Hayatımın büyük bir bölümü boyunca kendimi uykunun kollarına tam anlamıyla esir bırakmamıştım. Ve yine öyle bir andı. Boynuma aldığım beklenmedik bir darbe ile gözlerimi hızlıca açtığımda yastığın altındaki kamama uzanacaktım ancak boynuma çarpan şey sadece Mariah'ın koluydu. Bunu fark ettiğimde sesli bir nefes bırakarak amacımdan vazgeçtim ve hala boynumun üzerinde olan bileğini tutarak aşağı çektim. Uyuyordu. Uyurken çoğu zaman bunun gibi hareketler yaparak uyanmama neden oluyordu ama sorun değildi.
Pencere tarafına baktım. Doğmak üzere olan güneş, karanlığın kırılmasına neden olsa da her şeyi tümüyle görmek pek kolay değildi. Sırt üzeri pozisyonumu değiştirerek yana, ona, döndüm. Derin bir uykunun kollarındaydı. Nefesleri düzenli ve uzun. Gün doğumundan önceki serinlik yüzünden teninin soğuk olduğunu fark edince üzerimizdeki örtüyü biraz daha yukarı çektim ve ona iyice sokuldum. Genellikle üşümezdim. Sürekli sıcak oluşumdan hoşlandığını biliyordum.
Karanlığın gittikçe kırıldığı bir vakitte su akıtma ihtiyacım yüzünden yanından kalkmak zorunda kalmıştım. Onu yatakta yalnız bırakıp yerdeki kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirerek odayı terk ettim. Koridorları ve merdivenleri aşıp handan dışarı çıktığımda neredeyse kimsenin olmadığı çevrede gözlerimi gezdirmiş ve ilerideki ağaca doğru yürümüştüm. Her adımda içimdeki su daha da rahatsız bir his veriyordu. Neyse ki fazla sürmeden ağaca varınca pantolon düğümlerimi çözüp sikimi dışarı çıkardım. Akıtırken hemen yan tarafta sızmış olan ayyaşın pis yüzünü izlemiştim. Onun da derin bir uykuda olduğunu sanmıştım fakat çıkan seslerin üzerine gözlerini aralayarak bakışlarımız kesişmişti. Siklemeyecektim. Ancak gözleri benimkilerden sikime kayıp dudaklarında lanet bir tebessüm büyüdüğünde kaşlarım istemsizce çatıldı.
"Neye bakıyorsun sikik?"
Cevap vermedi. Sikime bakıp gülümsemeye devam ediyordu. Bunun üzerine, su akıtmayı da bitirmiştim, pantolonumu hızlıca toparladım ve acımasızca adamın yüzüne bir tekme savurdum. Yaslandığı ağaçtan yere yıkılarak sızdığında Mariah'ın yanına hemen geri dönmek istediğim için onunla daha fazla uğraşmadım ve hana yürüdüm. Fakat bunu yapmadan önce odadan çıkmadan yanıma aldığım su dolu matarayı ellerime döktüm. Mariah su akıttıktan sonra bunu yapmamı istiyordu. Gereksizdi. Ama yapıyordum işte. En azından onun yanında bulunacaksam.
Hanın ana salonunu geçip merdivenlerden çıkarken birkaç yudum su içmiştim. Koridorda ilerlerken onun yanına birazdan varacak olmanını heyecanını içimde yaşıyordum ki fahişenin yüzünü görmek tüm keyfimin kaçmasına sebep olmuştu. Onu görmezden gelerek yanından geçmeyi planlamıştım ancak elindeki örtülerle birlikte tam karşımda durduğunda ben de kısa bir anlığına durmak zorunda kaldım ve yüzüne bakmadan yanından geçtim. Hemen arkamdan "Neden böyle yapıyorsun?" dediğini duymuştum sitemle.
Omzumun üzerinden fahişeye baktım. "Benimle konuşma."
"Bunu yapamayacağımı biliyorsun." Bana doğru bir adım atarken gözleri dolmuştu. "Yıllarca benimle oynadın. Bana karşı-"
"Çıktığım her karada senin gibi fahişelerle oynadım." diyerek sözünü kestim. "Özel değildin amına koyayım."
Geçmişte kırdığım kalpler pek sikimde olmuyordu doğrusu. Şu an karşımda gözyaşları dökmesi de... Akıllı olan her kadın oynadığımı bilirdi. Üstelik onları kazanmaya bile çalışmamıştım.
"Artık evli bir adamım." diye devam ettim. "Tekrar karşıma çıkma."
Yoluma devam ettim. Yalnızca birkaç adım sonra odadaydım. Bıraktığım gibi uyuyan Mariah'ı görmek kaybolan keyfimin tekrar kendini göstermesini sağladığında gözlerimi ondan ayırmadan üzerimdeki her şeyi çıkarıp yanına kıvrıldım. Uyuyabilirdim. Ama uyumaktan çok başka bir şeyi istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reaper • zm
Fiksi PenggemarYabancı, küçük kapıdan geçmemesini söylediğinde Mariah onu dinlememiş ve kendisini on yedinci yüzyılın korsanları arasında bulmuştu.