Elimdeki ıslak bez parçası ile bacaklarımın arasını temizledikten sonra bezi tekrar önümde duran kovanın içindeki suda temizleyip ardından koltukaltlarımı, göğüslerimin çevresini ve kollarımı sildim. Sonsuz maviliğin arasındayken banyo yapma şansım pek olmuyordu fakat bunun gibi yöntemlerle idare etmeyi öğrenebilmiştim.
Kamaranın kapısı aniden aralandığında irkilerek kolumla açıkta olan göğüslerimi gizledim ancak gelen kişi sadece Zayn'di. Gerilmem gereksiz. Zaten onun kamarasına kendisinden başka kimse giremezdi.
Rahatlayarak kolumu eski haline getirip gövdemi temizlemeye devam ettim. O ise içeri girip kapıyı kapatmış, kılıç kemerini çözmüş ve gözlerini üzerimden ayırmadan yatağa uzanmıştı. Hemen arkamdaydı. Bense yatağın kenarında oturuyordum.
Yüzümü yana çevirerek omzumun üzerinden ona baktığımda hala beni izlediğini gördüm. Ona bir tebessüm gönderip eğilerek yerdeki kovada bezi çitiledim, ardından fazla suyu sıkıp doğruldum.
Parmak uçlarını belimin arkasında hissettiğimde "Çok güzelsin." diye mırıldanmıştı.
Gülümseyip bir kez daha hayranlık dolu gözlerine baktım ve dürüstçe karşılık verdim. "Sen de öyle."
Islak bezi sağ omzuma doğru götürüp omzumu ve ensemin olduğu tarafı silmeye çalışırken uzandığı yerden doğrulup oturur bir pozisyon aldı. Bezi elimden aldığında arkamda kalmış saçları nazik bir şekilde omzumun önüne çekti ve kumaş parçasını sırtımda bir gezintiye çıkardı.
"Gün batımına doğru Portekiz'e varacağız."
Söylediği şey beni şaşırttı. Çünkü en son bir karadan ayrıldığımızdan bu yana bir ay ya da bir aydan birkaç gün daha fazla zaman geçmişti. Bu benim için öyle uzun bir yolculuktu ki, sanki sadece denizde bir yaşam varmış gibi hissetmiş ve hep burada olacağımızı sanmıştım.
"Gerçekten mi?"
Onaylayan bir mırıltı çıkardı. "Gece yarısına doğru Faro'ya ineceğiz. İstediğimizi aldıktan sonra tekrar yola çıkacağız."
Omzumun üzerinden bir kez daha ona baktım. "Ben de gelecek miyim?"
"Hayır, senin için tehlikeli olur. Gemide bekleyeceksin."
"Diğerleri bu durumdan hoşlanmıyor." Derin bir nefes bıraktım. "Sen söylemiştin. Tayfadaki herkesin savaşmasını, bunun bir kural olduğunu..."
Boştaki elini karnımın üzerine yerleştirip boynuma bir öpücük kondurdu. "Herkes senin kendini savunmayı bilmediğini biliyor. Kimse aşçısını tehlikeye atmak istemez."
Boynumu tekrar öptü. Söyledikleri konusunda haklı ve haksızdı. Bazıları onun gibi düşünüyordu ama az bir kısım da buna karşıydı. Bunlar, genelde beni sevmeyenlerdi zaten.
"Peki sonra nereye gideceğiz?" diye sordum merakla.
"Kazandıklarımızı harcayabileceğimiz bir yere."
Güldüm. "Korsanlar birikim yapmaz mı? Bitene kadar her şeyi hemen harcıyorsunuz."
Bezi bir kenara bıraktığı kolunu da belime sarıp beni önüne doğru çekti.
"Yarın uyanamayabilirsin. Biz bu düşünceyle yaşarız."
Bu düşünceyle bakılırsa, evet, böylesine ani harcamalar normaldi.
O an için fazla düşünmemiştim. Ancak akşam yemeği yedikten sonra güverteye çıktığımda karanlıkta kalmış ve içinde barındırdığı minik ışıklarla görülebilen Faro kentini izlediğimde korkunç bir hisle sarmalandım. Zayn ve Leonard korunaklı bir binada gizlenen hazineler için oraya gidiyorlardı ve bunun uğrunda birçok masum insan ölecekti. Muhtemelen kadınlara tecavüz edilecek, çoğunun değerli eşyaları çalınacak, belki de evleri ateşe verilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reaper • zm
FanfictionYabancı, küçük kapıdan geçmemesini söylediğinde Mariah onu dinlememiş ve kendisini on yedinci yüzyılın korsanları arasında bulmuştu.