XX| silent edmiston boy

3.4K 269 93
                                    

Hayat garip. Ölüm ise çok gerçek ve keskindi. Dünkü fırtınadan sonra şimdi tüm canlılığı ile parlayan bu okyanus genç bir kızı içine almıştı. Sanki bunu hiç yapmamış gibi, insana huzur veren bir mavilikle göz boyuyordu.

Zavallı Annabelle. Bedenin nerede? Karaya vurmuş muydun yoksa başka yerlere mi sürüklenmiştin?

Elimin tersi ile ıslak yanağımı silerken okyanustaki küçük bir karaltı dikkatimi çekti. Kaşlarımı çatarak yüzümü pencereye yaklaştırdığımda bir tahta parçasının üzerinde hareketsizce yatan bir insanı görmüştüm. Kıyıdan çok uzaktaydı. Muhtemelen fırtınadan buraya sürüklenmiş, hatta ölmüş bile olabilirdi. Ama ben, ölmüş olma ihtimalini düşünmeden odayı terk ettim. Hızlı adımlarla aşağı inip bu bok yuvasından çıktığımda kumsala doğru koştum. Bunu yaparken aynı zamanda fırtınanın getirdiği yıkımları da görmüştüm. Üç ağaç köklerinden sökülmüş, çeşitli eşyalar meydana yayılmıştı. Pazarın olduğu taraf ise en kötüsüydü. İnsanların çoğu etrafı toparlamakla uğraşıyor ve fırtına hakkında konuşuyordu.

Kumsala ayak bastığımda eteklerimi toplayarak hızlandım. Annabelle' in ölümüne engel olamamıştım ama belki küçük bir ihtimalle hayatta olan bu insanı kurtarabilirdim. Bunu yapmam gerekiyordu.

Tahta parçasının üzerindeki insan, arkasındaki küçük dalgalar sayesinde yavaş yavaş kıyıya yaklaşmaktaydı ve ben de kıyıya vardığımda muhtemelen yüzmeye gücümün yetebileceği bir noktaya kadar gelebilmişti.

Düşünmeden suya girip biraz ilerledikten sonra yüzerek devam ettim. Elimden gelen en kısa sürede ona vardığımda tahta parçasına tutunmuş küçük elleri ve sonra da bu ellerin sahibi olan gözleri kapalı küçük çocuğu gördüm. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken on ya da on bir yaşlarındaki bir çocuğun burada ne işi olduğunu düşünmüş ve sonra onu kollarımla sıkıca kavrayarak tahta parçasından ayırmıştım. Tekrar kıyıya yüzmek beni öyle zorladı ki, kaslarım yanıyor ve eteğim beni aşağı çekiyordu. Acıdan bazı noktalarda pes edecek noktaya kadar gelmiştim ama bir şekilde kıyıya varmayı başardığımda sıkıca tuttuğum küçük çocuğu kumların üzerine yatırdım. Gözlerindeki siyah saçlarını parmaklarımla geriye çektim ve ardından gömleğinin bağlarını çözerek göğsünü açığa çıkardım. Avcumu kalbinin üzerine koyduğumda ise mucizevi bir şekilde kalp atışlarını hissetmiş ve dudaklarımdan şükür dolu bir nefes yükselip gülümsemiştim.

Çocuğun dolgun yanaklarını tutup "Beni duyabiliyor musun?" diye sordum. Kolunu dürtüklediğimde kirpiklerini kıpırdattı ve bir çift yaprak yeşili gözler benimkilerle buluştu. Gördüğüm en güzel gözlerden birisiydi ama korku ve gözyaşı doluydu.

"Korkma canım, iyi ve güvendesin."

Çok yorgundu. Tekrar gözlerini kapattığında göğsü düzenli bir şekilde inip kalkmaya devam etti. O sırada duyduğum adım sesleri ile yüzümü kaldırdığımda kaptanla karşılaşmıştım. Bendeki bakışları çocuğa kaydığında "Cesedi bırak." dedi.

Sanırım dünden sonra kafayı yediğimi düşünüyordu.

"Çocuk ölü değil. Az önce gözlerini açtı."

Yanıma diz çöküp çocuğun inip kalkan göğsünü izledi.

"Fırtınadan sürüklenmiş olmalı. Ailesiyle miydi acaba? Onlar da ölmüş müdür?"

Söylediklerimi duymazdan gelerek çocuğun yakasındaki bronzdan yapılma meşe broşunu tuttu. Kaşlarını çatıp çocuğun yüzüne bakmıştı.

"Umarım ölmüştür."

"Neden böyle söylüyorsun?" dedim hayretle.

"Çocuk Edmiston ailesinden."

Broşu iğrenerek bıraktıktan sonra ayağa kalktı.

the reaper • zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin