"bir şeyler çıkıyor mu bari?"
dizlerinin üzerinde duran eskiz defterini sıkıntıyla düzelterek resim kalemini yanındaki sandalyeye bıraktı. saatlerce deftere eğildiğinden, havuzun içinde ona seslenen çocuğa kafasını kaldırınca sırtına keskin bir ağrı yayılmıştı ressam oğlanın. gözleri havuzdaki bedeni bulduğunda gülümsedi. can, o mavi suların içinde beyaz teniyle davut heykelini andırıyordu.
"bir şeyler denedim ama pek hoşuma gitmedi."
konuşurken, aynı zamanda seyirci sandalyelerinden kalkıp elindeki defterle havuza doğru yürümeye başladı barış. yüzücü oğlan da kendisine yaklaşan çocuğun önüne gidebilmek için birkaç kulaç attı.
uzun oğlan hala ağrıyan sırtını bükmekte zorlansa da yavaşça havuzun kenarına çömeldi. can da üst gövdesini havuzdan çıkararak kollarını oğlanın ayaklarının hemen önüne, havuzun kenarına dayadı.
barış; diğerinin gözlüklerini çıkarmasından faydalanarak etkilendiği çocuğun yarattığı manzarayı izledi, oğlana fark ettirmeden gözlerini onun üzerinden çekti. elindeki defteri oğlana döndürdü ve yavaşça sayfaları çevirdi. bir anda duraksayarak defteri indirdi ve oğlanın gözlerine direkt olarak baktı.
"beğenmedin."
can aldığı yanıtla kafasını aceleyle iki yana sallayarak reddetti. beğenmişti, beğenmeseydi bile söylemezdi çünkü oğlanın kendine olan güvenini kırmak, isteyeceği son şeylerden biriydi.
"hayır, nereden çıkarıyorsun? çok beğendim."
ressam oğlan bu sefer diğerine gözlerini kısarak baktı. suratından beğenmediğini anlayabiliyordu.
"numara yapmada çok iyi değilsin, gerçek hislerini anlayabiliyorum."
oh, gerçek hislerimi anlayamadığına eminim, diye düşündü can. daha sonra kendi düşüncesinden korktu.
"barış, benim resmimi çiziyorsun nasıl beğenmeyebilirim? bu işte o kadar iyisin ki kurşun kalemle ciddi anlamda aynımı çiziyorsun, hatta bu gerçeklik biraz korkunç."
ressam oğlan, söylediği şeye kıkırdadı. gerçekten beğenmediğini düşünüyordu ama normalde olsa bu kadar üstelemezdi.
can onu öptüğünden beri böyle yapıyordu. ne kadar bunun üzerine hiç konuşmamış olsalar da güzel oğlanın henüz her şeyi kabullenmeye hazır olmadığını biliyordu. bu yüzden ona hem zaman tanıyor, hem de kendini açıyordu. bunu küçük şakalar yoluyla veya sohbet arasına sıkıştırdığı komik anılarını anlatarak yapıyordu. barış, kimseye kendiyle alakalı bir şey anlatmayan bir çocuktu. ya kendini ilgi odağı yapmaya çalışıyor gibi gözükeceğinden korkuyordu ya da kendiyle alakalı şeyleri anlatmaya değer bulmuyordu. yüzücü oğlana ulaşabilmek için duvarlarını yıkması gerektiğini biliyordu ve barış hayatında ilk defa eline balyoz almıştı.
"peki, o zaman yorumunu bekliyorum."
ressam oğlan defteri yanına bırakarak yere oturup bağdaş kurdu. can ise boylarını eşitlemek için kollarını dayadığı havuzun kenarına baskı yapıp biraz daha yüzeye çıktı.
barış'ın hareketlerindeki değişikliği ve oğlanın sınırlarını zorlayışını fark ediyordu. kendini ona daha çok açtığını ve bunun onun için ne kadar zor olduğunu da. ve bu çabasını tatlı buluyordu.
"sadece... beklediğimden daha değişik."
"nasıl bir şey bekliyorsun?"
can, kendi gözlerini diğerinin mavilerinde gezdirirken düşüncelerini toplamak için büyük bir çaba sarf ediyordu. aptalca bir şey söyleyip oğlanı kendisi hakkında hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu. en önemlisi de ressam oğlanın onu sadece güzel olarak tanımlamasından korkuyordu. yüzücü çocuk bundan o kadar çok korkuyordu ki, geceleri gün içinde yaptıkları konuşmalarda söylediği aptalca şeyler aklına gelince uykusu kaçıyordu.
diğerinin bundan haberi yoktu. oğlanın sadece hazır olmadığını, böyle bir şeyi daha önce yaşamadığı için korktuğunu veya utangaç olduğunu düşünüyordu.
"beraber hayal ettiğimiz gibi. etrafta yeşillikler; belki çim bir zemin ve yanında kocaman ağaçlar. aynı zamanda bir su kaynağı; göl veya bilmiyorum, deniz kıyısı da olabilir."
yüzücü oğlan söyledikleri sonrasında diğerinin gözlerine bakarak söylediği şeyi beğenip beğenmediğini anlamaya çalıştı. barış ise sadece çocuk kendi fikrini belirttiği için mutluydu.
can, diğerinin suratındaki gülümsemeden cesaret alarak devam etti.
"ben burada yüzerken, beni denizin içindeymiş gibi çiziyorsun ama ben kağıdın içinde de havuzda yüzüyor oluyorum."
ressam oğlan hayranlıkla karşısındaki çocuğun kırmızı dudaklarından dökülen kelimeleri dinledi. resim çizmekte iyiydi. hatta çoğu insan onun en iyisi olduğunu söylerdi. kendisi de bunun farkındaydı, çevresindekilerle arasında kocaman bir uçurum vardı. yine de yaptığı bu karalamadaki eksikliğin ne olduğunu karşısındaki oğlandan öğreniyordu.
kimse hatalarını başka birinden duymaktan hoşlanmazdı ama bu karşısındaki oğlandan gelince hayatta yaşadığı en büyük hazza dönüşüyordu.
can, diğerinin suratında bıraktığı ifadeden gurur duyar bir şekilde vücudunu suyun üzerine daha da dikleştirdi. uzun oğlanı öyle bir kendi etkisinde bırakmıştı ki karnındaki tatlı ağrılar asla geçmiyordu.
barış sırıtmasını bastırarak kafasını öne doğru eğdi, yüzücü çocuğa baktıkça mimiklerini kontrol altına almakta zorlanıyordu çünkü. zemini izleyerek birkaç saniye düşündü ve sonra aklına gelen fikirle bir anda kafasını kaldırıp karşısındaki yeşil gözlere heyecanla baktı.
"bulalım o zaman."
can kafası karışmış bir şekilde güldü.
"neyi bulalım?"
barış, oğlanın kısa gülüşü kulaklarına dolunca kıkırdama dürtüsünü son anda bastırdı. gözleri bir saniyeliğine dudaklarına kaydı ama hemen gözlerine çıkardı.
"hayal ettiğimiz yeri. sonra da oraya gidelim ve seni gerçekten orada yüzerken çizeyim."
paslanmisim😔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aesthete// boyxboy
Fanfictionyeteneklerini sorgulayan güzel sanatlar öğrencisi barış, spor fakültesinden başarılı yüzücü can'a dönem sonu projesi için modellik etmesini ister. boyxboy