on beş

953 102 131
                                    

can'ın bedeni, sabah kalktığında gördüğü mesaj sonrası hüzünle dolmuştu.

uzak durmak zorundayım, diye düşündü. fakat bu düşünce kafasında bir duş süresi kadar yaşayabildi.

ruhuna çarpan bir pişmanlık dalgası gözlerinin dolmasına sebep oldu. telefonunu kaptı ve oğlandan özür dilediği, tüm suçun kendinde olduğunu belirten bir mesaj gönderdi.

gün boyu cevap alamasa da ara ara mesaj göndermeye devam etti ve okulu turlayarak oğlanı aradı.

öğle vakti kafeteryaya girdiğinde barış'ın arkadaşlarını gördü. berk, kulağına dayadığı telefonu oflayarak kapattı ve açmıyor işte delireceğim, dedi.

bunu duyan can, oğlanın barış'tan bahsettiğini anladı ve telaşla kendini dışarı atıp ne zaman ezberlediğini bilmediği numarayı tuşladı.

cevap alamadığında telaşla gözleri dolarken oğlanın, saçma olsa da, kendine bir şey yapmasından korktu.

elleri titrerken telefonundan uygulamayı açıp oğlanın onun için ne kadar değerli olduğuyla alakalı upuzun bir mesaj yazıp gönderdi. daha sonra biraz su içip sakinleşmeye çalıştı.

akşam üzeri telaş dalgası yine can'ı vurdu ve aklına gelen en basit kelimelerle duygularını ifade eden birkaç mesaj daha attı.

yarım saate yakın bir süre ekrana bakıp oğlanın mesajı görmesini bekledi. yine olmayınca arkadaşı ceren'i aramaya karar verdi.

telefonda barış'ı sorma bahanesi olarak oğlanın projesini sundu ve aldığı yanıtla biraz da olsa rahatladı. oğlanın büyük ihtimalle uyuduğuna kendini inandırmaya ve içindeki endişeyi gömmeye çalıştı.

fazla telaş yapmış olabileceğini düşünüp uygulamaya girip tüm duygu içerikli mesajları sildi.

ekrandaki bir sürü silinen mesaj bildirimlerini inceleyince yüzünü tiksintiyle buruşturdu. kendimi rezil ettim, diye düşündü. daha sonra bu duruma kılıf uydurması gerektiği aklına geldi.

okul bitiminde antrenman yaparken koçundan çok kötü olduğuyla ilgili bir sürü azar işitti. yine dikkati dağınıktı.

bu sefer aklını dolduran şeyin ne olduğunu biliyordu.

koçu sinirle yüzme salonunu terk edip gittiğinde, can eline telefonu aldığı gibi aklına gelen ilk bahaneyi yazdı. resime ne zaman başlayacağız

çok akıllıca değildi belki ama oğlanın kafası bunu düşünemeyecek kadar doluydu. hızlıca duş alıp evine döndü ve yatağına uzandı. reddetmeye çalıştığı düşünceler kafasına dolarken erken saatte uyuyakaldı.

bu sırada barış, yeni yeni uyanıyordu. hâlâ oğlanın mesajının ve silinen iletilerin karmaşasının etkisindeydi. istemeden gülümseyip duruyordu. bir şeyler dönmüştü ve barış bu şeylerin ne olduğunu bilmiyordu. sadece içinden bir his güzel olduğunu söylüyordu.

şoktan çıkınca rahatlamış bir şekilde sırıtarak kendini koltuğa attı. fazlasıyla uzun olduğundan koltuğa tamamen sığamadı, bacaklarının yarısını koltuktan aşağı sarkıtmak zorunda kaldı. aklından geçen binbir türlü kurnaz cevap arasından hangisini seçeceğini bilemiyordu. birkaç dakika sonra mesaj yazmak yerine direkt aramayı tercih etti.

ki barış, fazlasıyla içedönük bir karaktere sahip olduğundan telefon konuşmalarında kendini rahat hissetmez, tercih etmezdi.

bu sefer kendini fazlasıyla rahat hissediyordu ve kendine itiraf etmek istemese de can'ın sesini duymayı özlemişti.

aesthete// boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin