on yedi

920 111 78
                                    

"bir anda mı oldu?"

birkaç saat içinde ikinci şişenin dibini bulduklarında ikisi de körkütük sarhoş değillerdi. sadece içmemiş hallerinden daha mutluydular.

"bir anda diyemem ama aylar da sürmedi. kısa bir süreç denebilir."

can; dirseği masada, eli avucunda, alt dudağını hafifçe büzerek ressam çocuğu izliyor ve dinliyordu. saatlerdir süren sohbetleri hiç son bulmamıştı. aksine bu sohbetler, aklı başına az da olsa gelen barış'ın biraz kendinden bahsetmesini bile sağlamıştı. bir kapalı kutu gibi olan barış, belki de ilk defa bu kadar kısa süreliğine tanıdığı birine açılmaya karar vermişti.

"beni model olarak seçmenin asıl nedeni bu mu? yani kendi hayal gücünden bir şeyler üretmemek için mi?"

barış derin bir nefes alıp manzarayı seyre daldı. bu sırada can oğlanın suratını inceledi, gözleri en çok yan durunca güzelliği ortaya çıkan burnunda dolandı. şehir ışıkları oğlanın yüzüne vururken, mavileri gölgelenen gözlerini inceledi. 

"açıkçası... ben de bilmiyorum."

ikisi de kıkırdadı. barış gözlerini yüzücü oğlana çevirdiğinde can, diğerinin bakışları altında ezildiğini hissetti. gergince kıpırdandı ve iki dirseğini de masaya koyup ellerini yanaklarında birleştirdi. barış hızlanan kalbiyle bir iç daha çekti.

"...iyi bir ressam senin için nedir can?"

güzel oğlan kaşlarını çatarak bir süre düşündü. zor bir soruydu ve can aptalca bir cevap verip kendini bu, derinliğe sahip oğlanın yanında küçük düşürmek istemiyordu.

"etrafını iyi tanıyan biri olmalı."

barış kafasını sallayarak cevap verdi neredeyse mırıldanarak konuşan oğlana. 

"çok güzel bir yerden girdin."

güzel oğlan bu pozisyondan da rahatsız olup kıpırdandı. kollarını masanın üzerine koyarak hafif kambur bir şekilde öne eğilerek durdu.

"yaratıcı, yeniliklere açık, nesneler arasındaki farkları ve benzerlikleri gören biri olmalı."

bu sefer sesi daha yüksek çıkmıştı can'ın. verdiği cevabın karşısındaki çocuk için nasıl göründüğünü bilmiyordu ve gerçekten bir aptal gibi görünmek istemiyordu. barış'ın yüz ifadelerinden ve kafa sallayışlarından doğru bir şeyler söylediğini düşünüp cesaretlenmişti.

"haklısın, muhtemelen aylar önce ben de aynı cevabı verirdim."

"şimdi ne dersin?"

barış'ın gözlerine hüzün yerleştiğini gören can, kalbinin sızladığını hissetti. barış'ı görmeyi çok seviyordu, ama katlanamadığı tek şey onu hasta, zayıf veya üzgün görmekti.

"imgelem gücü. ne demek olduğunu biliyor musun?"

can yavaşça kafasını iki yana sallayınca uzun boylu çocuk devam etti.

"sartre okudun mu hiç, 'imgelem' diye bir kitabı var."

"hayır, sartre okurken de bunalıyorum. bir kitabı okuduktan sonra kötü şeyler hissediyorsam okumam."

barış oğlanın bu söylediğine kıkırdadı. can, dünya'nın kötülüklerinden izole gibiydi ve bu oğlanın her hareketinden, gülüşünden, konuşmasından, mimiğinden anlaşılıyordu. güzelliği, ruhunun iyiliğiyle birleşiyordu ve barış kendini bu karışıma çoktan kaptırmıştı. 

aesthete// boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin