barış'ın kulakları, kendi kalp atışlarından başka bir şeyi duymuyordu. kalbinin karnına indiğini ve tüm üst gövdesinde attığını hissediyordu. kulakları çınlıyor, ateşi çıkıyordu. elleri uyuşmuştu, bacaklarını kıpırdatacak gücü yoktu.
can onu öpüyordu.
dudaklarını birkaç saniyeliğine örten dudaklar yavaşça geri çekildiğinde barış'ın kolunu kıpırdatacak enerjisi yoktu.
can yarı gövdesini masanın üzerinden doğrulturken az önce yaptığı şeyin düşüncesiyle yüzünü buruşturdu. telaş dalgaları kanına karışıp beynine hücum ediyordu ve bu durum elinin ayağına dolaşmasına sebep oluyordu.
barış bu yumuşak temasın etkisiyle aptal aptal gülümsemeye başladı. gözlerini oğlana dikemiyordu, bu yüzden utançla yere çevirdi bakışlarını.
yüzücü oğlana karşı arkadaşlık veya hayranlıktan farklı bir şeyler hissettiğini birkaç gün önce, özellikle aralarına mesafe girince fark etmişti. ancak bu durumu kabullense bile karşısındakinden bir sinyal görmedikçe adım atacak biri değildi. can'ın böyle bir şey yapacağını ise asla tahmin etmezdi.
can telaşla ayakta dikilirken sürekli ağzını bir şey söylemek için açıp vazgeçip geri kapatıyordu. tamamen içgüdüsel olarak yaptığı bu hareketin mantıklı bir açıklaması yoktu. ne önceden planlamıştı, ne de yaparken düşünmüștü. sadece bir anda yapması gerektiğini hissetmişti ve yapmıştı. barış'ı öpmüştü.
üstelik karşısındaki çocuğun vereceği tepkinin ne olduğunu bile düşünmemişti. belki ona bir yumruk çakacaktı ya da bir anda bağırmaya başlayıp evinden kovacaktı. can, aklına birkaç saniye içinde dolan bu ihtimallerle daha da burușturdu yüzünü. en sonunda gerçekten bir şeyler söylemesi gerektiğini anlayınca parmaklarıyla oynarken gözlerini ellerine dikerek sözcükleri toplamaya çalıştı. kalp atışlarının gürültüsü kulağını doldururken bu iş çok zor geliyordu.
"b-ben, ah, ne yaptığımı bilmiyordum gerçekten. neden yaptığımı da bilmiyordum hala bilmiyorum. yani, of, yanlışlıkla oldu sa-sanırım. kusura bakma gerçekten. b-ben en iyisi gid-"
bir çırpıda alakasız kelimeleri bir araya getirerek sunduğu savunma cümlesi, oğlanın acil durumlardaki stres kontrolündeki başarısızlığını gözler önüne seriyordu. bu endişeyi daha ilk kelimelerde fark eden barış kafasını kaldırıp oğlanın elleriyle uğraşırkenki utanmış halini inceledi. gitmek istediğini söyleyeceği yerde sözünü keserek oğlana istediğini verdi.
"film izlemek ister misin?"
yüzücü oğlanın bu öpme eylemini tamamen düşünmeden yaptığının farkındaydı. oğlanın daha böyle şeyleri kabullenmeye hazır olmadığını da biliyordu. bu yüzden üzerine gitmemeye, hatta az da olsa yükünü hafifletmeye karar verdi.
aldığı cevapla şaşırmış olan can ise şaşkınlıkla gözlerini ellerinden kaldırıp karşısındaki şaşkın bakışlı gülümseyen oğlana çevirdi. aldığı tepki ile rahatlasa da gerginliği yerini koruyordu.
"tamam."
barış oğlana kocaman bir gülümseme yolladı. can'ın içi ısındı.
barış önde, can arkada onu takip ederek içeri girdi. salondaki koltuklardan büyük olanın bir ucuna biri, bir ucuna ise diğeri oturdu.
televizyondan film izleme ekranını açan ressam oğlan, kumandayı diğerine uzattı. birkaç saniye düşündükten sonra çekinerek kumandayı eline alan can ise birkaç gün önce internette denk geldiği bir eleştiri yazısında okuduğu filmi düşündü.
"küçük joe'yu izledin mi? birkaç gün önce denk geldim, festival filmi sanırım."
barış, bu filmi iki ay önce birkaç günlüğüne ailesinin yanına izmir'e gittiğinde, şehrin vizyonda olmayan ödüllü filmlerini yayınlayan bir sinemasında izlemişti.
