on

831 85 73
                                    

"kendini kasma, su zaten seni yukarıya çıkaracak."

can, barış'a yüzmeyi öğretiyordu.

"kaldırmıyor işte, çok ağırım ben."

yüzücü oğlan, diğerinin söylediği şeye güldü.

"saçmalama barış, bunun kiloyla ne alakası var!"

uzun çocuk sıkıntıyla ofladı ve başını geriye atıp, boynunun hizasında olan suda saçlarının ıslanmasına izin verdi.

can'ın bu teklifini neden kabul ettiğini bilmiyordu. hayatı boyunca yüzmekten kaçınmıștı. sudan korkmuyordu, sadece yüzmeyi öğrenme isteği duymamıştı hiçbir zaman.

sahilde şezlongun üzerinde uzanmak, ayaklarını kumun içine gömerken güzel bir roman okumak daha eğlenceli geliyordu. nedense suyun insanları nasıl yüzeyde tuttuğunu bir türlü çözememişti ve sanki onu tutamaz gibi hissediyordu, deneyip görmekten de hayatı boyunca kaçınmıștı.

özellikle kafasını suyun altına soktuğunda garip bir tedirginlik yaşıyordu. burnundan nefes veremiyor, her seferinde tuzlu suyun acı hissiyatıyla nefes nefese kafasını yüzeye çıkarıyordu. küçük yaşlarda başlayan bu tedirginlik, duş alırken yüzüne uzun süre su tutamamasına sebep olmuş ve bunu bir alışkanlığa çevirmiști.

ayrıca sahildeki insanların çıplaklığından çekiniyordu. normal hayatta kendini şort giyerken bile rahat hissetmiyordu. küçükken fazla kilolarla dalga geçilen bir okulda büyümüştü ve barış, o kilolara fazlasıyla sahipti. büyüdükçe obeziteyi yenmiş, hatta olması gerektiğinden daha da zayıf olmuştu. boyu uzadıkça zayıflığı fazlasıyla göze çarpıyordu. bu sefer barış, aynaya baktığında gördüğü görüntüyü bir kez daha beğenmemeye başlamıştı. kollarını kaldırınca belirginleșen kemiklerini, bir erkeğe göre fazlasıyla ince olan bacaklarını, kemiklerin belirgin olduğu yüzünü, zayıf kollarını, hiçbirini beğenmiyordu.

ince vücudunu kendisine üç beden büyük gelen bol giysilerle, bacaklarını bol esofmanlar veya uzun pantolonlarla, kemikli yüzünü ise kirli sakallarıyla örttü. zihnini ise resime yoğunlaşarak susturmayı başardı. kendini sevmeyi bilmiyordu barış, çünkü çelimsiz bedeni kendi güzellik anlayışına uymuyordu.

șimdi ise ailesinin yanında tişörtünü değiştirmekten çekinen uzun oğlan, üzerinde sadece can'ın fazlasıyla küçük yüzücü mayosu varken yüzücü oğlandan yüzme dersi alıyordu.

projesi için taslak hazırlayıp diğerine göstereli iki haftaya yaklaşmıştı. bu süreçte tablo hakkında hiçbir ilerleme kaydetmemișlerdi. haftada bir-iki, hatta üç-dört gün buluşuyorlar ve projeyle alakalı bir şey yapmıyorlardı.

barış, her buluşmalarında yaptığı gibi diğerinin antrenmanını izlemeye gidiyor, oğlanı izleyerek beklemeyi tercih ediyordu. bundan fazlasıyla etkilenen can ise daha da hırslanıp normalden daha iyi dereceler yapmaya başlamıştı. sonra barış, oğlanın duş almasını bekliyor ve bir yerlere gidiyorlardı. bu yerler bir göl kenarı, tatlı bir kafe veya sahil olabiliyordu.

iki oğlan proje bahanesiyle zamanlarının çoğunu, boş zamanlarının ise tamamını birlikte geçiriyorlardı.

barış, yüzücü oğlana bakma fırsatı bulduğu için çok mutluydu. oğlanın her hareketini izliyor, her seferinde mest oluyordu.

can'ın güzel olduğunu ilk bakışta anlamıştı. ama oğlanın güzelliği bunun çok ötesindeydi. kıvrımlı vücudu, güzel hatlı suratı ve yemyeşil gözlerinden ibaret değildi. barış vakit geçirdikçe, diğerinin kelimelerinde kaybolduğunu hissediyordu. oğlanın düşünceleri, onları ifade ediş biçimi, mimikleri, gülüşü, her şeyi güzeldi.

