5

970 71 13
                                    

Ashe'in Ağzından
Kıyafetimi düzeltip gelecek grubu kapıda şeker kasesiyle karşılamaya giderken oldukça heyecanlıydım. Ünlülerin insanları kitap okumaya teşvik etmesi fikri çok güzeldi. Belki böylece kızlar yalnızca eski sevgililerine hava atmak için, erkeklerde yalnızca hava atmak için kitap almaz, gerçekten okurlardı.

Bts grubunu daha önce duymuştum ama hiç görmemiştim. Ama böyle bir işe imza attıkları için onları gönülden tebrik etmek istiyordum. Tabii biraz deli olduğunu duyduğum hayranları burayı yalnızca onlar geldi diye mahvedebilirdi de. Ama niyet güzeldi. Biz de ona bakıyorduk.
"Geldiler." Diye bağıran haneulü duyup önüme dönmemle dün geceki adamı görmem bir oldu. Bütün vücudum sinirle titrerken ellerimden kayan cam kaseyle Bakışları bana döndü. Gözlerimiz birleştiğinde ona bakmayı kesip patronuma zararı ödeyeceğimi söyleyerek tezgaha döndüm.

Haneul far görmüş tavşan gibi ona bakarken onu dürttüm.
"Nerede bts hani?" Sorum onu güldürdü ve kafasıyla Joonun bulunduğu topluluğu işaret etti. Böyle bir denk gelişin imkansızlığı karşısında kulağına eğilip fısıldadım.
"Saçmalama salak, uzun boylu olan dün geceki adam." Haneul çığlık atmamak için elini ağzına götürüp gözlerini Kocaman açtı.
"O gerçekten bts grubu. Tanrım! Liderleri namjoonla seviştin ve sana o Sözleri söyledi! Onun hayatını karartabiliriz kızım. İşte intikam."

Aniden içime dolan intikam aşkını bastırmaya çalışıp başımı iki yana salladım.
"Bence şu an yaşadığı korku ona yetecektir. Ayrıca intikama bile değmeyecek biri için kılımı kıpırdatmamalıyım." Hala şaşkınken bile mantıklı konuştuğum için kendimi içimden tebrik ederek bilgisayar ekranındaki mal sayımı işime geri döndüm.

Haneul onlara hayranlık ve sinirle karışık bakışlarını dikmişken onlar da patronumla konuşuyordu. Maskelerini takmak zorunda kalmışlardı çünkü birkaç genç müşteri gelmişti. Müdüre olarak bir yandan gençleri süzerken bir yandan da üzerimdeki bakışların ağırlığından kurtulmaya çalışıyordum. 18 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim mavi gömlekli oğlan kasaya yaklaşıp gülümseyerek hafifçe eğilince karşılık verdim.
"Korece biliyor musunuz acaba?" Diye sordu İngilizce olarak. Gülümsemem büyürken başımla onu onayladığımda rahatlamış gülümsemesiyle bana karşılık verdi.

"Noona. Tolstoy okumaya başlamak istiyorum ama hangi kitabı okumam gerektiğine karar veremedim." Gerçekten okumak isteyen birini gözünden anlardım. Bu çocuk da öyle biriydi. Ona hemen bir liste yapabilirdim ama aç gözlü bir satıcı gibi görünmek istemiyordum.
"Yazarın ince kitaplarından başlayarak okuyabilirsin. Böylece dilini sevip sevmediğine karar vererek ilerlemiş olursun. İnsan Neyle Yaşar adlı eserle başlamak ister misin?" Hevesle başını salladı.

Mutlulukla tezgahtan çıkıp Tolstoy eserlerinin olduğu rafa yürüdüm. Çocuk da beni takip ediyordu. Raftan en uygun fiyatlı ve en iyi çeviriye sahip olan yayınevini alıp ona uzattığımda büyük bir dikkatle kitaba zarar gelmemesine özen göstererek aldı. Böyle saygılı bir çocuk ilerde mutlaka bir şey olurdu. Olmasa bile bilgili olacağı kesindi.

Kitabın arka kapağındaki yazıyı okumayı bitirip biraz içeriğine göz atmaya başladığında mutlulukla onu süzüyordum. Kafasını kaldırıp gözlerini kırpıştırdı.
"Bunu almak istiyorum Noona." Başımı sallayarak onu onayladım. Beni takip etmesini işaret ederken kasaya geçmiştim bile. Ücreti aldıktan sonra fişi ona uzattım ve küçük sevimli poşetimize kitabı koydum. Herkese verdiğimiz kitap ayraçlarının yanına kendi cebimden ödeyeceğim güzel ve ücretli bir ayraç da poşete atınca ona uzattım. Kocaman gülümseyerek uzaklaştığında mutluydum.