"hayır izlemedim, merak ettim şimdi."
can, barış'ın boğuk ve kısık ses tonuna gülümseyerek filmi açtı. bu sırada barış, mutfağa uğrayıp atıştırmalık bir şeyler ve iki bira getirdi.
açtığı birayı uzatırken yüzücü oğlan teşekkür etti ve barış ona göz kırparak cevap verdi.
filmi başlatıp yerlerine oturduklarında barış önceden izlediği filme sadece bakıyordu. aklından geçen onlarca düşünceden dolayı görmüyordu. can onun aksine dikkatlice izliyor ve otomatiğe bağlamış gibi kucağındaki cips kasesinden belirli aralıklarla birer tane ağzına atıyordu.
barış arada kafasını çevirip can'ı izliyor ve mimiklerinden dolayı gülümsüyordu. ışık kapalıydı, filmin içindeki parlak ışıklar büyük ekrandan oğlanın suratına yansıyordu. bir anda pembe, yeşil, kırmızı ışıklarla birleşen güzel surat; barış'a bir seyir zevki yaşatıyordu. gergin müzikler girdiğinde can irkiliyor, müzik bitene kadar gözünü kırpmadan ekrana bakıyordu. bittiğinde ise göz kapakları hafifçe kapanıyor, birasına uzanıyordu. her seferinde aynı rutinle tekrar ediyordu.
araları fazlasıyla gergindi ve ikisi de bunun farkındaydı. barış bu durumun üzerine giderse oğlanda geri tepeceğinin farkındaydı. bu yüzden onu rahat bırakmaya karar verdi. can'ı rahat bırakacak, o ne zaman hazır olursa tümüyle kabul edecekti. belki hiçbir zaman hazır olmayacaktı ama barış bunun düşüncesini kafasından kovuyordu.
hiçbir şey yaşanmamıș gibi iki oğlan oturup film izlediler. can odağı kolay değişebilen biri olduğu için az önceki olayı kafasından atıp filme tamamen odaklanabilmiști. barış ise gülümseyerek renkli ekrana bakıyor ve arada parmağını dudaklarında gezdirerek otuz iki diş sırıtıyordu. zamanın yarısında ise göz ucuyla oğlanı rahatsız etmeden onu izliyordu. ikisinin de içeceği bittikçe sessizce kalkıp yeniliyordu.
can filmin o kadar içindeydi ki ne oğlanın kalktığını hissediyordu, ne de onu izleyen bir çift gözü.
filmin sonlarına doğru ikisi de mayıșmıștı. üstelik hava aydınlanmaya yüz tutmuştu. zamanın nasıl geçtiğinin, o küçük balkonda ne kadar süre sohbet ettiklerinin farkına varamamıșlardı.
nihayet film bittiğinde can, sanki hiç yorgun değilmiş gibi bir enerjiyle barış'a dönüp filmle alakalı yorumlar yapmaya başlamıştı.
"sen niye bu kadar durgunsun?"
"daha önceden izlemiştim de o yüzden."
can aldığı cevapla gülümseyip kafasını yana yatırdı cidden mi, dercesine. barış da oğlana gülümseyip bir süre daha film hakkındaki yorumlarını dinledi. yüzücü oğlan konuşmalarının arasında esniyor, tekrar devam ediyordu.
eleştirileri bitene kadar barış, bir kolunu koltuğun arkasına dayayarak oğlanı dinledi ve arada lafa girerek karşılıklı bir diyalog yarattı. ikisinin de esnemeleri fazlalașıp, gözleri artık açık kalamadığında güneş kendini belli edecek bir seviyedeydi.
can kafasını pencereden dışarıya çıkarıp bakındı. daha sonra elini cebine atıp bütün gece dokunmadığı telefonunu çıkardı. saate baktığında barış, oğlanın eve döneceğini söyleyeceğini anlayıp aceleyle lafa atladı.
"burada kalsana."
can yarı kapalı gözlerle oğlanı izledi. garip bir ortam oluşacağını biliyordu, yine de kalkıp eve gidecek hali yoktu. zaten sabah olmak üzere, diye avuttu kendini.
"tamam."
barış, oğlanın uzatmadan kabul etmesine şaşırdı ve aynı zamanda sevindi. ikisi de koltuğun iki ayrı ucuna uzandılar. yan yana olan bacakları arada birbirine temas etse de can kendini düzeltip küçük koltukta sıkışıyordu.
neredeyse yarım saat daha, uzanırken filmle alakalı sohbete devam ettiler. barış filmin sonunun iyi olduğunu, can ise kötü olduğunu savunuyordu. bu tartışma can uyuyana kadar devam etti. gözleri kapanana kadar dudakları aralık uyuyan oğlanı izleyen barış, bir süre sonra dayanamayıp uykuya teslim oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aesthete// boyxboy
Fanfictionyeteneklerini sorgulayan güzel sanatlar öğrencisi barış, spor fakültesinden başarılı yüzücü can'a dönem sonu projesi için modellik etmesini ister. boyxboy