tanrı bu güzel bedeni doldururken, ruhların en güzelini seçmiş olmalıydı. çocuğun herkese sıcak gelmesi şeytan tüyünden ibaret değildi. ruhunun güzelliğini diğerlerine sunma becerisiydi.

can güzel olduğunun farkındaydı. hayatı boyunca tanıştığı her insan ona ne kadar güzel bir surata sahip olduğunu veya gözlerinin etkileyiciliğiyle ilgili yüzlerce şey söylemişti. ister istemez bu durum onun özgüvenini yükseltmişti. özgüveni yükseldikçe bu hareketlerine yansımış, çocuğu daha da çekici kılmıştı. kendinden emin bir oğlandan daha etkileyici ne olabilirdi ki?

can, barış'la geçirdiği saatlerden inanılmaz bir keyif alıyordu. bu çocukla ilgili bir şeyler farklıydı ve geçirdikleri bu keyif verici saatlerde can bunu çözmek için çabalıyordu. oğlan içine kapanık gibi gözükse de değildi. sert biri gibi duruyordu ama bir kere bile ters bir cümle kurmamıștı. olaylara verdiği tepkilerin hafifliğinden neredeyse duygusuz biri olduğu düşünülebilirdi ama can, göz teması kurduklarında oğlanın mavilerinde en yoğun duyguları gördüğünden emindi.

her boş anında barış'a haber veriyordu, barış da oğlanın tekliflerini hiç geri çevirmiyordu. can, tüm boş vaktini barış'a ayırdığından diğer arkadaşları mırın kırın etmeye başlamıştı.

oğlanın, tanıştığı herkesle iyi anlaşma gibi bir özelliği olduğundan birçok arkadaşı vardı. hepsiyle vakit geçirmeyi ayrı ayrı seviyordu. ancak ressam oğlanla tanıştığından beri sadece onunla konuşmak geliyordu içinden. yapmak istediği şeyleri sadece onunla yapmak, gün boyunca başından geçenleri sadece ona anlatmak istiyordu.

bu durumunun farkındaydı ve tam olarak adlandıramıyordu. barış'taki bir şey can'ı ona doğru çekiyordu ama ne olduğunu henüz çözememişti. bir hayranlık olduğunu düşündü can. üstün birine duyulan hayranlık.

barış'la geçirdiği zaman sonucu arkadaşlarıyla da çokça sohbet etme fırsatı bulmuștu. oğlanı arkadaşları yanındayken gözlemlemeyi de ihmal etmemiști. kendisi dışındaki insanlara fazlasıyla soğuk ve ilgisizdi. bu durum aklına geldikçe can'ın karnına minik ağrılar girmesine sebep oluyordu.

barış'ın, onunla birlikteyken mutlu olduğunu biliyordu, bu yüzden sürekli onun yanında olmaktan çekinmiyordu.

öğle vakti birkaç derslerini ekip spontane olarak şehir merkezinden uzakta bir ormanlık alana gitmişlerdi. uzun bir yürüyüş sonrasında çimlerin üzerine uzandıklarında ettikleri sohbette ressam oğlanın yüzme bilmediğini öğrenmiş ve öğretmeyi teklif etmişti. oğlanın çekine çekine verdiği onayla sanki en büyük gayesi oymuş gibi heyecanlanmıștı. uzun oğlana yüzmeyi öğretecekti!

ertesi gün koçuyla olan antrenmanını her zamanki gibi izlemeye gelen çocuğu, antrenman bitişi zorla soyunma odasına sokup eline kendi mayolarından bir tanesini tutuşturmuștu. yüzme dersini bu kadar çabuk, yani hemen alacağından haberi olmayan oğlanın ise tedirginliği yüzünden okunuyordu.

soyunma odasından, havuza gidene kadar uzun oğlan kollarıyla vücudunun kapatabildiği her yerini kapatmaya çalışmıştı. havuzun başına geldiğinde ise geri dönmeye çalışsa da koluna dolanan eller ile her seferinde ayakları yere çivileniyordu.

can, bu yüzme dersleri işinin peşini bırakmamaya kararlıydı. önce tablo, sonra yüzme dersleri. hepsi fazladan birlikte geçirilecek birkaç saat için birer bahaneydi.

çünkü iki oğlan da sadece canları öyle istediği için bir şeyler yapma konusunda fazlasıyla acemiydi.


.

uzun bolumler yazamiyorum lutfen bu konu hakkinda daha fazla sikayette bulunmayin.
konsantrasyonum ve gucum ancak bu kadarina yetiyor ve bu acigimi daha sık bolum atarak kapatmaya calisiyorum🦋🍯

ayrica yeni kapak yaptim, hikayeyi tanimazsaniz diye degistirmiyorum:(

aesthete// boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin