa bakarken gözüm birine takıldı.

Onu ilk defa orada görmüştüm.

smoke • Watanabe HarutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin