genç oğlan içinde, karnına ağrı girmesine sebep olan sıkıntıyla baş etmeye çalışarak elindeki ince uzun tahta fırçayı yeşil boyaya daldırdı.
bunaltısı, fiziki haliyle bulantısı; karşısındaki tuvale baktıkça artıyordu. kalbini sıkıştıran endişe, midesini alt üst eden yetersizlik duygusunu harmanlıyor, geriye bu hüzünlü oğlanı bırakıyordu. telaşını bastırmayı amaçlayarak fırçayı tuvale daha da bastırdı.
eskiyi özlüyordu. kafasındaki yüzlerce fikri, fırça tutmaktan nasır tutan ellerini, boyaya bulanmayan bir giysisinin dahi kalmamasını ve en çok da tatminlik hissini özlüyordu. aldığı övgülerin haklı olduğunu hissettiği, biten resmine iki adım geri gidip uzaktan baktığında yüzünde oluşan gülümsemeyi özlüyordu.
başarıyla geçen bir sene sonucu bölümünün bu çocuk iyi yerlere gelecek gözüyle bakılan öğrencisiydi barış. fakat dönemin bitmesine dört ay kala çocuğa garip bir şeyler olmuştu. hayatında değişen bir şey, yaşadığı ekstra bir olay olmamıştı ama genç çocuk bir anda her şeyin bittiğini hissetmeye başlamıştı. eskiden durmayan fırçası artık boyaya gitmek istemiyor, renklerle bezeli zihnine baştan aşağı siyah hakim oluyordu. kendini kartuşu bitmiş bir yazıcı gibi hissediyordu.
her zaman tanrı tarafından ellerine özel bir güç verildiğini düşünmüştü oğlan. zihninin derinliklerinden çıkan fikirleri de takdire şayandı. onun işiyle ilgilenirken kendini kaptırdığı halini gören herkes ruhunun ellerinde attığını söyleyebilirdi.
girdiği bunalımın ilk iki haftasında eli bir fırçaya dokunmadı barış'ın. normalde sabah kahvaltı ettikten sonra fakülteye gider ve orada başladığı çalışmasını evde uykusu geldiğinde sonlandırırdı. bu rutinini bilen arkadaşları onun için endişeleniyorlardı. çocuğu bildiklerinden beri siyah giysilerinin içinde etrafa renk saçan biriydi. resim yapmayı bırakınca oğlan iki hafta boyunca fakülteye de uğramamıştı. günlerini evde derin düşüncelerle boğuşarak geçiriyordu.
arkadaşları bu durumu o kadar benimsemişlerdi ki spor fakültesindeki berk, iki haftanın sonunda oğlanı kolundan sürükleyerek okula götürmüştü. bu barış'ın eski haline gelmesini sağlamamıştı. iki haftanın sonunda eline fırça alan barış uzun tahta çubuğa bile yabancılık çekmiş, ilk birkaç günü çubuğu elinde tutmakta bile zorlanmıştı. tekrar alışınca ise boş zihninden bir şey çıkmadığından, gördüğü şeyleri resmetmeye başlamıştı. bir elma, bir sandalye, kemik gözlüklü bölüm başkanı, penceresinin baktığı otopark, sahilde balık tutan adamlar...
etrafı imite etmekle geçen iki haftanın sonunda dönemin bitmesine üç aydan az zaman kalmıştı. oğlan kendini kötü hissetmeye devam ediyor, boş zihnini canlandırmak için her yolu deniyordu. bir ay öncesine kadar yaptığı inanılmaz çalışmaları sayesinde gözde öğrenci unvanı kazandığından, düşüşü de gözden kaçmamıştı. önce iki haftalık devamsızlığı döneminde hakkında garip söylentiler çıkmıştı. döndüğünde yaptığı başlangıç seviyesindeki resimler yüzünden bu dedikodular iyice büyümüştü. kimisi bir kaza geçirdiğini, kimisi bir yakınını kaybettiğini, kimisi ayrılık acısı yaşadığını söylüyordu. söylentiler çabuk yayılıyordu. haliyle barış'ın kulağına gelip onun zaten kötü olan ruh halini daha da berbatlaştırması uzun zaman almamıştı.
barış bastırdığı fırçayı tuvalden uzaklaştırdı. yaptığı yeşillikler berbattı. odasının bej rengi duvarına bakarken bir manzara resmi bile yapamıyordu. artık bir ağaç çizmesi için bile ağacı görüyor olması gerekiyordu.
sıkıntıyla oflayarak yavaşça kucakladığı tuvali alıp mutfaktaki geniş çöp tenekesine attı. hava kararmıştı. saatin kaç olduğuna bakmadan odasına gidip ışıkları kapatıp yatağına uzandı.
günü berbat geçmişti. okul yılının sonuna yaklaşırken dönem sonu projesinin haberi duyulmuştu.
"eserinizde doğayla insanın iç içe geçmesini yorumlamanızı istiyorum." demişti hocaları.
eskiden olsaydı iki saat içinde şaheser yaratabilir, en iyi projeyi yaparak kendinden emin gülümsemesiyle hocanın onu herkesin içinde övüşünü dinleyebilirdi uzun boylu oğlan. şimdi ise bir ağaç bile çizemiyordu.
arkadaşları bu proje işine çözüm olarak kendine resmedeceği ortamı yaratmasını önermişlerdi. bunu söylerken basit olduğunu düşünmüş olmalılardı ama oğlan için öyle değildi.
kafasında hiçbir düşünce yoktu. doğayla insan. doğa ve insan. doğa. insan.
düşünüyor, düşünüyor, düşündükçe zihnindeki boşlukla baş başa kalıyordu.
kendisine hala bir sanatçı diyebilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aesthete// boyxboy
Fanfictionyeteneklerini sorgulayan güzel sanatlar öğrencisi barış, spor fakültesinden başarılı yüzücü can'a dönem sonu projesi için modellik etmesini ister. boyxboy