Gençler okumalıydı. Bilgilenmeliydi. Öğrenmelilerdi ki daha az hata yapsınlar. Benim gibi olmamalıydılar. Öğretmen olmuştum ama hala hata yapıyordum. Şu an karşımda beni süzen adamla yatmak gibi büyük hatalar. Gerçi ben çok okumuştum. İstisnalar kaideyi bozmazdı. Üzerimdeki bakışları kapıdan içeri çekim ekibinin girmesiyle çekilince rahat bir nefes aldım.

Saatlerdir kitap okumanın önemini ve onu en çok etkileyen kitapları anlatan namjoona arada bakıyordum. Dün gece yaşadıklarımız ve sonrasında bana o sözleri söyleyen o değilmiş gibi rahat bir tavırlar ellerini ceplerine sokmuştu. Kalkıp onu yumruklayarak yalancı olduğunu söylememek için kendimi tutuyordum. O kitapları okumuş olan biri bana öyle sözleri söylemezdi. Söyleyemezdi.

Ünlü olduğu için beni uyarmak zorunda olduğunu anlayabilirdim ama bunu pekala kibar bir şekilde de yapabilecekken beni resmen bir erkek avcısı ya da kaltak gibi göstermeye çalışmıştı. Çekimlerinin bir an önce bitmesi ve onun defolup gitmesi için dua ediyordum. Dakikaları sayarken zaman bir türlü geçmek bilmiyor gibiydi. Üstelik daha bir süre onu görmek zorundaydım. Belki de şu biriken izinlerimi onların çekimleri bitene dek kullanabilirdim? Ah hayır. O pislik için cumartesi pazar Bile çalışmayarak biriktirdiğim izinlerimi harcamayacaktım.

Onları güzel bir zaman için saklıyordum. Belki de yakında kullanırdım. Kaybettiğim bekaretimi alan pisliği karşımda görmek beni sarsmıştı. İyi bir dinlenmeye ihtiyacım olacağa benziyordu. Üstelik daha onu kaybetmenin şoku ve üzüntüsünü üzerimden atamamıştım bile. Çekimleri sonunda bittiğinde çekim ekibi ve menajerleri olduğunu öğrendiğim adam dışarı çıkmıştı. Üyeler de yavaş yavaş çıkarken Namjoon geride kaldı ve kapıdan çıkmadan bana döndü.

"Bak, dün için çok üzgünüm. Kendimi affettirmek istiyorum. Zaten bir süre görüşeceğiz. O yüzden yaşanmamış gibi davranalım olur mu?" Hala benimle konuşabilecek kadar yüzsüz olduğuna inanamaz bir şekilde ona baktım. Şaşkınlığım onu da şaşırtmıştı. O an aklıma gelen fikirle içimdeki kız muzipçe sırıttı.
"Anlamadım, dün ne yaşandı ki?" Onu tanımadığımı düşündüğünde yüzünde beliren bariz rahatlamayı yumruğumla silmemi şu an aramızdaki koca tezgah engelliyordu. Aksi takdirde onun burnunu kırardım.

"Beni hatırlamıyor musunuz?" Başımı iki yana sallarken yüzüme üzgün bir ifade vermeye çalıştım. Hanuelsa kenarda yaptığım şeyin farkına vararak kıkırdamaya başlamıştı.
"Hayır. Lütfen kusura bakmayın. Dün başım çok fenaydı." Anlayışla mutlu bir şekilde başını aşağı yukarı salladı.
"O halde tanışalım. Ben Kim Namjoon." Bana uzattığı eline küçümser bir bakış atmak istesem de yapmadım. Ama elini de sıkmamıştım.
"Ashe. Arkadaşlarınız size sesleniyor." O veda ederek giderken elini sıkmamama şaşırmıştı. Ben Ashe isem o eli bir daha asla sıkmazdım.

Benden çekeceği vardı. sonuçta bana kaltak gibi davranan oydu. Diğer kızlar gibi onu rezil etmeye çalışsam muhtemelen bir kazancım olmayacaktı. Olayın üstü örtülecek ve ben yalancı yerine konulacaktım. Ama intikam almazsam da içim soğumayacaktı. Ondan nasıl intikam alacağımı ise bulmuştum. Monte Kristo Kontu'nu okuduğuma şükrettim.

Bir Gece|Kim NamjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin