𝟐𝟐

235 32 36
                                    

Açıkçası pek şaşırmamıştım. Haruto'yu çok az tanıyan bir insan bile bir şeyler sakladığını tahmin edebilirdi. Ancak ne söyleyeceği hakkında oldukça meraklıydım. Bir gün önceden söylediğine göre gerçekten önemli olmalıydı ve aramızda bu kadar önemli ne olabilirdi gerçekten bilmiyordum.

Canım sıkıldığı için dışarıya çıkmaya karar verdim. Üstüme basit bir tişört ve altıma da açık mavi bir mom jean giydim. Siyah suni deri sırt çantamın içine telefonum ve cüzdanımı koyduktan sonra dışarı çıktım. Hava normalin aksine oldukça açıktı. Havadaki toz zerreciklerinden dolayı Kore'de mavi ve bulutsuz bir gökyüzü ile karşılaşmak nadirdi. Bu minik şey beni mutlu etmişti.

En yakın markete girip birkaç atıştırmalık aldım. Amacım herhangi bir parkta oturup bunları yemekti.    

Evime oldukça yakın bir parka geldikten sonra kenardaki ahşap banklardan birine oturdum. Etraf güzel havanın etkisiyle oldukça kalabalıktı. İnsanlar normal olarak güneşi görünce kendilerini dışarı atmışlardı.

Az önce satın aldığım krakeri ve içeceği açıp bende havanın tadını çıkarttım. 

Saatin iyice ilerlemesi ile parktan kalktım. Üstümü değiştirmek için eve gitmem gerekiyordu. Aslında üstümdeki kıyafetler gayet normaldi ama sonuçta Haruto ile buluşacaktım ve fazla salaş gözükmek istemiyordum. 

Neredeyse koşar adımlarla eve gittikten sonra hoşuma giden ve birbirleriyle uyumlu birkaç parçayı üstüme geçirdim. 

Üstümde bordo, fitilli kumaştan bir elbise, üşümemek için üstüme aldığım açık mavi, oversize bir kot ceket ve beyaz sneaker model spor ayakkabılarım vardı. Saçlarımı rahat etmek için tepeden toplayıp tüm gerekli eşyalarımı siyah, suni deri sırt çantama doldurdum. Bu tarz etkinliklere giderken sırt çantası kullanmak inanılmaz rahat oluyordu, bu nedenle bu yola sık sık başvuruyordum. 

Evden çıktıktan sonra daha önce belki onlarca kez gittiğim sahipsiz çatı katına adımlamaya başladım. Attığım her adım içimdeki heyecan ve merak duygusunun katlanmasına neden oluyordu.

Çok katlı binanın görüş açıma girmesi ile Haruto'yu arayıp haber verdim. Bunu hep yapardım. Haruto yıldızları izlemeyi gerçekten çok severdi. Bu nedenle çatının ışıklarını genelde kapalı tutardı. Ben geldiğimde ise daha rahat etmem için ışıkları açar ve ortamı hazırlardı.

Kenardaki yangın merdivenini yavaş yavaş tırmanmaya başladım. Rüzgar merdivenlerin demirleri arasında saçlarımı hafifçe dalgalandırıyordu.

Son birkaç basamağı da çıktıktan sonra çatıya adımlarımı attım.

Beklediğim şey kesinlikle bu değildi.

Karşımda mükemmel hazırlanmış bir alan vardı.

Tek tarafta yan yana konulmuş onlarca minderden rahat bir oturma alanı oluşturulmuştu. Tam karşı tarafta ise bir sinema perdesi bulunuyordu. Buraya minik bir açık hava sineması kurulduğunu anlamak zor değildi.

Ayrıca minderlerin arka tarafına küçük, rengarenk led lambalardan oluşan peri ışıkları asılmış ve etrafa oldukça hafif bir aydınlık verilmesini sağlamıştı.

Gökyüzündeki parlak dolunay, havadaki ferah esinti ve kenardaki patlamış mısır arabası her şeyi daha da güzel bir hale getiriyordu.

Haruto minderlerin sağ tarafında oturmuş, beni bekliyordu. Usul adımlarla yanına ilerledim. Çantamı çıkarıp minderlerin yan tarafına koydum ve yanına oturdum. 

İkimizde konuşmuyorduk. Açıkçası bundan memnundum da. Sanki konuşmak ortamın bu mükemmelliğini bozacakmış gibi hissediyordum. 

Haruto benim film izlemek için hazır olduğumu fark edince filmi başlattı. Daha önce izlediğim bir film değildi ve bu daha da meraklanmama neden oluyordu. Düşünmek istemedim. O an sadece anı yaşamak istiyordum. 

 •

İlerleyen dakikalarda romantik bir film olduğunun farkına varmıştım. Romantik filmleri pek izlemezdim. Sıkıcı ve bunaltıcı olduklarını düşünürdüm. Ancak bu filmi beğenmiştim. Hoş, böyle bir ortamda hangi filmi izlersem izleyeyim beğenirdim. 

Bir yandan da Haruto'nun patlamış mısır makinesinden doldurduğu patlamış mısırı yiyor, sinema salonlarındakilere benzer bir bardakta verdiği kolayı yudumluyordum. 

Kafamı çevirip Haruto'yu süzdüm. İnanılmaz derece de güzel gözüküyordu. Onu tanıdığımdan beri sürekli nasıl her şeyi bu kadar iyi taşıdığını düşünüp hayret etmiştim. Üstündeki kıyafetler de bunu kanıtlar nitelikteydi. 

Beyaz, basit bir tişörtün üstüne koyu kırmızı, ekose desenli bir oduncu gömleği giymişti. Altında ise mavi renkli bir kot pantolon vardı. Saçları rüzgardan hafifçe dağılmıştı. Yan profilini izlemek filmden çok daha keyifliydi. Bu nedenle filmi bir süreliğine kafaya takmamaya karar verdim. 

Ardından kafası bana döndü. Gözlerimiz birbirine kilitlendi. Kafamızı çevirmiyorduk. Görünüşe bakılırsa perdede oynayan film ikimizin de umurunda değildi. 

Gözlerindeki ışıltıyı inceledim. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Kafamı kaldırdığım an on binlercesine erişebilecektim. Ancak onun gözlerindeki yıldızların yanında hiçbiri umurumda değildi. Tam şu anda biri beni öldürseydi bile sesimi çıkarmaz, aksine onun gözlerinin içine bakarak öldüğüm için Tanrıya şükrederdim. 

Ancak utanmıştım ve bu nedenle kafamı çevirdim. Yanımda oturduğu için dudaklarına hoş bir tebessümün yayıldığını fark edebilmiştim. 

Filmin sonunun geldiğini gösteren bitiş ekranının çıkması ile elindeki kumanda ile filmi kapattı. Ardından boylu boyunca minderlere uzandı. Sadece iki kişi olmamıza rağmen neden bu kadar çok minder olduğunu şimdi anlamıştım. 

Onu taklit edip yumuşak minderlerin üstüne yayıldım. Ay ışığının kutsal aydınlığı eşliğinde öylece yattık. 

Rüzgarın hafif uğultusu ve kuşların tek tük sesleri kulağımızdan geçiyordu. Umursamadık. Sadece yukarı baktık. 

Alışkanlık gereği gözlerim kutup yıldızını buldu. Diğerlerinden çok daha büyük ve parlak oluşu onun kolayca fark edilmesini sağlıyordu. Bu seferde gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başladım. Huzurun tadını çıkartmak istiyordum. Ayrıca bu sessiz, karanlık ve yumuşak ortam uykumun gelmesine neden olmuştu. 

Aniden aklıma gelen şeyle gözlerimi yeniden araladım. Birkaç saattir kullanmamın etkisiyle hafif çatallaşan sesimle konuştum.

"Haruto, beni neden çağırdın? Bugün özel bir gün mü?"

Doğum günü olmadığını biliyordum. Benimki de bugün değildi. Ortada kutlanmayı gerektirecek hiçbir şey yoktu. 

Yüzüne az önceki ile aynı olan, ufak ancak çok şey anlatan bir tebessüm yayıldı.

"Değil, ancak olacak."

Ardından ayağa kalktı. Beni de ellerimden tutup kaldırdı. Beni de peşinden sürükleyerek çatı katının ortasına geldi. Ellerimi hala bırakmamıştı. Sessiz ancak sağır edecek bir gürültüden bile çok daha etkili bir şekilde konuştu. 

"Aedin, kız arkadaşım olur musun?"

smoke • Watanabe HarutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin